hesabın var mı? giriş yap

  • yine lince ugruyacagim lakin, turkiye de inanilmaz bir kedi, kopek yogunlugu var sokaklarda. bir cozum bulunmali. tamam ben de hayvan severim lakin. kardesim var 4 yasinda. boyle bir olay basina gelmesini istemiyorum. ya da rastgele birinin isirilip. haftalarca ıgne vurdurmaya gitmesi filan pek guzel isler degil.

    edit: oha adam evrimin anasini sikmis. genetiginde saldirmak yokmus. hele o kopekler 3-4 den fazla olsun.( gruplasmak genlerinde var, eskiden avlari daha rahat yakalamak icin gruplasirdilar) direk hircinlik katsayilari 3 katina cikar. tehlike ya da av gorurseler, sadece birinin saldirmasi bile degil, one atilmasi yeterli, suru psikolojisiyle hepsi saldirir. bunlar evcillestirilmeden once, doga da yaptiklari olaylardan gelir. ana!! insan bu demez, tehlike ya da av olman yeterli.

    edit 2: hic bir zaman tum kopekleri oldurun demedik. toplayin basibos kopekleri, barinaklara filan alin. kisirlastirmalarini dogru duzgun yapin. sayilarini boylece kontrol altina alin. bakabilen aileler zaten evine aliyor. disarida besleyenler ise, barinaga da yardim yapabilir. devletin ilk amaci insanlarin guvenligini saglamaktir. ınsanlari tehdit eden insan da olsa hayvan da olsa bir seyler yapilmalidir. polonya'da yasiyorum. sokak kopegi denen bir olgu yok. kedi yok. lakin evlerin yuzde 70'in de kedi ya da kopek var.

  • ayni soruyu california'lilar da sormus yillar once. o yuzden konutlarin ezici cogunlugunu ahsap yapmaya, sadece depreme dayaniklilik raporu alabilecek dayaniklikta binalari betonerme yapmaya karar vermisler.

    bugun california'da evlerin cogu ahsap, yollarin cogu da betondur (asfalt sicaktan eridigi icin).

  • o kadar çok nedeni vardır ki, konuşmaya kalksan sabaha kadar bitmez.

    zamanına ve kendine has pop müzikleri, bu kadar ileri teknolojinin olmamasından dolayı dışarda oynamanın zevkini yaşamış olmak, bahçede en son top oynayıp maç yapan nesile ait dönem olması, atari ve adaktör ısınması arasındaki ilişkiyi hatırlayınca gülümsenmesi, 999.999 oyun var diye bize itelenen gameboy'larda sadece tetris oyununu oynamak ve gelecek uzun çubuğu dört gözle beklemek, kız kaçıran ve patpat tarzında barutlu materyallerle aksiyon yaşamak, tasolarla turnuvalar düzenlemek, topaç çevirip yarış yapmak, ilk amartisörlü bisikletlere ve yeni yeni piyasaya çıkan akülü arabalara gıpta ile bakmak, ışıklı ayakkabılar ile özellikle geceleri koşmak, ekmeğin arasına saralle sürüp öğlen yemeğini dışarda yemek, okuma fişlerini özenle tek tek saklamak, barış manço programları izlemek, susam sokağının yayınlanacağı saati ezbere bilmek, telefonlar o zaman olmadığından ev telefonlarının hemen hemen hepsini ezberinde tutmak... gibi bir çok unutulmaz, efsanevi şeyler vardı o zamanlar.

    biz "çocuk" olarak yaşadık o dönemlerde. varsa alır yerdik, yoksa da olay çıkarmaz, oyunumuza devam ederdik. şimdikilere bakıyorumda hepsinin elinde laptop, pc, tablet, iphone vb şeyler var. beyinleri uyuşmuş hep radyasyondan. hiçbiri parklarda filan oynayıp, yaşının gereğini yapmıyor ve aşırı doyumsuzlar. sürekli her şeyi isteyip, almayınca da ağlayıp duruyorlar.

    belkide 90'ları özel yapan; jenerasyonun gözütok ve çocukluklarının yanımda "olgun" da olmalarıydı.

