hesabın var mı? giriş yap

  • edit: başka çalışanların selameti için entry şimdilik kaldırıldı. elimde bir koz olarak duracak merak etmeyin.
    edit: sözlükten bir avukat yardımcı oluyor, gelişme olunca editleyeceğim. herekese teşekkürler
    edit: dava dosyası belli oldu. yarın delilleri sunmaya savcıya çıkıyorum.

  • fahrettin koca'ya 2 eylül 2020 basın toplantısında patronunun giresun mitinginin corona önlemleriyle bağdaşıp bağdaşmadığını sorabilen yol tv muhabiri yürekli ve namuslu gazeteci. memlekette namuslu gazeteci o kadar az ki bir tanesine denk geldiğimizde biraz olsun yüreğimiz soğuyabiliyor. her ne kadar sağlık bakanı patronuna karşı duyduğu derin korkaklıkla yine milletine ihanet edip soruyu "cumhurbaşkanımızın maske-mesafe meselelerinde ne kadar hassas olduğunu hepimiz biliyoruz." minvalinde geçiştirse de önemli olan bu soruyu sorabilmekti. sağlık bakanının renginin atması bile çürümüşlüğün tarihe geçen kanıtı oldu. çok sağ ol özge hanım.

  • internette göktürkçe için çok asılsız ve saçma sapan bilgiler dolanıyor, #119386487 gibi.

    bu tarz saçmalıklara çok denk geldiğim için göktürkçe ile ilgili temel bilgilerden biraz bahsedip öğrenmek isteyenlere ileri düzeyde olmasa da bu dilin temel kurallarını ve bir metni gördüğünüzde nasıl daha anlaşılır kılabileceğinizi anlatacağım.

    -köken-
    öncelikle göktürkçe dediğimiz dil eski türkçedir. eski türkçe dönemi ise yaygın görüşe göre; göktürkçe ve eski uygurcayı kapsar.
    yukarıda bu dile soğdca diyenleri ciddiye almayınız, yapısı, fonetiği, grameri buz gibi türkçedir, göktürkçe soğdca olsaydı (ki bu kadar saçma bir tabir olamaz) şu an türkçe, kazakça, türkmence gibi diller de olmazdı.
    -
    burada anlatacağım kuralların tamamı neredeyse eski uygurca için de geçerli fakat aralarında dönem, alfabe ve yazı türleri farklılıkları olduğundan ve son zamanlarda göktürkçe öğrenmek isteyenlerin sayısı arttığından buraya yazacağım.

    -alfabe-
    göktürk alfabesi ile yazılmış ve eski türkçe olarak değerlendirdiğimiz tonyukuk, bilge kağan ve kül tigin yazıtları 2. göktürk kağanlığına aittir, bu dönemden çok önce ise aynı alfabe ile yazılmış yenisey yazıtlarına rastlarız.
    göktürk alfabesinin kökenine dair birçok görüş var, soğd alfabesi kökenli olabileceği düşünüldüğü gibi, ideografik olduğu için türklere müstakil bir alfabe olduğu da düşünülür. ideografiyi şöyle tarif edebilirim: 'ok' sesini karşılayan tamga ok şeklinde, 'ay' sesini karşılayan tamga ise ay şeklindedir.
    alfabeye “türk runik yazısı” da denir.

    eğer bu alfabeyi öğrenmek istiyorsanız çok rahat bir şekilde öğrenebileceğinizi belirteyim, çok kolay bir mantığı var.
    her sessiz harften iki tane bulunuyor, sesli harflerde ise o/ö, u/ü, ı/i, a/e harflerini aynı tamgalarla ifade etmişler, yani bir kelimede u'mu ü'mü kullanıldığını sessiz harflerden anlıyoruz, mesela; kuz yazmak isterseniz kalın (a)k, küz (güz) yazmak isterseniz ince (e)k harfini kullanıyorsunuz.
    ayrıca ng, ny gibi çift sesli tamgalar da bulunuyor.

    alfabe konusuna temel bir giriş yaptım fakat alfabeden önce dilin temel mantığını öğrenmek daha önemli olduğu için bu bölümü kısa tuttum,
    zaten tde lisans öğrencilerine bile alfabe yerine dilin temel mantığı, ekler kökler öğretiliyor daha çok.

