hesabın var mı? giriş yap

  • -3yasindaki kizim
    +ben
    -baba nereye gidiyosuuun?
    +ise gidiyorum kizim
    -nedeeeen?
    +para kazanmam lazim kizim, paramiz olmazsa sana cikolata alamam ki.
    -(kosup kumbarasiyla donerek) ben sana para veriyim bununla al, ise gitme?
    +.....

  • belirli bir tarihin sonrasında yaşananları ancak tamamen unuttuğumuz vakit, o dönemde nelerin akıldan geçtiğini anlayabileceğimizi vaaz eder fustel de coulanges; özünde bir kara imparatorluğu olan devlet-i aliyye, günümüzün modern atlantik ekonomisinden ve ticaretinden doğal olarak haberdar olabilecek değilken ve 15. yüzyılda en zengin ve işleyen ticaret yollarının üzerinde bulunuyorken, neden lüzumsuz bir girişime onca emek ve para yatırarak risk alsın? (alternatif rota keşfetmenin büyük riskini almak zorunda olanlar avrupalılar, osmanlı değil.) böylesi riskli bir girişim için gereken motivasyon teşviğinin* avrupalı devletler haricinde başka bir coğrafyada bulunmasını gerektirecek herhangi bir sebep yok; sultan ikinci beyazıt'in içkisine ilaç karıştırıp da doğu hindistan şirketi filo yönetmeliğini imzalamasını engellemiş değil hiç kimse bu yüzden. osmanlı'yı değil avrupalıyı konuşmak gerekiyor; neden avrupalının her konuda risk alabildiği dönemde dünyanın geriye kalanı tüm konforuyla içine çekildi?.

    aslında başlıktaki soru kendimize olan özgüven ve kibirden kaynaklandığı için çok da önemli değil, dünyayı asıl değiştirebilecek olan sürecin suali aslında şu şekilde sorulabilirdi: neden mezoamerika'daki aztek imparatorluğu'nu yakıp yıkan kişi ispanyol cortez'di de, misal zhengtong değildi? (veya çin'deki ming hanedanından bir general?.) günümüzde "uzakdoğu" adını verdiğimiz coğrafya, o zamanlar dünya ekonomisinin asıl merkeziydi halbuki, osmanlı salt bir çevre ekonomisi sayılır. çin, 11. yüzyılda rönesans da yaşamıştı, okuma yazma oranlarına avrupa ancak üç yüzyıl sonra ulaşabiliyordu. sosyal gelişim açısından da, ticaret ve kentleşme açısından da dünyanın kuşkuya yer bırakmayan merkezi, o lise ders kitaplarında birkaç satırlık yerden fazla bölüm ayırmadığımız çin dünyasıydı. öyle ki, tüm kibriyle 14. yüzyılda dış ticareti yasaklayabilmiş ve kendi içine, kendi zenginliğine çekilebilmişti (bunun ise yeni iktisadî tehditlerden, bilhassa yaratıcı yıkımdan kaçmak için olduğunu yazar daron acemoğlu*.) yani tüm göstergelere göre amerika kıtasını keşfedebilecek "doğru insan", gerçek damat adayıydı çin, bu potansiyele sahipti, ancak o da yapmadı, yapamadı. oldukça doğal bir davranıştı bu, çünkü coğrafyanın öğrettiği pek çok şey var bizlere; hint okyanusu'ndaki ekonomik merkezde zenginleşmek varken, çin dünyası neden meçhul ve bomboş pasifik okyanusu'nda gemi yüzdürsün ki? . bir zaman yolcusu, imparator hongzhi'ye günümüz atlantik ekonomisinden bahsetse, cevaben candan erçetin'in biz neler gördük geçirdik gülüşünü alabilirdi. enfes limonlu süngeriye tatlısına ne diye lüzumsuz yere ilaveten bir de kekik katarak karıştırasınız?.

    osmanlı için ise ticaretten ziyade tarım önemliydi; şevket pamuk hatta dış ticaretin önemli bir gelir olarak da görülmediğini yazar*; etkili olduğu istanbul ve anadolu haricinde vergi toplayamayan (şevket pamuk'un ifadesiyle "mali merkezileşmeyi başaramayan"), vergi alabilmek için anlaştığı ceberrut yerel otoritelere üçte ikiye oranda halktan vergi toplattıktan sonra bunun üçte birini yine o otoriteye vermek zorunda kalan, kanun ve düzeni kendi merkezi haricinde kuramayan bir mali otorite, büyük bir koloni ağını yönetmeyi nasıl düşünebilirdi?. sadece keşfetmek yetmiyor. keşifler için indiana jones'a ihtiyaç duyduğunuz gibi, uygun kurumsal yapılara ve teşviklere de ihtiyacınız var.

