hesabın var mı? giriş yap

  • hayır o fırsatları her çocuğa verseniz aynı başarıyı sergilemezdi. hayır abartılmıyor. hayır herkesin yapabileceği bir şey değil. mete gazoz’un bir videosunu izledim ve kendisine “hiç tatil günleriniz olmadı mı? her gün çalıştınız mı?” diye sorulduğunda “evet tatil yaptığım oldu o günlerde de çok çalışamadım 8 saat antrenman yaptım” dedi. çocuk tatil günlerinde 8 saat antrenman yapıyorsa siz bu çocuğun emeğini hafife alıp fırsatı olan herkes yapardı diyemezsiniz kimse kusura bakmasın. bütün antrenmanlarını tokyo saatine göre ayarlayıp tokyonun güne başladığı saatte uyanıp antrenmana başlayan birine abartılıyor ya diyemezsiniz. çünkü çok küçük yaşlardaki çocuğu disipline etmek çok zor ve bu arkadaş kendi kendini disipline edip çok büyük çaba sarf etmiştir. mete yolun açık olsun! her şeyin en güzelini hak ediyorsun, başarın daim olsun!

  • trajikomik görüntülerdir.. bu ülke insanı bu hâle düşecek kadar perişan hâldeyse, vah bizim hâlimize.

    ülkeyi afganistan ve venezuela karışımı ucube bir kabile devleti hâline getiren cahil ve yobazlar sürüsü eserleri ile iftihar etsinler. şu hâle bakın.. türk vatandaşlığı hiçbir zaman bu kadar ayaklar altına alınmamıştı. 5 tane düşman ülke, 10 tane terör örgütü birleşse bu kadar zarar veremezdi bu ülkeye. irtica ve örgütlü cehalet, pkk teröründen bile daha büyük bir tehlikeymiş meğerse. türkiye'nin en büyük varlık sigortası ise ulu önder mustafa kemal atatürk ve türk silahlı kuvvetleri imiş meğerse. ülkemizin itibarını, bayrağımızın ve pasaportumuzun haysiyetini, gençliğimizin istikbâlini ve milletimizin selametini bu güçler tesis edip, koruyorlarmış. ben artık buna iyice ikna oldum.

    fakat şu hususu da belirtmeden edemeyeceğim.. demek ki bir savaş çıksa, düşman bir ülkenin taaruzuna falan uğrasak, nüfusun kahir ekseriyeti buhar olup tüyecek.. alın görün işte. ortada savaş yokken arkasına bakmadan ülkeden kaçan zihniyet, birde savaş çıksa kim bilir ne yapmaz?

  • ösym'nin herhangi bir sınavına giderken dahiyane yasaklar yüzünden nereye anahtar bırakacağını kara kara düşünmek de bunlardan biridir.

  • dün gece oturup izledim nihayet.

    aslında bir aşk filmi olmasına rağmen çok fazla siyasi öge barındıran bir film. mesela ilk sahnede evrakları eksik olduğu için kaçan adamın, almanya’nın fransa’yı işgali sırasında kurulan vichy hükümeti’nin başkanı pétain’in resminin önünde vurulması, alman işgalindeki vichy fransa’sına başkaldırıyı simgeliyor. polis merkezinin girişinde “liberté, égalité, fraternité” yazısı önemli bir detay, direkt pétain’in fransız bayrağının simgelediği kavramları değiştirme girişimine gönderme yapılmış. nitekim son sahnede yüzbaşı louis, vichy markalı su şişesini içmek üzere eline alıp direkt çöpe atıyor. bu alman kontrolündeki vichy fransa’sının reddedildiğini sembolize ediyor. tüm bu detaylar filmdeki nazizm karşıtı çok açık metaforlardı. victor’un adı bile (zafer demek) fransa’nın bağımsızlık istemesine ve alman işgaline karşı özgür fransa hareketinin zafer temennisine bir gönderme aslında.

    rick’in barı tarafsız gösteriliyor, her görüşten insan buraya gelebiliyor, tam anlamıyla “rick’s café americain” yani. rick güya(!) tarafsız hatta bir yerde “i’m not fighting for anything, except myself”, “i don’t risk myself for anyone” diyordu. 2. dünya savaşı başında amerika’nın duruşunu simgeliyor bu.

    baş karakterlerden güzel ilsa avrupa’yı simgeliyor filmde. özgür fransa hareketinde amerika’nın desteğini, victor ve ilsa’nın kurtuluşu için rick’in belgeleri imzalatıp onlara yardım etmesiyle sembolize etmişler. piyanist sam’le ilgili sahnelerde de sam amerika (bkz: uncle sam) olarak karakterize edilmiş. birkaç cümle vardı hatta amerikan desteği beklentisi niteliğinde.

    filmin başındaki dünya haritası 2. dünya savaşı sırasındaki politik ve ekonomik güçleri yani drittes reich almanyası, britanya ve japonya imparatorluklarının sınırlarını gösteriyor. filmin sonundaki rick’in “louis i think this is beginning of a beautiful friendship” demesi amerika-fransa dostluğuna göndermeydi.

    daha aklıma gelmeyen birçok detay ve metafor var filmde ancak salt aşk filmi olarak başladığım filmin dönemin siyasi atmosferini bu kadar yansıtan detayları içermesi etkileyiciydi.

    son olarak filmin çekildiği ve gösterime girdiği dönem olan 1942’de nazizm karşıtı öğeler barındırması oldukça cesur bir yaklaşım. nitekim 1952’ye kadar batı almanya’da gösterime girmemiş. 1952’den sonra gösterime girdiğinde ise ağır şekilde sansüre uğrayıp nazizmle ilgili tüm detaylar kaldırılıp dublajla değiştirilmiş. bu sansürlü versiyonda victor’un, interpol’den kaçan norveçli bir atom fizikçi olarak gösterilmesi komik bir anekdot. filmin orijinal versiyonu almanya’da 1975’te yayınlanabilmiş. gerçi film warner bros abd yapımı olmasıyla ne kadar cesur olarak değerlendirilir onu da derin sinema tarihi bilenlerin yorumuna bırakmak lazım.

    edit: imla ve noktalama.

