hesabın var mı? giriş yap

  • çok fakirdi o zamanlar, takip ediyordum ve biri yaptığı yemek videosunun altına şunu yazmıştı
    "o kadar marka sana yepyeni mutfak eşyaları gönderiyor, milleti kandırarak fakir rolü yapmayı bırak" bunu okuyunca o kişiye hak vermiştim nedense, ancak günler sonra o video tekrar çıktı önüme, tekrar yorumlara baktığımda taha o kişiye cevap vermişti ve şöyle diyordu "ablacığım, benim bekar ablalarım var ve hepsi gelen eşyaları çok beğeniyor, taha bunu benim çeyizime verir misin diyor, onları kıramıyorum, kullanmadan veriyorum...ablalarım mutlu olunca ben zaten mutlu oluyorum" demişti... fakirlik zor şey arkadaşlar, yaşamadan bilemezsiniz. bu çocuğun yaşamasını dilerdim... bir mucize olsun, taha aramıza geri gelsin... ve o gün öyle düşündüğüm için özür dilerim taha, her ne kadar beni duyamasan da...

  • 17 yaşında iken babannesini ameliyat eden doktorun hata yaptığından emin olarak (tıp fakültesi bitirmiş sanırım) bir doktoru öldürmüş.

    insan öldüren akıl yoksunu müptezel bir soytarıyı 7 yıl sonra dışarı salarsanız yapacağı da bu olur.

    bu müptezel soytarıyı çıkartmış bir de anlattıklarına gülüyorsanız
    buna gülenin bunun kadar aklı yoktur.

    bu pespayeyi çıkartıp konuşturan armağan çağlayan umarım utanıp bu videoyu siler.

    şanzel misin, nesin! bir insanı öldürmüş sonraları bir kaçını da yaralamış ve anlatırken gülüyorsan, bir gün böyle bir şiddete sen veya yakının maruz kalırsan anlarsın konunun ciddiyetini.

    edit: entryi sinirle yazdığım için son kısmı biraz ağır kaçmıştı, o yüzden editledim.

  • yapılan işte bir damar tutturmak zordur. mesela siz ülkede hiç yapılmamış şeyler yapacağım diye plan yapabilirsiniz ancak ortaya başarısız işler çıkabilir. bu biraz deneme yanılma durumudur. çünkü plan ve uygulama (özellikle yeni bir şey yapıyorken) ilk denemelerde sürekli farklı olacaktır. örneğin netflix buraya ilk geldiğinde ülkemizde pek yaygın olmayan fantastik dizilere el atmıştı. o dönem de baya ısrarcı oldular ancak şimdi doğruya doğru atiye de hakan muhafız da çok başarılı işler olmadı. bu sırada diğer dijital platformlar atağa kalktı ve güzel polisiye diziler yaptılar. özellikle şahsiyetin başarısı netflix'i biraz geriye düşürdü gibi. bu andan sonra netflix bir başkadır'la geri döndü ancak bu yapım üzerine dizi kültürü inşa edilecek bir şey değildi çünkü aynı ruhu vermek çok zor.

    bu nedenle netflix büyük prodüksiyonlarla tarihi dizilere başladı. ilk olarak başarılı bir sanat yönetimi ve ilginç karakterlere sahip kulüp yayına girdi. ardından da şimdi konuşacağımız pera palas. şimdi dizi nasıl olmuş bir bakalım.