    -söz dizimi ve hal ekleri-
    türkçenin hangi dönemini incelerseniz inceleyin, ilkokulda öğrendiğimiz gibi, yüklem hep sonda özne hep baştadır, bu yüzden temel kuralları ve kelimeleri öğrendikten sonra çoğu cümleyi anlamak çok kolay olacak.
    örneğin türkiye türkçesinde “ben eve gittim” derken eski türkçede “men ebge bardım” deriz.
    hal eklerinde ise işler karışıyor, yönelme hali eki yerine; belirtme eki, çıkma hali eki yerine belirtme eki kullanılabiliyor ama bir giriş yazısı olduğu için bunu şimdilik bilmemize gerek yok.

    -ses denklikleri-

    türkçenin tarihi ve çağdaş lehçelerinde birbirleri arasında düzenli ses denklikleri vardır, bu da göktürkçeyi temel düzeyde öğrenmek isteyen biri için en önemli konu.
    örneğin: kazakça: jol iken t. türkçesinde: yol'dur yani buna göre türkiye türkçesinde y ile başlayan her kelime kazakçada j ile başlar.

    gelelim türkiye türkçesi ve göktürkçeye, ilk baktığınızda size yabancı gibi görünen kelimeleri bu denklikler sayesinde anlayabilirsiniz:

    - eski türkçe t ile başlayan kelimeler, t.türkçesinde çoğunlukla d ile başlar: tod- (doymak), teñiz (deniz), tolı (dolu)

    - eski türkçe k ile başlayan kelimeler, t. türkçesinde g olur: köz (göz), kel- (gel-), kün (gün)

    -eski türkçede söz içi veya sonu d vardır, t. türkçesinde ise bu y'dir. tod- (doymak), adak (ayak), bod (boy)

    -çok heceli sözcüklerde g sesi korunur: sarıg (sarı), katıg (katı)

    - b sesi söz başında ve söz ortasında korunur, bu t. türkçesinde v'dir. ebir- (evirmek), bar- (varmak), eb (ev).

    -yapım ve çekim ekleri-
    bir çoğuna türkiye türkçesi sayesinde hakimiz.
    mesela bazı yapım ekleri:
    il-lig 'ili olan, devletli' (yukarıda söylediğimiz gibi sonda g harfi var, batı türkçesinde bu ek -lı -li haline geliyor) (-lig: isimden isim yapım eki)

    yaş+a - bildiğimiz yaşa-. ( -a: isimden fiil yapım eki)

    çekim ekleri:
    beg+ler (beyler) ogıl+ an (çocuklar) (-n lar-ler'le birlikte eski türkçe çokluk eki)

    bun+suz (sıkıntısız) (bun:sıkıntı)

    ufak bir giriş yaptık şimdi bu kurallar ışığında bir cümleyi inceleyelim:

    bu yolun yorusar yaramaçı tedim, yerçi tiledim.

    şimdi bu cümlede çok rahat anlayabileceğimiz kelimeler var, bunlar; bu, yol ve yer.

    yukarıda bahsettiğimiz kurallarda ne demiştik “söz başı t korunur” yani tedim: dedim, tiledim: diledim oluyor.

    aslında cümlede geçen yaramaçı da çok tanıdık, “yaramaz,iyi olmaz” demek.

    yerçi'nin karşılığı ise yerci yani “yere hakim olan, kılavuz” demek.

    peki tonyukuk burada ne demek istemiş: “bu yoldan yürümesek iyi olacak dedim, kılavuz istedim.”

    gördüğünüz gibi bazı kelimelere ve kurallara hakim olunduğunda anlamak çok da zor değil, zaten hepsi halen kullandığımız kelimeler.

    şimdi başka bir cümleye bakalım:

    türük bodun için tün udımadım, küntüz olurmadım.

    yine aynı ses denkliklerini düşünürsek: bod>boy haline gelir, o zamanki anlamıyla ise “halk”.
    (u)n ise belirtme hali durumu eki “halkı”.

    tün ise hâlâ dilimizde kullanılan bir kelime aslında, gece demek ama biz geride kalan gün anlamında 'dün' diyoruz. yine aynı şekilde t>d

    udımak ne olabilir o zaman? söz içi d korunur demiştik d>y değişimini unutmayın: udımadım yani “uyumadım”.

    küntüz zaten çok kolay: gündüz, k>g

    olurmadım ise oturmak fiilinin eski hali.

    artık anlamak zor değil, değil mi? “türk halkı için gece uyumadım, gündüz oturmadım.”

