hesabın var mı? giriş yap

  • ekşi sözlük yazarı olup başka bir sözlükte "ekşi sözlük'ün osmanlı tuğrası ile dalga geçmesi" gibi genelleyici başlık açabilen mal değneklerini bize göstermiştir.

    ulan kurma kolu, bir de artık yazmama sebebidir falan demişsin. sen zaten yazma bu kafayla burada.

    ekşi sözlük diye tek bir ortak akıl yok, her yazar kendi görüşünden sorumludur diye ben sana anlatma ihtiyacı duyuyorsam sen cidden yazma zaten burada.

    üstelik keyfini kaçıran durum da söz konusu değil bu arada. kimsenin tuğraya laf ettiği yok, arabasına tuğra çıkartması takanlarla bir dalga geçme söz konusu olan. sapla samanı ayırmayı bile bilmiyor.

    hele ki osmanlı için "bu toprakların gerçek sahibi" demiş ki of ki ne of. birader bu toprağın gerçek sahibi üzerinde yaşayan halktır. osmanlı o dönemin hükümranıydı, şu anda değil. sen illa ki ben teba olacağım, hür düşünce, özgürlük falan beni bozar diyorsan sevdir git mutlakiyetle yönetilen bir ülkede yaşa, kralın, padişahın, emirin uzuvlarını öperek ömrünü geçir, biz iyiyiz böyle.

  • akp’li belediyede çalışıyorum diye hayatımda 1 kez zoraki akp mitingine katıldım. kitleyi ilk kez yakından gördüm.

    arkadaşlar öyle bir kitlenin sayesinde iktidarlar ki hayatı sorgularsınız. gördüklerimi hala unutamıyorum. bizim asıl rakimiz rte falan değil bu kitle. asla yenemeyeceğin (!) çipli bir ordu gibi düşün…

    o yüzden parti marti ayırt etmeden (ki ben eski bir iyi parti üyesi ve mustakbel zafer partisi sempatizanıyım) istanbul’da bu çipli orduya rağmen erdoğan hegemonyasını yıkmış olan ekrem imamoğlu’nu destekliyorum. bu geleceğimiz için elzemdir. önce bunları yıkmalıyız. sonra aramızda rekabet ederiz. önce bu hegemonyayı en güçlümüzle tamamen yok etmeliyiz…

  • "bizim muhakkak istanbul'da üçüncü değil, dördüncü, beşinci köprüyü de yapmamız lazım."

    "yetkim olsa mimarlar odası ve stk'ları kapatırım."

    "sadece amelelerle değil, fıstıklarla da uğraşıyorum. onlara yeterince zaman ayırabiliyorum."

    "işadamı için şirketleri karısı değil metresi gibi olmalı"

    "kadının iyisi az görür, az duyar ve az konuşur. iyi kadın budur."

    bu şahane vecizelerin sahibidir kendisi. ama nasıl oluyorsa 'itici' ali ağaoğlu, utanmadan üniversiteye ahkam kesmeye gelip de, kafasına yumurtayı yediği zaman 'iğrenç saldırı'ya uğramış oluyor. siz gidin insanların evlerini başına yıkanların, deniz kumuyla inşaat yapıp depremlerde yıkılan binalar sayesinde köşeyi dönenlerin avukatlığını yapmaya devam edin. bu arada bunları üniversitelerinde istemeyen vicdan sahibi öğrencilere de ağzınıza geleni söylemeyi unutmayın. sonuç değişmiyor.

    (bkz: bir iki üç bunlara yetmez ama daha fazla yumurta)