    --- spoiler ---

    öncelikle türk edebiyatının dizinin geçtiği dönem için çok zengin olduğunu söylemek mümkün. kemal tahir'den halide edip'e kadar inceleyebileceğiniz pek çok kaynak var. ancak bu metinler hayli ciddi ve bu uyarlamaları izlemek günümüz izleyicisi için çok kolay değil. bu nedenle netflix hem tarihin içinde yer alan hem daha eğlenceli olacak bir anlayış benimsemiş.

    bu durum ilk başlarda bana yanlış gibi göründü. çünkü izlediğim şey, okuduğum türk klasiklerinden sonra kafama bir türlü oturmuyordu. sanki batılı birinin gözünden otantik bir istanbul portresi var gibiydi ancak dizinin, yabancı bir yazarın eserinden uyarlanmış olduğunu öğrenmemle taşlar yerine oturdu. bu noktadan sonra yapımcıların görüşü benimle aynı olmak zorunda değil diye düşündüm ve diziyi kendi kurmak istediği atmosfer üzerinden değerlendirmeye başladım.

    bu açıdan bakınca izlenen yolun ve sanat yönetiminin başarılı olduğunu söylemek mümkün. zaten birinci bölümde sıkça agatha christie'den bahsediliyor ve oluşturulan parlak ve şatafatlı dünya o geleneğe uygun şekilde yansıtılmış. özellikle oteldeki aksesuarlar etrafta gezinen insanların kostümleri, balolar ve su gibi içilen içkiler bir ahenk içinde akıp gidiyor. ha derseniz ki o dönem osmanlısını yansıtmak konusunda dizi başarısız evet o detaylar yok ancak dizinin derdi bu olmadığı için bunu bir eksiklik olarak görmemek lazım.

    filmin senaryosu ise aslında heyecan verici. öncelikle şunu düşünmek lazım. bildiğimiz ana akım filmlerin hepsinde amerika dünyayı kurtarır. bu da soft power kavramının en güzel örneklerinden biridir. bu dizide ise ana karakterimizin mustafa kemal'e yapılacak suikasti önlemesi bu şekilde türkiye'yi kurtarması gerekiyor. bu da güzel bir değişiklik olmuş çünkü dizi ya da film ihraç ederken sadece çekilen 45 dakikalık videoları değil kendi kültürünüzü de ihraç edersiniz. (bkz: the crown) dünyanın hangi ülkesinin vatandaşı olursanız olun mustafa kemal de hayran olunası bir şahsiyet olduğu için bu değişiklik benim çok hoşuma gitti. ayrıca dizinin ileride bahsedeceğimiz eksiklerinden bağımsız olarak atam'ı gördüğüm her an gözlerim doldu diyebilirim.

    madem senaryo dedik bir senaryo ilerletme aracı olarak diyaloglardan da bahsetmek gerekiyor. burada da bir ufak dengesizlik söz konusu. dizideki tüm yan karakterler bir şekilde dönemine uygun konuşturulmuş. özellikle selahattin paşalı adeta tiyatroda oynarmış gibi düzgün bir diksiyon ile karakterini canlandırmış. bu noktada kendisinin karakteri canlandırmaktan büyük keyif aldığını fark etmemek mümkün değil. aynı şekilde aşağı yukarı tüm açıklamaları yapan ahmet karakterini canlandıran tansu biçer de otel müdürü olarak muazzam bir nezaketle repliklerini aktarmış.

    gel gelelim çok eleştirilen hazal kaya'da aynı başarıyı görmek mümkün değil. burada suç sadece oyuncuda ya da yönetmende de değil. hazal kaya'ya kariyeri boyunca o kadar ağdalı o kadar atar giderli diyalog vermişler ki hadi doğal ve patavatsız bir kızı oyna deyince bocalamış haliyle. dikkat ederseniz esra'dan haberi olmayan peride rolünde başarılı aslında. o kontrollü, ısrarcı, dediğim dedik havayı verebiliyor. ancak esra'da çok eksik var. yani belki gerçek hayatında çok rahat ve samimi bir insandır ama o halini kamera önüne yansıtamamış. bu konuda twitter üzerinden yaptığı açıklamayı da okudum ve kendisine bir noktaya kadar hak verdim. umarım bunları yapıcı eleştiri olarak görür ve daha çeşitli roller kabul ederek kendisini geliştirir. ayrıca oyunculuğu dışında boyu ve görünüşü hakkında yapılan yorumları hayli çirkin bulduğumu söylemek istiyorum. bir insanın oyunculuğunu beğenmeyebilirsiniz ancak bu konudan bahsederken nefret gibi kelimeler kullanmak çok ayıp şeyler bana göre. sonuçta dizi sinema gibi şeyler kolektif eğlence araçları. bu nedenle eleştirirken karşımızdaki insanların da hisleri olduğunu göz ardı etmemek gerektiğini düşünüyorum.

