hesabın var mı? giriş yap

  • az once genc bir arkadasimiz yazmis:

    "hiçbir korku filmi insana babanin 36 cevapsiz çagrisi kadar korku veremez"

  • devlet bahçeliyi aradı gözlerim.

    edit: çok mesaj aldım. şunu belirteyim o beyfendiyi zamanında destekledim ama ne oldu dik durmadı. kendisi sarayın stepnesi oldu. izahı olmayanın, mizahı olur.

  • karşısındaki insanı yeteri kadar bir süre dünya ilişkilerinden uzaklaştıran beyne oksijen gitmesini engelleyen mucizevi dialogların bütünü..
    örnek verelim..
    yer: boğazdaki teknelerden bir tanesi. (balık yeniyor)

    tekne azıcık sallanmaya başlar. yan masadaki ufak kızımız bir anda.. "anneeeee bağla kendiniiii. anneeeeaa bağla kendiniii." muhtemelen anne olan şahısta "niye?" diye bir soruyla karşılık vermiştir. bunun üzerine kızımız "anne bağla kendini çünkü gemi batıyor..".

    heh afferim. bağla kendini daha derine batalım birlikte..

  • üniversitede -tamamen can sıkıntısı ve boş zaman fazlalığından- daha önceden geçtiğim bir dersin* sınavına girip uydurma bir isim yazmış, sınavdan da en yüksek notu almıştım. notlar açıklanınca deli gizem olmuştu. lan bir de üstüne ilan panosunun önündeki kalabalığa karışıp "kim lan bu zibidi, hepimizin toplamı kadar not almış" diye galeyancılık yapıp sempati toplamıştım.
    vay ebesine ne güzel günlermiş lan.

  • helena bonham carter ile 13 yil suren birlikteliklerini sonlandirmis. benim merak ettigim, johnny depp'in velayetini kimin alacagi !

    edit: espriyi caldigimi ima eden bir kac entry var sagda solda, asagida ! 2007'de gosterime giren sweeny todd the demon barber of fleet street filminin galasi roportajini izlemistim televizyonda. yonetmen tim burton ve basrol oyunculari depp ve carter'di. carter'a da uclu arasindaki iliskiyi sormuslardi. o da depp oglum gibi, hep birlikteyiz demisti! taaa, o zamandan beri ana-baba-ogul olarak izlerdim hep filmleri. ayrildiklarini da duydugumda, oglan ortada kaldi diye bu entry'i girdim !

  • gerçek bir narsistle, yani çoğu zaman megoloman kişilerle karıştırılan ancak çok daha ciddi sonuçlarla karşılaşabileceğiniz narsistik kişilik bozukluğu olan biriyle iletişim kurarken -kendinizi ve ruh sağlığınızı- korumak için uygulamanız gereken yöntemlerdir.

    bir narsist, baş etmesi en zor kişiler arasındadır. o kadar manipülatör, o kadar oyuncu ve o kadar nabza göre şerbet veren kişilerdir ki, insanların yönlerini şaşırtmak, fikirlerini değiştirmek veya etkilemek, gerçeği çarpıtmak gibi ciddi yetenekleri vardır.

    hiçbir yöntemin onu asla değiştirmeyeceğini kabul ederek bu yola girmelisiniz. baş etmek söz konusuysa büyük ihtimalle gidemeyeceğiniz konumdasınızdır. aile ferdi, eş, patron, öğretmen gibi zorunluluklar haricinde sadece sevdiğiniz, aşık olduğunuzu sandığınız için bir narsiste katlanmayın. gidebilecek durumdaysanız, gidin. gidemeyenler için ise söyleyeceğim ilk şey,

    1. hatalı olanın siz olmadığınızı unutmamaktır.

    hiçbir konuda asla sorumluluk almayacağı ve hatasını asla kabul etmeyeceği için her zaman unutmamanız gereken ilk kuraldır.

