ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
beni vururlarsa kimse sokağa dökülmesin
-
sevinçten mi, üzüntüden mi diye merak ettiren beyanat..
ölen kişiden geriye kalan en hüzün verici nesne
-
yaşlı kimsesiz bir amcanın cebinden çıkan kuru ekmek.
hastanın ölüm saatinin ilanından ardından güvenliğin cebinden çıkardığı kuru ekmeğe uzun uzun baktığımı gören hemşire sordu,
"tutanağa yazayım mı?"
"yaz ki insanlığımızdan utanalım" dedim.
yazdık.
"
bir adet yeşil gömlek
bir adet siyah pantolon
bir adet kemer amacıyla kullanılmış ip
bir adet lacivert mont
bir adet katıksız çeyrek kuru ekmek
"
kocasını 84 kişiyle aldatan kadın
-
affedersiniz ama açacağınız başlığa, edeceğiniz muhabbete sokayım.
kadının ayrıldığı kocasının bir iddiasidir. videoyu izlerseniz "benim üzerime olsan bir gsm hattıyla rastgele 84 numara aranmış" diyor kocası.
bu sebepten de beni 84 kişi ile aldattı diyor.
yüzbinlerce kişinin girip baktığı ekşi sözlüğe kadının fotoğrafını koyup, eşini 84 kişi ile aldatan kadın demek, sonra bununla ilgili şakalar yapmak nereden baksan alçaklıktır.
sonra ortamlarda " ya abi türkiye'de kadına baskı var" dersin ne olacak.
edit: (#128060332) 0 rh+ trombosit lazım hematolojide yatan hastaya. yakın zamanda ilaç kullanmamış kimse varsa yapsın bir iyilik.
her şey dahil otelde tatil yapmak
-
tatil dediğimiz olay kişiden kişiye değişen bir zevk olup neden milletin birbirini gömdüğünü anlamadığım eylem.
ben belki bu yaşıma kadar bir sürü yer gezdim artık bütün gün yiyip içip denize girip yatmak istiyorum kime ne alüminyum?
biri de demiş ki:
“şu saatte şu olacak, bu olacak. kafama göre hareket etmedikçe o benim için tatil değildir.”
eleman her şey dahil oteli nazi kampı falan sandı galiba. olm yine istersen dışarı çıkabiliyorsun la kimse seni zorla bir yerde tutmuyor.*
taksim'in ortasındaki beton alan
-
ulan burayı bile savunan çıktı ya aga hayret birşey. ne yapılacakmış üstüne peyzaj yapılacakmış. ulan gider yapmayı unutmuş adam ne peyzajından bahsediyon sen. yağmurlu günlerde meydandan yürüyen merdiven ile hiç aşağı inmeye çalıştın mı? inemezsin... neden biliyon mu? su bi yerden gitmek istiyor ya, hani gidecek yer yok. hah işte o yürüyen merdivenden gidiyor su. o yüzden çalıştırmıyorlar yürüyen merdivenleri. böylede eşsiz bir proje. akıllara durgunluk veriyor. oraya çok güzel palmiye olur. ama dalsız. böyle ortada sik gibi durur da millet anlar ne yapıldığını...
iz bırakan kitap cümleleri
-
hepimiz suyun altındayız. âşık olduğumuz anlarda, güldüğümüz ya da bir sanat eserine baktığımız anlarda suyun üstüne çıkıp ciğerlerimizi hava ile dolduruyoruz. sonra tekrar suyun altına giriyoruz. her an boğuluyoruz ama ölmüyoruz...
(bkz: sen kaç ben onları oyalarım)
(bkz: bülent usta)
sevgililerin yanındaki üçüncü kişi
-
çok eğlenceli bir durum. size çocuklarıymış gibi davranıyorlar. arabanın arka koltuğunda yolculuk ediyorsunuz, canınız ne isterse o yapılıyor, ne çekerse o alınıyor.
evlerinde de bir ayrıcalığınız var. en ağır misafirleri sizmişsiniz gibi davranıyorlar bazen, bazen de "oturmaya mı geldin, kalk da bi çay koy" rahatlığına evrilebiliyorlar. birbirleriyle kavga ettiklerinde "yeter la bi susun amk" diyebilecek kadar samimi arkadaşlarınız olan bir çiftin yanında üçüncüyseniz cidden çok eğlenceli. tavsiye ederim.
sarmısak kokan erkek soğan kokan kız birlikteliği
-
birlikteliklerinin meyvesi çocuk değil sucuktur.
mesajlaşmada de da ekinin ayrı yazımı
-
yazışırken değilse konuşurken mi ayıralım?
tanım; olması gerekendir.
şehirlerarası yoldaki küçük yerleşim
-
hep geçerken çok merak etmişimdir. bu insanlar ne yapıyor zamanlarını nasıl geçiriyorlar diye. minik minik yerler, belli az hane olduğu. nasıl geçiyor tüm zamanları? orada nasıl yaşar ben gibi biri? tüm hareketlilik sadece o yolda mı oluyor?
bir gün gerçekten çekip kenara gidip tanışmak istiyorum. inşallah sonum yakup kadri'nin yaban'ına benzemez.
iri göğüslere bakmak günde 30 dakika spora bedel
-
şöyle bir ifadeyi içeren haber;
"bir grup günde 10 dakika iri göğüslere baktı, bir grup ise iri göğüslerden mahrum kaldı."
haberi yazanın da içi gitmiş ya kıyamam :(
logoyu bizim yeğen yapar ya
-
- sene 90. ventolin, güzel sanatlarda okurken bir denizcilik şirketiyle görüşür. kendisinden gemilere uygulanmak üzere logo tasarımı istenmektedir. öğrenci ventolin, ortalama bir ajansın çekeceğinin 5'te biri kadar bir rakam söyler, fiyatta hemen anlaşırlar. iki hafta sonra logoların sunumu yapılır, müşteri bayılır, teşekkürler eder. artık son aşama işin uygulanmasıdır. ancak müşteri bir daha aramaz, telefonlara da çıkmaz. sınavlardı, kızlardı derken aylar geçer. olayı çoktan unutan ventolin, msü'den karaköy iskelesine doğru yürürken bir nakliye gemisi görür. sunduğu logolardan biri, sanki beş yaşındaki bir çocuk bakarak tekrar çizmiş gibi, daha önce görüştüğü şirketin gemilerinden birinin bacasındadır. delirir, adamları allem eder kallem eder bulur, yakalarına yapışır, "ne iş bu?" der.
konuya geliyorum:
şirketin patronu, "ne kızıyorsun ya ventolin kardeşim?" der. "senin on liraya yaparım dediğin logoyu matbaacı yeğenime tarif ettim, bilgisayarda bir liraya çizdi. senin işini kullanmadık ki, ayıp oluyor ama."
bu, mesleğimi ilgilendiren acı bir türkiye gerçeğiyle ilk tanışmamdır.