hesabın var mı? giriş yap

  • bu geceki schalke maçında yaptığı kurtarışlardan ziyade, son dakikada topu hemen oyuna sokarak golü hazırlamıştır resmen. bizim volkan olsa 5 saat yerde yatardı amk...

  • bruce -the boss- springsteen'in benim için de en harika şarkısıdır. en harika diyorum çünkü bu ulu adamın her şarkısı ayrı bir harika. şimdi atlantic city isimli bu muazzam parçaya gelelim. bu şarkı sözleri ve müziğiyle zaten çok komplike bir yapıya sahip değildir. sözleri sıradan insanın yaşamına dair şiirlerini hatırlatıyor bana nazım hikmet ustanın. şimdi diyeceksiniz ki "nazım'la bruce'un ne alakası var?". evet bir alakaları yok belki ama bu şarkının sözleri o kadar hayata dair ki aklıma ister istemez nazım hikmet'in şiirlerini getiriyor.

    atlantic city new jersey'nin atlantik kıyısındaki kumar, içki ve, haliyle, mafya merkezidir. şarkının ilk dizesindeki "the chicken man" philip testa adlı bir mafya babasının lakabıdır. testa 15 mart 1981 tarihinde, güney philadelphia'da 56 yaşındayken evinin verandası bombayla havaya uçurularak öldürülmüştür. şarkıya da patron bu olaya göndermede bulunarak giriyor ve diyor ki "well they blew up the chicken man in philly last night now they blew up his house too". bu ilk dize ve ardından gelen birkaç dizeyle de içinde bulunulan kentin ya da ortamın ne kadar kirlenmiş ve tehlikeli olduğunu anlatıyor. şarkının merkezinde bir çift var ve şarkının sözleri adamın kendi sevgilisine anlattığı şeylerdir. ilk dört dizeden sonra nakarat girer ve patron burada "her şey ölür sevgilim bu bir gerçek, ama belki ölen her şey bir gün geri gelir. makyajını yap, saçlarını düzelt ve bu gece atlantic city'de buluş benimle" diyor. ne kadar sade ama hayata dair ve güçlü sözler olduğuna değinmeme gerek yok sanırım. ardından asıl olay başlar. işi olan ama dürüst bir adamın ödeyemeyeceği kadar da borcu olan adamımız çaresizdir. kenti terk etmekten başka yol yoktur onun için. sevgilisine ve kendisine iki bilet alır ve kumların altına dönüştüğü (taşın toprağın altın olduğu istanbul rüyası gibi, kaybetmenin evrensel bir şekli var tabii) yere, atlantic city'e, giderler. fakat atlantic city'de hayatını gelirken ümit ettiği gibi sürdürebileceği bir iş bulamaz. çünkü burada sadece kazananlar ve kaybedenler vardır ve kaybeden ucunda olmamak gerekir bu çizginin. adamımız ise bu çizgiye sürekli kaybedenler ucundan tutunmaktan yorulmuştur artık. o da artık o kirli şehrin kirli ve sonu olmayan işlerinin içine girmek zorunda kalmıştır. mafyanın ayak işlerini yapan ve bir gün erkenden yitip giden biri olmaya namzettir artık. hayat çaresizlik içinde olan bu adamı "the chicken man"lerin dünyasına ve kaderine ortak etmiştir. her şeyden çok sevilen, sevmeye doyulamayan sevgililer ise artık geride kalmıştır, kalmak zorundadır.

    patron'un yorumu ve bu şarkıya yaptığı müzik ise ayrı bir güzeldir. adam sözleri yazmış, yetmemiş müziğini yapmış, yetmemiş bir de böyle bize hiç acımadan güzel güzel yorumlamış. şarkının müziğindeki ve patronun yorumundaki tarifsiz hüzün ise bu hikayeye ve o muhteşem sözlere o kadar iyi gitmiş ki şarkıyı dinlerken insan farklı dünyalara dalıp gidiyor.