    2. onun zihninize oynadığı oyunları bozmaktır.

    o mükemmel biri değil. sizin için yaratılmadı. ilk günlerdeki olağanüstü hareketleri asla geri gelmeyecek. kendini gösterdiği gibi biri değil.

    3. onları kendinize ifşa etmektir.

    oynadığı tüm oyunların farkına varmak ve bir daha asla o tuzaklara düşmemek için onu en zor olan şekilde, yani kendi içinizde ve kendi benliğinize ifşa etmektir. ona olan tüm zaaflarınızdan kurtulmaktır. onun -gerçekten- kim olduğunu görmektir.

    4. onlarla asla kavga etmemektir.

    tartışmadan ve kaostan beslenen narsist, her zaman haklı çıkmayı kendine görev edinmiştir. onunla kavga etmek, tartışmak onun ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramayacaktır. her kavganın kazananı odur. hatalarını asla kabul etmez, ve asla eleştiri kaldıramaz ve asla özür dilemezler.

    5. empati beklememektir.

    narsistlerin en belirgin özelliği, empati eksikliğidir. ayna nöronları çalışmadığından, karşısındaki insanın ne hissettiğini anlayamazlar.

    6. kendinize olan saygınızı kaybetmemektir.

    bir narsist sizi yönlendirebildiğini anladığında onun oyuncağı olursunuz. onun hamlelerini anlar ve oyuna gelmezseniz kontrolü elinize alma şansınız doğar. ona kendinizi acındırmayın, onun karşısında ağlamayın, sinirlenmeyin, zayıf yanlarınızı göstermeyin. ölçülü ve kontrollü olun.

    7. sizin duvarınıza çarpsın.

    dengeli bir şekilde artık onun oyuncağı olmadığınızı ona gösterin. en az bir kere o duvara çarpsın. ama bu çarpma asla saldırganca olmasın.

    8. ona ayna tutmayın.

    hastalığından, kişiliğinden, yalanlarından, problemlerinden ona bahsetmeyin. bir narsist asla birinin gözünde küçük düşmeyi sindiremez ve kabul edemez. bu, onun daha da saldırganlaşmasından başka bir işe yaramayacaktır çünkü o kendine asla eleştirel bir gözle bakamaz.

    9. manipülasyon tekniklerini kullanın.

    narsistlerin en büyük silahlarından olan manipülasyonu saldırmak için değil, savunmak için kullanabilirsiniz.

    belli sınırlar belirleyin ve o sınırlardan asla taviz vermeyin. onun yaratmaya çalıştığı kaos ortamını beslemeyin, size hiçbir şey diyemeyeceği şekilde davranın. onu iyileştirenin siz olmanız gerekmediğini anlayın.

    10. ve onun da narsist bir ebeveyn kurbanı olduğunu unutmayın.

  • deniz kenarında tatil yapma, deniz manzarasına bakma veya denize bakıp huzur bulma fikrinin son birkaç yüzyılda çıkmış olması.

    edit: birileri deniz-nehir farkını bilmeden kendince ayar vermeye çalışmış. bu yazıda nehirlerden değil denizden bahsediyor. nehirler tarih boyunca tarımsal sulamada kullanıldığı ve içme suyu sağladığı için için zaten kutsal bir yere sahipti. denizlerle nehirler aynı şey değil. daha en basit coğrafya bilmeden ve okuduğunuzu anlamadan başkalarına ayar vermeye çalışmayın.