    dizinin bundan da problemli bir noktası var. mesela pera palas hakkında konuştuğum bir arkadaşım yarıda bıraktığını söyledi diziyi. ben de hak veriyorum buna çünkü 8 bölümü 3 günde ancak izleyebildim. ki bir kısmında sporda falandım ilgimi dağıtacak başka bir şey bile yoktu. bu problem de senaryo yazım mantığı ve bölümlere ayırmada yaşanan kararsızlıktan ileri geliyor. mesela bir supernatural'da bir house md'de belli bir matematik vardır bölümü yazarken. öncelikle bölüm başında bir olay olur. sonra ana karakter bir tepki verir ama tam da çözemez. sonra çözer gibi olur ama işler daha da sarpa sarar. bölüm sonunda da tüm sezonun ana fikrine uygun bir çözüm bulur ve final yapılır. hah işte bu dizide giriş nerede, final nerede çok belli olmuyor. sanki 6 saatlik bir film çekmişler de onu süreye göre bölmüşler gibi. her bölümün ayrı bir ismi var tabi ama akılda kalıcı net bir temaları yok. bu da haliyle diziyi takip etmeyi çok çok çok zor hale getiriyor.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak pera palas aslında potansiyeli yüksek bir yapımmış. o bina çekimlerindeki açılar, sürekli yağmurlu atmosferi, cinayet çözmeleri, zaman atlamaları falan neler neler yapılırmış ama bölüm akışlarını ayarlayamadıklarından ve başrolden patlamışlar biraz. yalnız dizi ikinci sezon sinyalini de vermiş giderken. ki atmosferi falan güzel aslında. bu nedenle belki yeni yapılacak sezonda bu sorunların üzerine eğilirler biz de tarihi / fantastik güzel bir dizi izlemiş oluruz nihayet.

  • mansur yavaş aday olsun da sen oy verme aq. verirsen aq. mansur başkan zaten kalan %90 oyda %51i rahat bulacaktır. bu ülkenin her kürt vatandaşı da senin gibi bölücü oç olmadığına göre %55-60 arası garanti.

  • hayatımda gordugum en büyük kezban taksim'de karsıma cıktı, bir aksamüstü galatasaray civarlarında kendisine adres sordum "hahahah orayı bilmiyor musun gercekten, tanısmak mı istiyorsun? bu numaraları ben yemem" demisti bana. ben de adres stresi ve bir yeri bulamayan kamil imajıyla kuyruguma arkama sıkıstırarak yoluma devam etmistim.

    sonra arkadan gelen bir lavuga yoneldim "bilader dedim suraya nasıl giderim" kardes dedi yuz metre git solda gorursun.

    belki sözlük yazarıdır o kız, bilemiyorum.

    aksam sözlüge gelip, taksimin sapık dolu olması diye bir baslık acmıs olabilir.

  • ya hadi babacım ya burada hangi ipden bağlandığını konuşuyorsak 30 tane hesabı birden yöneten direkt basmakalıp yazan troller neden banlanmıyor birader o zaman?

    allah rızası için insanın aklıyla dalga geçmeyin. ekrem veya diğeri, bir kural varsa herkese işletin, yok işletmiyorsanız, böyle saçma açıklamalar yapmayın, ölü taklidi yapın

  • an itibariyle yaşanmıştır.

    - canım üstünde ne renk gömlek var? (telefonda)
    - hu huuuuu fantaziye gel...
    - ahahahayyyyy ne fantezisi be beyazları yıkıcam, beyaz giydiysen akşamı bekliyim..
    - mavi. mavi giydim ben.