  • çocukluğuma dair fazla şey hatırlamıyorum. bunun birincil sebebinin yaşadığım mutsuzlukları yok saymak çabamın sonucu olduğunu düşündüm yıllarca. sonra farkettim ki yaşadıklarımı önemseyip de hafızama kaydetmemişim. aklımda kalan şeyler de var.
    şimdi bir an geliyor gözümün önüne. her çocuk grubunda olan lider tiple fiziksel bir kavga içindeyiz. üzerimde beyaz bir elbise var. karşımdaki benden fiziksel olarak güçsüz olduğu halde kavgayı kaybetmeme çok az kalmış. etraftaki diğer çocukların onun adına tezahürat ettiklerini duyuyorum. kimse beni desteklemediği için kaybettiğimi sanıyorum bir süre. sonra anlıyorum ki, kazanmak umurumda değil. sadece karşımdaki aptalın kazanmaya ihtiyacı var ve bunu ona vermek ya da vermemek umurumda değil. kazanıyor. elbisem tekmelerinden çamur olmuş. eve gittiğimde annem ne dedi hatırlamıyorum. aradan bir kaç yıl geçiyor. liderin en yakın arkadaşıyım. bana verdiği emirlerin işe yaramadığını görünce, duygusal bir bağ kurmuş gibi yapıp rica ve ortak karar adı altında o'na boyun eğmemi sağladığını sanıyor. ama söylediği şeyleri yapıp yapmamak umurumda değil. bazen bir fikrim olursa ve canım isterse söylüyorum. devamını takip etmiyorum. o yaşta bile ona önem vermediğimi görüp incinen gururunu, diğer çocukların benimle konuşmamasını sağlayarak okşuyor. eve kapanıyorum. tüm gün kitap okuyup tv seyrediyorum. annem dışarı çıkmam için baskı yapıyor. asosyal olmamdan korktuğunu yıllar sonra anlayacağım. onun zorlamasıyla yanlarına gidiyorum. beni umursamadan çekip gidiyorlar. eve dönüyorum. anneme hiçbir şey anlatmıyorum; ısrarlarını ise duymazdan geliyorum.
    yıllar geçiyor. liseye başlıyorum. neden olduğunu bilmediğim ve bilemeyeceğim bir şekilde daima prenses sendromlu kızlar en yakın arkadaşım statüsünü alıyor. onlardan hoşlanmasam da, etrafımda olmalarına ve bitmek tükenmek bilmeyen ego krizlerine ses çıkarmıyorum. daima kitaplarıma kaçıyorum. bir sevgilim olmamasını benden çok dert eden bu kızlar yüzünden birilerine aşık numarası yapıp bazen kendimi dahi buna inandırarak acı çekiyor gibi davranıyorum. her bir kaç yılda bir etrafımdaki en yakın arkadaş değişiyor. önemsemiyorum. yenisi daima kendine yer bulup geliyor. önemsemiyorum. yıllar geçmeye devam ediyor. önemsemiyorum.
    üniversiteye başlıyorum. hayatıma öyle olması gerektiği için arkadaşlarımın çabalarıyla bir kaç adam giriyor. sonra çıkıp gidiyor. acıdan ağladığım zamanlar olmuyor değil. çünkü hissetmek zorunda olduğuma inanmaya başlıyorum ve buna göre hareket ediyorum. sonra o da geçiyor. bir süre neden acı çekmediğime şaşıyorum. sonra hiç çekmediğimi anlıyorum. insanlara cehennem azabı yaşatan dertleri, bana önemsiz geliyor. hiç susmadan "en yakın arkadaş dertleşmesi" adı altında saatlerce canımı sıkmalarına, karşımda ağlamalarına ses çıkarmıyorum. onlara iyi davranıyorum. ters davrandığımda daha çok ağlayıp, konuşup beni rahatsız edecekleri için yapıyorum bunu. gereksiz ve anlamsız dertleri umrumda olduğu için değil. hayat akmaya devam ediyor. beni bazen bazı insanlar çok seviyor ve ben onları sevmediğim için beni suçluyorlar. daima yakınıma, mahremime girmek için uzattıkları burunlarını koparıp ellerine vermiyorum. çünkü insanlar canları yanınca sinir bozucu susmayan yaratıklara dönüp can sıkıyorlar. onları etrafımda istemediğimi anlatmanın bir yolunu bulamadığım için, etrafımda geziniyorlar. benden fazlasını istemedikleri sürece sorun çıkarmıyorum. ama hep istiyorlar. aramadıkça vefasız, sevmedikçe vicdansız oluyorum. etiketlerini, suçlamalarını, acılarını umursamadığımı gördükçe daha çok etiketleyip, suçlayıp, acı çekiyorlar. sonra yavaşça yorulup gidiyorlar ve ben kitaplarıma dönüyorum...