    şarkının nebraska albümündeki versiyonu harikulade ama the e street band ile new york city'de verdiği konserdeki yorumu da adamın tüylerini diken diken yapacak cinsten. benim için patron'un ve dünyanın en güzel şarkılarından biridir. saygı, minnet ve hayranlıkla eğiliyorum önünde bruce springsteen. büyük insansın!

  • babama sordum açıklaması şu:

    "2009 yılında bir uygulaması olmuştu. getiri endeksli deyince o zaman hangileri olduğu açıklanan ve kar yapan belli kit lerin hazineye devrettikleri kazançlar ile bağlantılı bir şeydi. şimdi neyin getirisini endeksli olduğunu anlamadığım bir "getiri endeksli" iç borçlanma senedi veya tahvili çıkartacağız deniyor. 3 ayda bir kupon veya diyelim faiz ödemeli. amaç "parası olanın" dövize değil tl ye yatırım yapmasını sağlamak yine.

    kur garantili dövize endeksli değil bu kez tl olarak dediğim gibi bir "getiriye" bağlamak. tabi yine bir asgari getiri garantisi vereceklerini söylüyorlar. bu nasıl hesaplanacak bilmiyorum. 2009 uygulaması fazla "ses" çıkarmamıştı. başarısız kur garantili mevduat ardından yeni bir "icat". parası olana herkesin cebinden bir kar garanti edip dövize alternatif yaratma çabası yine...

    böyle katekulli icatlar ile yol alabileceklerini sanmıyorum. güven sıfır! bir şeyler yapacaklar galiba diye döviz önce biraz düştü, kof projeler çıkacak yine fikri geri geldi ve döviz yine yukarı hareketlendi. bu tür "çözümlerin" etkisi sıfır olduğu gibi uçuruma yuvarlanan halka bir yansıması olacağını ummamak lazım. daha zihni sinir "tedbirler" de gelecek ardından anlaşılan. halkın cefası berdevam! ekonomik çöküşe devam! şu an gördüğüm bu"

  • galatasaray'da kaptan olsun, gerekirse başkan olsun. hamburg maçında 3 forvete karşı stoper oynadıktan sonra bu adam geceleri kanatlanıp avustralya steplerinde tur atıyormuş deseler inanırım.

    ayrıca kız olmasam da veririm, kendisinden mi esirgeyeceğim?

  • ikisinin de karnı aç olan, bir aslan’la bir tilki birlikte ava çıkmışlar.
    çayırlıkta sakin sakin otlayan bir eşek görmüşler,
    tam dişlerine göre...
    aslan eşeğin baş tarafına geçmiş, tilki arka tarafına…
    bunun üzerine otlamaya biraz ara veren eşek:
    - "anladım beyler", demiş, "beni yiyeceksiniz. ama beni yerseniz padişah’la başınız derde girer."
    - "niyeymiş o?" diye sormuş aslan...
    - ben “padişah’tan fermanlı eşek”im de ondan.
    - hadi canım, demiş aslan. hani fermanın nerde?
    - "arka sağ ayağımın altındaki nala kazılı vaziyette", demiş eşek.
    aslan uzaktan tilki’ye işaret ederek:
    - "okuyuver lan şunu, demiş, bakalım doğru muymuş?"
    tilki uyanık...
    - "valla benim okumam yazmam yok", demiş.
    - "iyi lan, iyi" demiş aslan öfkeyle, çekil kenara, ben kendim okurum.
    tabii aslan, eşeğin arka ayağındaki fermanı okumaya çalışırken, eşek öyle bir çifte patlatmış ki...
    aslan 10 metre geriye savrulmuş, bütün kemikleri kırılmış.
    bunun üzerine, eşekle tek başına baş edemeyeceğini bilen
    tilki hızla uzaklaşırken kendi kendine söyleniyormuş:
    *ulan bu devirde okumak da başa belâ...*

    edit: debe için teşekkür ederim...