    100-150 yıl öncesine kadar yazılmış neredeyse hiçbir eserde ve anlatılmış hiçbir hikayede denizden "huzur veren" bir şey olarak bahsedilmez ve deniz manzarası neredeyse hiç övülmez. genelde insanlar için deniz 2 anlam ifade etmiştir. ya ticaret ürünlerinin ve su ürünü yiyeceklerin geldiği bir kaynak ya da düşman askerlerin, işgalcilerin, korsanların, sellerin ve tsunamilerin geldiği felaketler kaynağı.

    tarih boyunca insanlar denizi iyilik veya kötülüklerin geldiği tanrısal bir kaynak olarak görmüşler ama hiçbir zaman huzur veren bir manzara veya tatil yapılacak bir şey olarak görmemişler. aynı zamanda deniz kenarındaki araziler tuzlu olduğu için fazla verim vermediğinden köylüler deniz kenarında yaşamayı tercih etmemişler. tarih boyunca krallar ve padişahlar sevmedikleri şahısları ceza olarak hep deniz kenarlarına veya adalara sürgün etmişler.

    mesela robinson crusoe ıssız adaya düştüğünde hikaye boyunca hiç deniz manzarasına hayranlıkla bakıp huzur bulmaz. 2 yıl okul tatili kitabında çocuklar hiçbir zaman deniz manzarasının güzelliğinden bahsetmez. ıssız adalarda geçen hikayelerde bile deniz ya felaket kaynağı ya da kurtuluşun geldiği yerdir ama hiçbir zaman manzarasına bakılıp da huzur duyulan bir şey değildir. eski mısır yazıtlarında nil nehrinden bir bereket kaynağı olarak bahsedilir ama akdeniz'den hiç övgüyle bahsedilmez. antik yunan yazılarında dağlar taşlar bile övülür ama denizin verdiği huzurdan hiç bahsedilmez. eski şiirlerde, ilahilerde ve kutsal metinlerde hiç denizin huzur verdiğinden bahsedilmez.

    1800'lerden sonra avrupa ve amerika'da zengin kesim deniz kenarlarında arazi satın alıp buralara yazlık villalar ve tatil köyleri kurmaya başlayınca deniz manzaraları kıymete binmeye başlamış. eğlence için plaja gitme kavramı da bundan sonra başlayan bir şey.

    kaynak soran olmus.

    https://www.smithsonianmag.com/…al-place-180959538/

    https://www.washingtonpost.com/…going-to-the-beach/

    https://dailyhistory.org/…ory_of_going_to_the_beach

    https://www.theatlantic.com/…r-of-the-beach/279175/

  • asteğmen inshroud, mesai bitiminde yorgun argın nizamiye kapısına doğru ilerlemekte, sampi'den pide mi yoksa domnos'tan pizza mı söylesem diye düşünmektedir. nizamiye kapısına yaklaşırken acı acı çalan üç düdük sesi* duyar. garnizon komutanı kışlayı terk etmektedir, esas duruşa geçer, selam layıkıyla çakılır lakin önünden geçip gitmesi gereken flamalı araç, tam önünde durur, asker iner, komutanın kapısını açar, komutan araçtan inmeden inshroud'u eliyle çağırır.

    + [caps] asteğmen inşorut eğmreğt gomtanığm! [/caps]
    - üçyüzyetimişsekiz artı ikiyüzotuzaltı? çabuk?
    + ...(2 saniye)... [caps] ağltıyüzondört gomtanığm! [/caps]
    - afferin
    + [scream vocal] soğal! [/scream vocal]

    diyaloğu gerçekleşir ve komutan basar gider, inshroud anlam veremez, anlam vermeye de çalışmaz, zaten pizza yemeye de karar vermiştir ve evine gider. ertesi gün olayın sebebi öğrenilmiştir. 40'dan fazla subay öğrencinin arasına giren komutan onlara bu toplama işlemini sormuştur ve adamlar (bir tane de bayan asker vardı) heyecandan cevap verememişlerdir. kendi halinde yalnız asteğmenin cevap vermesi çok hoşuna gitmiş olacak ki bu değerli komutan inshroud'a takdir belgesi vermiştir. 20 sene okullarda dirsek çürüten, difransiyel denklemlerle yıllarca uğraşan, 2 tane calculus kitabı yemiş olan inshroud kişisi bir toplama işlemiyle yüceltilmiştir.

    kıssadan hisse: pizza güzeldir