hesabın var mı? giriş yap

  • "reicher mann und armer mann / standen da und sahn sich an. / und der arme sagte bleich: / »wär ich nicht arm, wärst du nicht reich«."

    edit: türkcesini soranlar oldu. olup olmadigini bilmiyorum. acele türkceye cevirmeye calistim. umarim begenirsiniz:

    yoksul adam ve zengin adam
    durmus birbirlerine bakıyordu.
    ve yoksul olanı solgun bir sesle
    "ben yoksul olmasaydım, sen zengin olamazdın" dedi.

    edit2> cevirinin 2. versiyonu (arsenic'e tesekkürlerle):

    zengin ve fakir adam
    durmus birbirlerine bakıyorlardı.
    ve fakir olanı cılız bir sesle dedi ki:
    "ben fakir olmasaydım, sen zengin olamazdın".

  • "oğlum 7 aylıktı, nisan ayı...

    benim evi sanırım, ev gibi hissettiğim zamanlar. nereden hatırlıyorum; salonun bir köşesinde saksı çiçekleri var. rahmetli kayınpederim benimle yaşıyor, yarı felçli. çok şık bir adam. zar zor yürüyor, titreye titreye iniyor merdivenlerden, pastaneye gidip çay içiyor, dönüşte mutlaka bir çiçek alıp geliyor. çok zarif bir adam, yattığı yerler nur dolsun. belki karısına, çocuklarına çok çektirmiş ama beni seviyor. ben de onu.

    salonun bir köşesinde oğlumu emziriyorum ve telefon çalıyor. oğlumu koltuğa bırakıp telefona bakıyorum. telefonda ablam;

    -babam iyi değil, yoğun bakımda. doktor, çocuklarını çağırın dedi. gel...

    diyor. gel dediği yer, istanbul dışında. ama o an aklımda sadece "babam iyi değil" cümlesi yankılanıyor, bu istanbul dışılık endişesi dışında. eşim evde, ne olduğunu soruyor, anlatıyorum ağlamadan. "babam iyi değilmiş, ablam çağırıyor, babam yoğun bakımdaymış" dedikten sonra salıyorum çeşmeleri. hiç hareket yok. "bakarız" diyor.

    "bakarız..." işe gidiyor, deli tavuk gibi dolaşıyorum evde, ne yapacağımı da bilmiyorum. hapisanede gibi yaşıyorum zaten, tek başıma bakkala markete gidemezken, şehir dışına çıkma endişesi sarıyor her yanımı. "babam gidicem, doktor çocukları gelsin demiş, niye bekliyorum ki?" diye kara kara düşünüyorum. hava bir açıyor, bir kapıyor. ablam bir daha arıyor;

    -gelmeyi düşünmüyor musun? durum ciddi, beyin kanaması geçirdi ve durumu çok kötü!

    annemlerde kimse yok, sanki kocaman şehirde tek başıma kalmışım gibi, ne yapacağımı bilmez bir vaziyette, rutin yaşamaya çalışıyorum. oğlumu emziriyor, altını değiştiriyor, gülen yüzüne bakıp, gülmeye çalışıyorum. ama, kafam allak bullak. bir şey eksik ? saat, akşam sekize doğru eşim geliyor. sormuyor hiç, şaşırmıyorum ama daha fazla dayanacak halim yok.

    -ben gidicem!

    diyorum. o mutfağa girip, bir bardak rakı doldurup içiyor ve;

    -bekle!

    diyor.

    bekliyorum... saat 12'ye doğru, çıkıyoruz evden, o? o zil zurna sarhoş, ben korkak... benimle gelmesini istemiyorum, çünkü, ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmiyorum. hem zaten gezmeye de gitmiyorum ki. babam, babam iyi değilmiş, doktor çocukları gelsin demiş. belki bir daha görmem... korkuyorum... oğlum kucağımda, o, söylene söylene çıkıyoruz. yarım saat geçiyor belki babam yok artık, bilmiyorum... bir şey eksik...