  • kendi kendine pedikür yapıyor olabilmesi ihtimali yanında pedikür yapacak alet edevat alamayacak kadar dar gelirli olabilir, türkiye'de yasayan milyonlarcası gibi pedikürü düşünemeyecek kadar yorucu imkansızlık dolu bir hayatı olabilir ve hatta pedikür nedir onu bile bilmeyebilir. günde 18 saat çalışıyor olabilir, gündelikçilik yapan 5 çocuk annesi olabilir, 14 yaşında daha hayata dair birşey öğrenemeden bir adamın 2. karısı olmuş olabilir, ilkokulu bile bitirmemiş olabilir ve hatta okumayı bile bilmeyebilir. çok mu abarttım sizce? o zaman siz de yaşadığınız ülkeye gözlerinizi kapatmış bir hayal dünyasında yaşıyor olabilirsiniz...

  • sosyal medya olmaktan çıkıp, ana haber bültenine dönüşen insanlardır. dün 18.15 eskişehir-ankara yüksek hızlı treninde ben de gerçekleştirdim bu eylemi. başlarken bi tedirgin oldum, kavga çıksa, linç edilsem kaçacak yerim yok, 250 km hızla giden trenden de atlanmaz ki diye. bu tedirginlikle başlattım kaydı. herkes sus pus oldu, dinledi. yaklaşık on dakika boyunca kimseden ses çıkmadı. kayıt bitti, bir dakika geçti, hala çıt yok. sonra çözüldü insanlar, kimisi kendi arasında muhabbetine döndü, kimisi ses kaydını konuşmaya başladı. bir sonraki vagona geçtim, orada da açtım kaydı son ses. bir teyze ne olduğunu anladıktan sonra "dinlemek istemiyoruz biz bunları, montaj bunlar montaajjj" dedi. ben cevap veremeden birkaç kişi "kendi adına konuş, dinliyoruz biz" diye susturdular teyzeyi. bitince bir sonraki vagona geçtim, orada bir abla ben dinletirken bir yandan düşmanca gözlerle bakıp bir yandan yüksek sesle oflayıp pufluyordu, karşısındaki yolcu kendisini "şşşşt" diye susturup dinlemeye devam etti. toplam beş vagon boyunca karşılaştığım yegane kötü tepkiler bunlardı. bunun dışında insanlar kaydın trende dinletilmesine şaşırdılar ama tepki vermediler. bilal'in sesini duyunca yanındakine kafasını sallayıp "bak işte bu" diye işaret eden de vardı, "ne dinlio ki bu kız" diye şaşkın şaşkın bakan da. şaşkınlıkla bakanlara "başbakanımızla oğlunun ses kaydı çıkmış da, dinlememiştim, şimdi dinliyorum" diye açıklama yaptım. kimisinden bir karşılık aldım, kimisi anında kafasını çevirdi, karşılık alamadım. sonuç olarak 25 şubat 2014 günü 18.15 treniyle eskişehir'den ankara'ya dönen insanlar arasında bu kaydı duymayan neredeyse kalmadı. gururla bildiririm.*

  • devrimlerini hazmedeyen şerefsizlerin güya dalga geçtiği cumhurbaşkanı. halbuki bir şapka devrimi de babaları yapsaydı da bu piçlerin, doğmasalardı ne güzel olurdu.

  • bakın, lütfen kulak verin bana:

    ak parti'ye oy verdiğini bildiğiniz, emin olduğunuz insanlar ortalama 3 ay içerisinde ağlayıp sızlanmaya ve muhtemelen sizden para istemeye başlayacaklar.

    bu durumda ne yapacağınız önemli:

    benim tavsiyem sakın ola seçimlerini eleştirmeyin. siz de zor durumda olduğunuzu söyleyin, yardımcı olamayacağınızı ifade edin. daha iyi olacak inşallah deyin. ama dalga geçer gibi değil. gerçekten inanarak...

    bu insanların karşısında bir blok olmayın, birleşmesinler. yavaş yavaş kendilerini tüketsinler, birbirlerinden uzakkaşsınlar. kayıtsız kalın.

    hiçbir şekilde siyasi bir tartışmaya girmeyin, fikirlerinizi sorarlarsa "ben bu işlerden pek anlamıyorum." deyin geçin.

    doğru bildiğimizi söylemek işe yaramadı. artık bu insanlarla konuşmayalım, kulaklarımızı da tıkayalım.

  • tam olarak "saç ekimi için tedavisini gerçekleştirdiğimiz kahraman şehidimiz fethi sekin için allahtan rahmet yakınlarına sabır diliyoruz..." olması gereken başlık.

    http://hizliresim.com/bvga4m

    bu rezil gönderiyi paylaşan ise yıllardır izmir'de kaçak olarak saç eken ve doktor barındırmayan güzellik merkezi likya estetik. insanların hayatını kurtaran kahraman bir polis üzerinden reklam yapmak ancak bunlara yakışırdı. reklamdan öte hasta mahremiyetini bilmeyen ehliyetsiz ve etik değerlerden yoksun bir firma.