  • dünya lideri olacağız diye çıktığımız yolda, liderliğine soyunduğumuz dünya tarafından kocaman bir mülteci kampı olarak görüldüğümüzü ortaya koyan açıklama.

    içeride sebep olanların da, dışarıda bize bu ikiyüzlülüğü reva görenlerin de allah belasını versin.

  • annemle babamın mutfak robotu diye bir şey çıktığından söz etmelerine kulak misafiri olduğumda ufkum çağ atlamıştı. düşünsenize, mutfakta bir robot ve her şeyi yapıyor!
    daha sonra dayımların mutfak robotu alıp çok memnun kaldıklarını da konuştular, iyice heyecanlandım.

    dayımlara gitmeyi iple çektim ve gittik de. girdiğim gibi mutfağa yöneldim robot arıyorum, yok. başka odalara gitmiştir(!) diye bakınıyorum, yok. sonunda yengeme robot nerede diye sordum. buzdolabının üstünde yavrum dedi. mutfağa gidene kadar, "herhalde şarj oluyorken oraya kaldırdılar" diye düşündüm.

    sonra onu gördüm o tipsiz aleti. duygularımla hayallerimle* oynadınız mühendizler, alt tarafı doğrayan makine icat etmişsin bu kadar iddialı bir isim koymak nedir?

  • "chatter: the voice in our head, why it matters, and how to harness it." kitabının yazarı ethan kross tarafından zararlı iç konuşma'ya (toxic self talk) ilişkin bazı tespitler:

    uyanık olduğumuz zamanların üçte biri ile yarısı arasında bir süreyi o anda kalmayarak geçiriyoruz. bu süre içinde ne yapıyoruz: iç konuşma. iç konuşma, hayatınıza yansıtmak için dili sessizce kullanma yeteneğinizdir. zararlı iç konuşma, iç sesin karanlık tarafını ifade eder. anlam bulmak için dikkatimizi içimize çevirdiğimizde çoğunlukla sorunlarımıza çözüm bulamıyoruz. bunun sonunda derin derin düşünür, endişelenir ve felakete sürükleniriz. olumsuz bir döngünün içinde sıkışıp kalıyoruz. zararlı iç konuşma, sahip olduğumuz bu olağanüstü aracı bir lütuftan ziyade bir lanete dönüştürüyor.

    iç konuşmanın evrimsel bir amacının olup olmadığı araştıran birçok bilim adamı, dili kullanma yeteneğimizin sadece başkalarıyla iletişim kurmak için değil, dünyada yönümüzü bulmaya yardımcı olan kendimizle iletişim kurabilmek için bir araç olduğuna inanıyor ve bu yetenek bize hayatta kalmak için bir avantaj sağlıyor. aslında bu, inanılmaz bir problem çözme aracıdır. spektrumun en temel ucunda iç konuşma, 'sözle çalışan bellek sistemi' (verbal working memory) dediğimiz şeyin bir parçasıdır. sözlü bilgilerin kafamızda aktif kalmasını sağlayan ve bize yardımcı olan insan zihninin temel bir özelliğidir. iç konuşma, aynı zamanda simülasyon yapmamızı ve planlamamızı sağlar. önemli bir sunumdan önce kafamızda olacakların üzerinden geçeriz. ne diyeceğimizi düşünür, farklı noktalar üzerinden geçer, seyircinin soracağı soruları duyup sonra sırayla cevap veririz. bu karşılıklı iletişimi simüle etmeye yardım için iç konuşmayı kullanırız. iç konuşma, kendimizi kontrol etmemize yardımcı olur. gece geç saatte bir atıştırma yapacakken kendi kendinize "yapma, sabah pişman olacaksın" dediğinizde bu iç konuşmadır ve size yardımcı olur. hayatlarımızı 'hikayeleştiririz'. birçoğumuz, kim olduğumuza ve kimliğimize dair anlayışımızı şekillendirecek şekilde deneyimlerimizi açıklayan bir anlatı bulmak için dikkatimizi içimize çeviriyoruz. yani bazen bu iç konuşma. inanılmaz bir yardım kaynağı olabilir ama bazen de bizi gerçekten mahvedebilir.