    bilet bulamıyoruz. eve dönüyoruz. o, o söyleniyor... bir şey eksik. belki babam? bilmiyorum kocaman bir eksik var ve gittikçe büyüyor. ağlaya ağlaya eve giriyorum. oğlum kucağımda uyuyor. onu yatağına yerleştirip yatak odasına geçiyorum. o, o hala sarhoş ve daha da öfkeli. yatağın ucuna oturup, yüzümü ellerimin arasına saklayıp sessizce ağlıyorum. kapının sesini duyuyorum, içeri attığı adımlar karışıyor sessiz ağlayışıma. tam önümde duruyor ve hala bir şey eksik. bir eliyle kolumdan tutup ayağa kaldırıyor beni... karşı karşıya duruyoruz. gözlerim kızardı biliyorum, yanıyor çünkü. hala eksik, hala eksik...

    bir adım atıyor geriye, elini saçlarıma uzatıyor. oda loş, gözlerini seçemiyorum, gözlerim yanıyor. eksik, eksik... saçlarımı kavrıyor elleri, işte o an göz göze geliyoruz. gözlerinde, hayasız bir parıltı var, içinde ateş var ve öfke. kavradığı saçlarımın kökleri acımaya başlıyor, yanmaya... suratımın orta yerine bir tokat iniyor...

    -gecemi mahvettin!!

    hayatımda ilk defa duydum bu sesi aslında. kafama yumruk attığında. hani şu çizgi romanlardaki "çtönk!!" sesi varya, işte onu duydum kafamda.

    "hayatımı mahvettin" dedi içimde bir ses. işi bittikten sonra, odadan hırsla çıkarken o. eksik bir şey var bu hikayede ki, hala eksik..."

    bu hikayenin ekisiğidir sefkat. daha belki kaç hikayenin. o yüzden gördüğüm zaman aptala döner, çocuklaşırım...

  • kedi denilen amaçsız hayvanın işe yarayan tek özelliği. kodumunun canlısı denk gelirse iki lokma yiyiyor. tüm gün boyunca oradan oraya serserilik yapiyor, 100 km'de 0.2 lt dizel yakıyor adeta. arabalardaki beygirleri sucuk yapıp kedileri işe almak lazım aq.

  • -takdir etme yoktur, eğer birisi bir başarıya ulaşmışsa mutlaka hile ile yapmıştır yada şansı rast gelmiştir.

    -tarafsızlık yoktur, ya siyah ya beyaz ya gündüz ya gece kendilerini ilgilendirmeyen bir konuda bile kutuplaşabilirler.

    -disiplin yoktur, herkes biran önce ulaşmak ister düzensizliği düzen yaparlar.

    -hoşgörü yoktur, kendinden olmayan mezhep, din, ırk öcüdür yok edilmelidir derler ya sustururlar ya da kan kusturular.

    -sadelik yoktur, gösteriş olmazsa olmazdır herkes sizden bahsetmelidir.

    -sakinlik yoktur, akdeniz ülkesi olmamızla ilgili olabilir ama hep bir kargaşa hep bir koşturmaca içindeyizdir trafikte, okulda, işte, şehirde, köyde orada burada insanlar her an kavga etmeye hazırdır her an galeyana gelmeye meyillidirler.

    -bireysellik yoktur bencillik vardır ya taraf olursunuz ya bertaraf.

    -sorgulama yoktur, bunu boşver şunu salla gitsin derler allah'ın işi işte deyip işin içinden çıkarlar sorgulamayı anarşizm olarak görürler sorguladığın zaman ise başına geleceklere hazır ol!

  • "apartmanda sensörlü lambayı yakıcaz diye bize afrikanın yerel dansını yaptıran teknolojinin amk."

  • recep ivedik 4'un 1 milyon 641 bin kisilik rekorunu sarsmis ama kiramamistir. buradan anlasiliyor ki nuri bilge'nin sahan gokbakar gibi olabilmesi icin on firin ekmek yemesi ve spor yapmamasi gerekiyor.