hesabın var mı? giriş yap

  • is cikis saati zincirlikuyu'dan metrobuse binmeye calismamis kisilerin nankorluk yapiyosunuz dedigi hede.

    lan erkek halimle uc cocuk dogurdum metrobus sayesinde. devlet de yardim etmiyor. cocuklarin babalarini bile tanimiyorum amk.

  • yaklaşık 10 senedir merkezi ab üyesi bir ülke olan bir şirketin türkiye bölümünde çalışıyorum. neredeyse herşey o ülkenin dilinde ve ingilizce. schengen ülkesi.

    işe ilk başladığım vakitlerde sık sık eğitim amaçlı o ülkeye giderdim. haliyle vize başvurusu evraklar falan filan...pasaport bir tek o ülkenin vizesi ile dolardı.

    ilk başladığım vakitlerde, yani bundan 10 sene evvel,
    - gerekli evrakları tamamlamam yeterliydi, şahsen başvurma zorunluluğu yoktu, vize ücreti 60€ civarı bir şeydi, 2 günlük seyahat için vize isterdim onlar 2 senelik vize verirlerdi. daha sonra o 2 senelik vizeyi kullanıp, italya turu paris turu amsterdam turu deyip tüm schengen ülkelerini gezerdim. tüm avrupayı işten aldığım 2 senelik bu vizeler ile dolaştım.

    aradan 10 sene geçti, aynı şirkette 10 sene dile kolay, nerdeyse o ülkenin yarı vatandaşı sayılırım di mi ama. adeta onlardan biri oldum çıktım...

    fakat, kazın ayağı öyle değil, daha geçenlerde 5 günlük bir ziyaret için vize istedim buyrun başıma gelenler:

    - evrakları tamamlamak yetmiyor, şahsen başvurmam gerekiyor, vize ücreti 85€ oldu, gittiğimde hayatımda ilk kez vize için parmak izi verdim, zaten 4 tane vize fotoğrafı ile gitmiş olmama rağmen orda bi daha resmimi çektiler, yeni kayıt açtılar....birkaç gün sonra pasaportu almaya şahsen gittim... ve sürpriiiz 1 aylık vize vermişler...

    aynı yerde 10 senedir çalışıyorum, 10 senedir ziyaret sebebim belli, kalacağım otel hatta 10 senedir eğitim adresi bile belli, 3 aylık maaş bordrosu verdim, şirketten antetli kağıda imzalı belge verdim. verilen vize 1 aylık...

    o 10 seneden beri, en az 6 ayda bir, yandaş gazetelerde vize müjdesi haberlerini okuduğumu söylemiş miydim?

  • adam pencere yanında oturmaktadır, yanındaki yaşlı hanımdan müsade isteyerek tuvalete gider, dönüşte yaşlı hanım adamın yerine oturmuştur ve aralarında şu dialog geçer:

    - hanfendi yerime oturmuşsunuz.
    - ah be evladım, ben de seni indin sanmıştım. *

  • 750 tl ye check-up yaptırdım kanser çıktım. evde büyük sevinç var şu an para boşa gitmedi diye seviniyoruz.

  • bakın ülke olarak çok büyük bir fırsatı kaçırmak üzereyiz. açın cami kapılarını hacı dayılar doyasıya yapsın ibadetini.

  • bizim kültürümüz o şeyi kaldıramaz zira ceryan diye bişey var yaşlıların ağzından düşmüyor.balkon kapısının altını bile tıkayan insanlar koskoca havalandırmayla akıl sağlığını bile yitirebilir.

