hesabın var mı? giriş yap

  • yaşanmış türkiye versiyonunu anlatayım; bir avukat arkadaşımın aynen başından geçmiştir; tuvalete bile emniyet kemeri takmadan gitmeyen arkadaşıma, (2018 yıl sonu) emniyet kemeri takmamak dolayısıyla trafik cezası gelir, avukat arkadaş üşenmez, cezanın kesildiği yeri bulur, orada görev yapan polis memurunu bulur, durumu anlatır ve neden böyle yaptığını sorar, trafik polisi, kendisine, yukarıdan verilen ceza koçanını doldurması yönünde talimat verildiğini söyler ve kusura bakmayın der; bunun üzerine avukat arkadaşım, trafik cezasının iptali için dava açacağını, mahkemede cezanın hatalı olduğunu söyleyip söyleyemeyeceğini sorar; polis memuru da elbette der; avukat arkadaş sulh ceza mahkemesine itirazını yapar, mahkeme, usul olduğu üzere, cezayı kesen trafik memurunu tanık olarak çağırır, memur mahkemeye gelir ve avukat arkadaşın gerçekten de emniyet kemeri takmadığı için ceza yazdığını söyler; itiraz reddedilir.

    türkiye'de hak, hukuk, adalet diye bir şey yok arkadaşlar; çoktan öldü, unutun siz onu; onyedi yıldır serbest avukatlık yapan birisi olarak söylüyorum.

  • bu yorumu beğendim:

    "düşünsene hayatının en özel anı. hep bu anın hayaliyle yaşamışsın. hedefine ulaşmışsın. emeğinin, alın terinin tam tadını çıkarman gereken o anda bir el seni dürtüyor. dönüp bakıyorsun bir kasap reklam derdinde"

    bu adam da messi'nin kayıp amcası herhalde :)

  • işte bunlar hep agile çalışmamaktan. aşiret reisine urgent meeting iletmeden önce “sonraki sprintte deploy ediyor olacağız” denilseydi bunlar olmazdı.

  • vesikalı yarim, lütfi ömer akad'ın türk sinemasına, bu topraklara, biz melali anlamaya çalışan nesle* güzel, zarif, iç burkan, unutulmayan, hatırda tutmak için sık sık izlenen, yani sönmesin diye devamlı odun atılan bir işaret ateşi gibi gözetilen bir hediyesidir. türk sinemasının en güzel, en hisli melodramlarından biri belki birincisidir. istanbullu bir ustanın elinde işlenmiş oltu taşı gibidir senaryosu. herkes ve her şey olması gerektiği gibidir. manav halil, sabiha, halil'in babası ama en çok da bütün olanlardan sonra halil'e terliklerini giydiren karısının ruh hali...

    filmin can alıcı sahnelerinden biri de, halil'in arkadaşlarıyla gittiği gazino/meyhane benzeri mekandır. daha önce böyle bir yere hiç gitmemiş olan akad, mekanı hayalinde tasarlamış amma velakin 60'lı yılların meyhane geleneğini kalbinden yakalamıştır. akad'ı büyük yapan da zaten budur.

    film özetle sabiha ve halil'in, olmayacak duaya amin ve olamayacak bir aşka inşallah demeye çalışmaları ama bunu başaramamaları beyanındadır.

    sene 1968'dir, yer istanbul'dur, dekor bir meyhane, bir hapishane, bir manav, iki evdir. vakit umumiyetle gece nadiren gündüzdür, sokaklar ise çıkmaz sokaklardır. şarkı ise kalbimi kıra kıra'dır.

    izlemekten bıkmayacağım.

  • ofsayttan gelen antalyalı futbolcu galatasaraylı futbolcunun 1’e 1 markaj yaptığı takım arkadaşına perdeleme yaparak avantaj sağlıyor. (aktiflik) takım arkadaşının markajsız rahat bir kafa vuruşu yapmasına sebep oluyor.

    çok açık ofsayt.

    edit: bunu gol verirseniz oyun değişir. herkes 3 tane futbolcusunu pasif alana gönderir. atış kullanılırken rakip savunmaya hepsi gelip perdeleme yapar, aradan bir futbolcunuz çıkar golü yapar. bunun tartışılacak bir yanı yok. açık ofsayt.

  • sanırım 2002. dünya kupasında 3.lük gelmişti , bütün ülke psikopat gibi rosalinda, vahşi güzel falan izliyordu, çocuklar "ben pikaçuyum" diye camlardan atlıyordu falan.. güzel, sayko senelerdi.

    tabi kasım ayına kadar.*