    kısaca bir giriş yapıp, bazı temel meselelere değindim, yazdıklarım göktürkçe bilmek için tam anlamıyla yeterli sayılmaz fakat öğrenmek isteyenlerin veya merak edenlerin belli bir oranda işine yarayacağını düşünüyorum. belki çok daha ayrıntılı bir yazı yazabilirim çünkü cümleleri daha iyi anlayabilmek için eklere de hakim olmak gerekiyor.

    düzeltme: yazım

    edit:bir bilgi hatası giderildi

  • universiteden iki arkadasla aramda gecen olayla sanirim cozdugum hede dir. yurdisinda okumaktayiz,bir arkadasin babasi rahatsizlanmis hemen turkiyeye donmek istiyor biz de yurtta hep beraber ucak bileti falan bakiyoruz saat kacta var falan filan arastiriyoruz. sonra iceriden x sahisi geliyor soruyor hayirdir diye. anlatiyoruz iste olayi durun bi dakka diyip geri odasina gidiyor. bi 15 dakka sonra geliyor diyor sen hazirlan 4 saate bizim ucak seni goturecek. megerse adamlarin bikac tane ozel jeti varmis babasina sormus acil bir durum diye babasi da tabi oglum demis. simdi bu cocuk bizimle birlikte ozel yurtta kaliyor dayanamadim sordum abi niye eve falan cikmadin diye, hepiniz burdasiniz ortam var dedi gulumsedi gitti. ıste bence maddi zenginlik boyle bisey olsa gerek.
    edit:yazim hatasi.
    edit 2: cok soruldu napiyim artik yazayim, arkadas babasini kaybetti, son bir kere gormus oldu.

  • uykumun kaçtığı bir gece elime alıp, sabaha kadar bırakamadığım doruk ateş romanı. kitap o kadar güzel işlenmiş ki, olay örgüsü bunun yarısı derinlikte olsa yine de güzel bir kitap olurdu. (acaba anlatabildim mi demek istediğimi *)

    gerçekten bir solukta okunuyor, arkeoloji ve polisiye iki tutkum olduğu için ekstra beğendim. bu ikisini çok güzel harmanlamış. gobekli reyiz'in ülkenin en iyi polisiye yazarı olacağına dair inancım da tam.

    bir de henüz yazılmakta olan bir romanı var ki gümbür gümbür gelmekte.

    eline sağlık gobekli reyiz!

  • "traş olurken berber örtüsünün altında ellerimle değişik hareketler, nah falan yapıyorum. kendimi çok çılgın hissediyorum."

  • yeni projem. elektrik zaten jeneratörün dönmesi ile üretiliyor. dünya da boşa dönüyor. bu iki olayı birleştirdiğimizde elektrik üretilebilir. tabi öncelikle günah olup olmadığını öğrenmek lazım.

  • bir de böyle adamlar türedi son zamanda. aha bu da son örneği:

    (bkz: eylemcilere söven esnaf)

    daha önce bunun bir örneğini de tcdd grevinde görmüştüm. adamlar hakları için greve gitmişler. seferler durmuş. adam gideceği yere gidemediği için grevcilere küfrediyordu. millet mecburdu sanki sen biryere gideceksin diye üç kuruşa çalışmaya.. yada senin işin aksamasın diye evinde oturmaya.

    doktor dövülüyor mesela bir hastanede. doktorlar greve gidiyor. "e ben hasta olsam ne olacak?" diyor bu andavallar.

    adamların işi görülsün de isterse dünya yıkılsın umurlarında değil.

  • akıl almaz boyutlarda bir evrenden bahsediyoruz. bu gerçeklik karşısında aklı bulanmayan insan yoktur. evrende toz tanesi bile değiliz. samanyolu galaksisindeki küçük bir güneş sisteminde yaşayan canlıllarız. jüpiter, dünyanın bin katı, güneş ise bir milyon katı büyüklüğündedir. ve bu galakside güneşten milyonlarca, milyarlarca kat büyük karadelikler, yıldızlar var. saniyede 300.000 km hızla ilerleyen ışığın bilinen evren sınırlarına ulaşması 96 milyar ışık yılı sürüyor. aman allah'ım çıldırmamak elde değil. evren ve uzayla ilgili her belgesel izlediğimde insanoğlu olarak acizliğimizi, önemsizliğimizi daha iyi kavrıyorum. tarihteki en güzel en anlamlı sözlerden olan şu sözü hiç unutamıyorum.

    “mikroskop insana önemini gösterdi, teleskop da önemsizliğini.”
    manly palmer hall.