  • her yıl daha kötüsünü yapmanın bir yolunu illa ki buldukları ödül töreni.

    daha doğrusu konser programı. 84 dalı var grammy’nin, 84! bunların sadece dokuzunu ana törende açıklıyorlar. onu da üç performansta bir yapıyorlar. bir dalın kazananını öğrenmek için en az üç performans izliyorsunuz. ilk kırk dakika açıkladıkları ödül sayısı 1 (bir). bu tür rezilliğin oscar ya da bafta’da yaşandığını düşünsenize.

    bir diğer rezillik dünyanın zamanına sahip olmalarına rağmen çok basit bir törenle gelmiş olmalarıydı. grammy takviminin kapanmasıyla (ağustos) tören arasında (ocak) en az dört ay vardı. pandemiyi dahil ederek buna bir buçuk ay daha eklediler. ortaya çıkan sonuç bizim altın kelebek ödülleri’nden hallice. şarkıların uzun röportajlar verdiği, sunucunun sözde esprileriyle izleyiciyi güldürmeye çalıştığı, üst üste performanslarla ekran başındakinin boğulduğu, papağan gibi hep aynı şeylerin tekrar edildiği bir tören çıkmış ortaya.

    gerçi bu törenin kaderi adaylıklar açıklandığında belliydi. yılın en büyük isimlerinden the weeknd’in tarihi vurgun yediği törenden fazla bir şey beklememek gerekir. the weeknd’siz şov bu kadar olur. adamın bu derece vurgun yemesi hâlâ çözülemedi ve grammy tarihinin en gizemli olaylarından biri olarak tarihteki yerini aldı.

    kazananlarla ilgili söylenebilecek ilk şey herkese “kardeş payı” yapmaya çalışmaları olur muhtemelen. geçen yıl olduğu gibi tek kişinin domine etmesine izin vermemişler, herkese birer ikişer bölüştürmüşler.

    gecenin en çok ödül alan ismi aynı zamanda en fazla adaylığı olan beyonce oldu. gecede 28. grammy ödülünü kazanan şarkıcı, alison kraus’u geçerek tüm zamanlarda en çok grammy kazanan kadın şarkıcı oldu.

    megan thee stallion, lauryn hill’den bu yana en iyi yeni şarkıcı dalını kazanan ilk siyahi kadın rapçi oldu.

    gecenin nadir iyi anlarından biri kariyerinde 30 yılı geride bırakmış nas‘ın en iyi rap albümü kazanmasıyla kariyerinin ilk grammy ödülünü almasıydı.

    billie eilish boş senesinde iki ödül kazandı ki biri yılın kaydı. daha 20 yaşına basmadan iki kez bu dalı kazanmış oldu.

    bunun dışında büyük beklenti içinde olan dua lipa, roddy ricch ve taylor swift büyük bir hüsranla ayrıldılar. dua lipa ve swift altışar adaylıklarından sadece birini kazanabildiler.

    folklore’la yılın albümünü kazanan taylor swift, grammy tarihinde yılın albümünü üçüncü kez kazanan ilk kadın şarkıcı olarak tarihe geçti. öncesinde fearless ve 1989 ile kazanmıştı.

    bütün bunlara rağmen kendisinin tarihi bir vurgun yediğini söylemek yanlış olmaz. açın, geçmiş yılların yılın albümü kazananlarına bakın. geceden en az üç ödülle ayrılmışlardır çünkü üyelerin kafası o şekilde çalışır, o şekilde oy kullanırlar. eğer bir albümün yılın albümüne layık olduğunu düşünüyorlarsa aday olduğu alt dalı da verirler. “hmm bu albüm yılın albümü ama en iyi pop albüm değil” demezler.

    çok ciddi anlamda masa başında mesai yapılmış ve ödüller eşit dağıtılmış gibi bir görüntü var. bir şeyi bilirsiniz ama ispatlayamazsınız, işte öyle bir durum.

    velhasıl adaylıklar açıklandığında the weeknd’in, kazananlar açıklandığında da taylor swift’in vurgun yediği bir tören olarak tarihteki yerini aldı.

  • ateizm ile yeni tanışmış küçük kuzenim ile anneannem arasında geçen diyalog evlere şenliktir;

    - şimdi anneanne yaaaaa, bu evrende olan düzen tesadüf olamaz mı diyorsun yani?
    - gızım allah-ü teala istediyse niye olmasın?