    birincisi, odaklanmamızı inanılmaz derecede zorlaştırıyor. zararlı iç konuşma dikkatimizi tüketir. zararlı iç konuşma, aynı zamanda ilişkilerinizde sürtüşmelere de neden olabilir çünkü sorunlarınız hakkında tekrar tekrar düşünüyorsunuz ve aynı zamanda başkaları için de iyi bir dinleyici olmuyorsunuz. ayrıca bizi daha asabi yapabilir ve 'yer değiştirmiş saldırganlık' (displaced aggression) olarak adlandırılan bir şeye yol açabilir. son olarak, iç sesin şiddetli, olumsuz fiziksel sağlık etkileri olabileceğini biliyoruz. muhtemelen stresin öldürdüğünü duymuşsunuzdur; bu tam olarak doğru değil. stres tepkisi aslında değişken bir tepkidir. stresi zararlı yapan şey, zaman içinde kronik olarak yüksek kalmasıdır. zararlı iç konuşmanın yaptığı da tam olarak budur. hayatımızda bir stres etkeni yaşarız, sonra o biter ama zihnimizdeki zararlı iç konuşma onu sürdürür. o olayı tekrar tekrar düşünmeye devam ediyoruz. bu da kardiyovasküler hastalık, kronik inflamasyon ve hatta kanser gibi şeyleri tetikleyecek şekillerde stres tepkisini aktif tutuyor.

    iç konuşmanın sonuçlarının ne kadar olumsuz olabileceğini anlamak zordur. iyi haber şu ki, iç sesinizin kontrolünü yeniden kazanmak için kullanabileceğiniz bilimin önerdiği araçlar var. kendi başımıza yapabileceğimiz şeyler, diğer insanlarla ilişkilerimizi kullanmanın yolları ve hatta fiziksel çevreyle etkileşim kurmanın yolları var. bu araçların gerçekten harika bir örneği ritüellerdir. kontrol sahibi olmayı seviyoruz. zararlı iç konuşma yaşadığınızda çoğu zaman düşüncelerinizin sizi kontrol ettiğini hissedersiniz. bilim aracılığıyla öğrendiğimiz şeylerden biri, bu kontrol dışı duyguyu etrafımızda düzen yaratarak giderebileceğimizdir; ritüeller bunu yapmanın bir yoludur. bir ritüel, her seferinde aynı sırayı uygulayarak, aynı şekilde gerçekleştirdiğiniz sıralı bir davranış dizisidir. davranışların her seferinde aynı şekilde olması, düzen ve kontrol hissi veriyor. zararlı iç konuşmaya saplanıp kaldığınızda bu gerçekten iyi hissettirebilir.

    tenis yıldızı rafael nadal, tenis kortunda yapmakta zorlandığı en zor şeyin kafasının içindeki sesleri yönetmek olduğunu söyledi. o da ritüellere başvurur. oyun aralarındaki molalarda dinlenme bölgesine gider. önce su şişesinden bir yudum alır. sonra diğer şişeden bir yudum alır. daha sonra her su şişesini sahanın çaprazına denk gelecek şekilde tam olarak aldığı noktaya geri koyar. bu onun zararlı iç konuşmayı yönetmek için yaptığı bir ritüel. iç sesinizi yönetmenize yardımcı olmak için her durumda, tüm insanlar için işe yarayan genel araçlar yoktur. asıl zorluk, sizin için en iyi sonucu veren, benzersiz araç kombinasyonlarının neler olduğunu bulmaktır.

    kaynak:
    what to do if your inner voice is cruel - ethan kross

  • bu sonucu bilimsel olarak ongormesine ragmen kendi gozleriyle gorup sasirmayacak insana sasiririm.

    benim yasadigim yer boyle olsa her sabah bi kova sicak su doker izlerim "vay amk" sozleri esliginde.