  • bıktık artık her uzun boylu kadının ayakları ile ilgili entry okumaktan. dünya tarihinde hiç kimsenin aklına gelmemiş bir benzetme ile en yaratıcı tespiti yapıştırıyorsunuz.

    fırıncı küreğiymiş...

    fizik kuralları gereği uzun boylu bir kadının küçük ayakları olamaz, hem at gibi kadın istiyoruz diyorsunuz hem de küçük ayak arıyorsunuz. insan oğlum bunlar insan, ayakta duracak, yürüyecek...

  • türk zırhlı birlikleri'nin kuruluş aşamasında büyük emekleri olan korgeneraldir.

    maalesef kendisi hakkında internette bilgiye ulaşmak pek mümkün değil. türkiye'de benzerine zor rastlayabileceğiniz birisi olan asker kökenli gazeteci hicret hürkan (canbazoğlu)'nun yazdığı "asker gözü ile 27 mayıs''a doğru dp devrinde türk silahlı kuvvetleri" kitabında kendisinin biyografisi mevcut. hicret hürkan, 18 eylül 1955 tarihli ulus gazetesi'ndeki asker gözü ile köşesinde korgeneral fehmi türesel'in vefatının hemen ardından kaleme aldığı yazısında bu biyografiyi okuyucusuna aktarmış. günümüzdeki güncel kurallara göre yaptığım ufak tefek bazı değişikliklerle korgeneral fehmi türesel hakkındaki yazıyı aynen aktarıyorum:

    "birkaç gün evvel milletimiz değerli bir asker evladını daha kaybetti. merhumun orduda geçen bütün ömrü yüksek hizmetlerle meşbudur. bilhassa "harp akademileri tarihi"nde, türesel'in hatıraları takdirle anılacaktır.

    fehmi türesel 1311 (miladi; 1893) yılında istanbul’da doğmuştur. 1328 yılının temmuz ayında (miladi; temmuz 1910), harp okulundaki tahsilini ikmal ederek çok genç yaşta orduya katılmış ve sırası ile 97’nci alay 2’nci tabur birinci bölük takım komutanlığında, 33’üncü tümen mülhaklığı'nda (subay yardımcılığı), 97’nci alay 2’nci tabur emir subaylığında ve alay komutanlığı yaverliğinde vazife almıştır.

    1 eylül 1331 (miladi; 1913) tarihinde üsteğmenliğe yükselmiş ve bu rütbede kafkas 60’ıncı alay 4’üncü bölükte, 13’üncü alay ve 5’inci kafkas tümeni yaverliklerinde bulunmuştur.

    1 mart 1337 (miladi; 1918) tarihinde yüzbaşılığa terfi ederek 47’nci alay 8’inci bölük komutanlığı'na tayin edilmiştir.

    1340 (miladi; 1921) yılında harp akademisi'ne girmiş ve 1927’de mezun olarak kurmay görevlerinde istihdam olunmuştur.

    30 ağustos 1929 tarihinde binbaşılığa yükselen türesel’i, önce 11’inci tümen 126’ncı alay 1’inci tabur komutanlığı'nda, daha sonra harp akademisi öğretmenliğinde vazife almış görüyoruz.

    30 ağustos 1933 yılında yarbaylığa terfi edince motorlu piyade alayı komutanlığı'na tayin edilmiş ve bu rütbede tekrar harp akademisi'ne öğretmen olarak verilmiştir. 1938 yılında albay olmuş, 14’üncü dağ alay komutanlığı'nda, zırhlı alay komutanlığı'nda ve zırhlı tugay komutanlığı'nda bulunmuştur.

    1943 yılında tuğgeneralliğe terfi etmiş, önce 3’üncü zırhlı tümen komutan vekaletinde ve bilahare zırhlı birlikler müfettişliği'nde görevlendirilmiştir.

    1946 yılında tümgeneral olan türesel’i sırasıyle 22’nci tümen komutanlığında, 1’inci süvari tümen komutanlığında ve 12’nci tümen komutanlığında görmekteyiz.