    geri kalmışlığın büyük iktisadî seçenekler sunduğu da bir gerçek; avrupalıların bütün köşeleri tutmuş ticaret yolları karşısında risk almaları gerekiyordu. bunun haricinde pek çok niteliğe de sahiptiler; örneğin werner sombart, burjuva eserinde 16. yüzyıl avrupası için "projeler devri" der, herkesin bir projesi vardır. herkes yeni bir girişim için krala, lordlara gider. ilk patent yasası ingiltere'de 1623'te yapılır örneğin; icatların ve fikir mülkiyetinin korunması fikrinin bu kadar erken dönemde olması ile, coğrafi keşiflerin aynı elden yapılması bir tesadüf mü?. istatistikçi stephen stigler'ın kendi adıyla anılan stigler kanununa göre hiçbir icat, onu icat eden tarafından adlandırılmamıştır; calculus'u newton çıkarır, ancak aynı zamanlarda ondan bağımsız olarak leibniz de bulmuştur. o kadar büyük bir buluş şelalesindeki ilk yaradanı aramak bile imkansız gibidir, icat ve keşiflerin hızında bir orantısızlık vardır yani. ancak böylesi bir arkaplan ile amerika kıtasının keşfi ve kolonizasyonu mümkün, yoksa çok öncesinde vikinglerin de kıtaya uğradıklarına dair arkeolojik kalıntı var. ancak "yeni dünya" bu keşifle doğmadı (vikingler gibi, osmanlı imparatorluğu da tesadüf eseri kıtaya uğramış olsaydı bundan pek farklı gelişmeyecekti olaylar.). sözün hülasası, avrupa, gece buzdolabından aşırdığı cipslerle büyüyerek birden kendini yeni dünyada bulmadı.

  • maraton programında şu anda beşiktaşlı futbolcular çılgınca itirazlarda bulunmadığı için mersin'in golünde topun auta çıkmadığına karar verildi. mustafa denizli ve tümer metin yavaş çekimde beşiktaşlı futbolcuları izledi, düdük çalmamışken beşiktaşlı oyuncular hakeme koşup itiraz etmek yerine topa koştular diye top aut değil dediler. bravo. tam tersi olsaydı da yerden yere vururlardı, neden düdük çalmamışken topa koşmak yerine itiraz ediyorsun diye. rezillik, bildiğin rezillik. bu da türk futbolunun bir kenarından güzel bir özet oldu.

  • o zamanlar anlayamamıştım ama simdi düşünce yapını çok iyi biliyorum. küçücük beyinlerdi sana emanet edilen. insanları sınıflandırdın, bir kısmını aşağıladın. derse gelince de pek iyi olduğun söylenemez. hala 4 işlem yaparken zorlanıyorum sayende. karşıma çıkmasan iyi edersin.

  • kadınların artık kocasının soyadı yerine babasının soyadını kullanabilmesini sağlayan gelişme.

    kudurmalar üzerine edit: isteyen elbette ki istediği soyadını kullansın, hatta çocuk annesinin veya babasının soyadı ve kütüğü arasında seçim de yapabilsin. bunlar olağan şeyler. benim asıl sinirimi bozan şey şu konuyu bile "toksik erkeklik, eril hakimiyet" gibi sikko terimlere sığdırma çabanız. böyle beyni üç gram etmeyen feminist zırvası terimler görünce kendimi tutamıyorum sadece.

    edit 2: halen özel mesaj atıp "daha çocuklar annelerinin soyadını alacak siz de kuduracaksınız" gibi şeyler yazıp tahrik etmeye çalışanlar var. tekrar ve tekrar kanaat getirdim ki feminizm bir nefret suçudur, akıl hastalığıdır, bağnazlıktır, yobazlıktır.

  • fazıl say'ın instagram hesabından yaptığı paylaşımda “repçinin vatan-millet-sakarya diyen marşı” ve “gülünç influencerların seçimi” diyerek norm-ender'in parla isimli marşını kötülemesidir. linkyahu birader herkes kendince bir katkı sunmaya çalışırken neden adamın yaptığı işi kötülersin? ha bana sorarsan sen kendi yaptığın marşı istediğin kadar öv, norm-ender'in bestelediği marş daha kolay söyleniyor ve daha akılda kalıcı. mesela 10. yıl marşına bak, bestesi ve sözleriyle söylemesi çok kolaydır. seninkinde bir anda üç kere şimşek diye bağırmamız sonra farklı tonlara geçmemiz gerekiyor. tamam sanatsal açıdan çok değerlidir kabül ama dillere pelesenk olacak bir marş değil. madem derdin 100. yıl ve atatürk, kendin besten tutmadı diye adamınkini boklamak neden ?