    1950 yılında da korgeneralliğe terfi ederek 9’uncu kolordu komutanlığı'nda ve müteakiben harp akademileri komutanlığı'nda (28 ağustos 1952 - 3 ağustos 1954) bulunmuştur.

    rahmetli kısa bir süre evvel emekliye ayrılmıştı.

    birinci dünya savaşı ve kurtuluş savaşındaki yararlılıklarından ötürü general türesel harp, gümüş liyakat ve istiklal madalyaları ile taltif edilmiştir.

    hatırası önünde saygı ile eğilir, muhterem ailesine ve aziz ordumuza başsağlığı dileriz."

    kendisinin internette ulaşabileceğiniz tek fotoğrafı tarihçi-yazar erhan çifci'nin twitter'da yayınladığı şu fotoğraf. fotoğraf kalitesi maalesef pek iyi değil. eğer yanlış bilmiyorsam bu fotoğraf da tümgeneral tahsin yazıcı'nın oğlu tankçı binbaşı bali yazıcı tarafından hazırlanan "türk zırhlı birlikler tarihi" isimli kitapçıkta (görsel) bulunan fotoğraf ile aynı (görsel). aynı kitaba baktığımızda kendisinin vefatının ardından general türesel tank müzesi adı altında bir müzenin (görsel) oluşturulduğunu görüyoruz ki burası muhtemelen halen etimesgut'ta bulunan etimesgut tank müzesi'nin ilk hali.

  • sağlık bakanı fahrettin koca, henüz ülkeye gelmeyen aşıdan günde 2 milyon kişinin aşılanacağını söyledi. acaba yanlış mı okudum diye baktım, yooo basbayağı doğru okumuşum. günde 2 milyon kişi demiş. eğer aşılama bu hızla yapılırsa ortalama 2–3 ayda herkes aşılanacak demektir. haber

    peki bizimle hemen hemen aynı nüfusa sahip, ekonomisi ve altyapısı bizden çok çok iyi olan almanya'da aşılama planı nasıl olacak..

    –almanya sadece organizasyon için 2 milyar 700 milyon euro ayırdı.
    –442 aşılama merkezi kurdu.
    –aşılama merkezleri içinde; stadyum, konser salonları, kapalı spor salonları, buz pateni pistleri var.
    –aşılama için; 3 milyon adet şırınga ve 3,5 milyon adet alkol tamponu şimdiden dağıtıldı.
    –aşılar gizli depoda tutuluyor ve ordu koruyor.
    –aşı (pfizer/biontech)ücretsiz olacak
    –nüfusun yüzde 70'nin aşılanması gerekiyor. yani 60 milyon kişi. kişi başı iki doz olacağı için 120 milyon aşı gerekiyor. şimdiden 136 milyon doz alınmış durumda.
    –aşı satın almak için 6 milyar euro ayrılmış durumda.
    –aşı için; yaş, meslek ve sağlık durumlarına göre gruplar oluşturulmuş durumda. herkes sırasını bekleyecek. kesinlikle torpil olmayacak.
    –nüfusunun tamamının aşılanması bir yıl sürecek. günde 150 bin kişi aşılanacak. kaynak

    tüm bu ekonomik güç ve sağlam altyapıya rağmen; ingiltere günde 25 bin, almanya 150 bin kişi aşılamayı planlıyorken ve becerebiliyorken, biz nasıl oluyorda 5 adet maskeyi bile dağıtamamış bir sicile sahipken günde 2 milyon kişiyi aşılayacağız acaba?

  • arif: galatasaray benfica'yı benfica'da yenemez miydi?
    ali ece: yenemezdi !
    arif: nasıl yenemezdi?
    ali ece: maç lizbon daydı !

  • bunlara cevap vermeye bile degmez. daha yasal goc ile yasadisi gocun ayrimini yapamiyor ben ne anlatayim bu canliya.

  • gerçekten anlamıyorum. coğrafi olarak mükemmel seviyede turistik ve bereketli toprakları olmasına rağmen ;
    - ekonomide başarısızız.
    - turizmde başarısızız.
    - futbolda başarısızız.
    - eğitimde başarısızız.
    - sanatta başarısızız.

    söyleyeceklerim bu kadar.