hesabın var mı? giriş yap

  • "ben yalana, haksızlığa gelemiyorum abi" benzeri sözler. bir de bunları, kendilerinden bahsederken inanılmaz özelliklermiş gibi satmıyorlar mı. aynen canım kardeşim bir tek sen gelemiyorsun böyle şeylere. mesela bizler yalan söylendiğinde ya da hakkımız gasp edildiğinde karşımızdakine bizi kandırdığı için plaket veriyor ve çok mutlu oluyoruz.

  • meral akşener'in kuracağı yeni parti hakkında konuşan ümit özdağ'ın sözleri.

    alıntı:

    "– iktidara geldiğinizde ilk icraatınız ne olacak?

    saray, yeni kurulacak bir üniversiteye kampüs olarak verilecek. cumhurbaşkanı'na ait 13 uçak satılacak. sayın akşener, atatürk'ün mirası olan köşk'te kalacak. bütün israfa sert ve kesin bir şekilde son verilecek. devlette tasarruf ana ilke olacak. sonra üretim ekonomisi başlayacak."

    (bkz: hadi inşallah)

  • babam sorumsuz bir adam olduğundan, hayatı boyunca hiçbir işte dikiş tutturamadı. biraz da şanssız adamdı, neye elini atsa kuruttu durdu. bu yüzden asla maddi olarak düzlüğe çıkamadık. çok şükür hiçbir şeyimiz eksik olmadı ama yarınımızdan da hep endişe ettik.
    şanssız adamdı dedim ya, üniversiteyi kazandığım sene iyice dibe vurdu.

    üniversite eğitimimi dedem (babamın babası) sayesinde bitirdim desem, sanırım babama haksızlık etmiş olmam. üstelik bunu o da kabul eder. aklına geldikçe ''sen yat kalk dedene dua et'' diye hatırlatır durur.

    mavi önlük, beyaz yaka ile okula adım attığım ilk günden, lise son sınıfa kadar her sabah ayakkabımın içine harçlık bırakan dedem; üniversite hayatım boyunca da her ay emekli maaşını benim hesabıma aktardı. bu fedakarlığa rağmen 2 sene okulu uzattım, of! bile demedi. mekanı cennet olsun.

    diğer dedemle pek içli dışlı olamadım mesafeler yüzünden. ben tatillerde köye gitmeyi sevmezdim, o da gariban adam; ancak 2-3 yılda bir gelirdi. çocukluk işte, şimdi imkanım olsa gölgesinden ayrılmam.

    teyzem anlattı, duyunca mahvoldum. ölmeden 2 hafta önce ''yazık'' demiş.
    - yazık bize, hiçbirşey yapamadık çocuğa. uzak ilde bir başına yavrucak. ne bir kez yanına gidebildim, ne üç kuruş parayı denkleyip yollayabildim, kızmıştır bana.

    bir öğle vakti köy kahvesinde kalbine yenik düştüğü gün, gömleğinin cebinden adımın soyadımın yazdığı küçük bir kağıt çıkmış.
    adım, soyadım ve hesap numaram.
    duyunca mahvoldum..

    nurlar içinde yat güzel dedem.

    ve yeteri kadar öpemediğim için o pamuk ellerini, kızma bana. çocukluk işte, şimdi imkanım olsa gölgenden ayrılmam.

  • bugün itibariyle resmi olarak başlattığım kampanyadır. madem her gün ne kadar denyo, ne kadar öküz bir millet olduğumuzdan dem vurup duruyoruz, bugün ben kendi adıma üzerime düşeni yapmaya başlıyorum daha "insan" gibi bir toplum için. yapacağım şeyler şunlar;

    öncelikle, özellikle sosyal alanlarda - metro, otobüs, bilet gişesi vs - çalışan insanlara mutlaka selam verip kısaca hal hatır soracağım.

    yolda yolakta bekleşen, oturan, bir işle meşgul olmayan insanlara gülümseyerek "merhaba" diyeceğim.

    toplu taşıma araçlarında veya bekleşilen yerlerde dertli gibi görünen insanların yanlarına sokulup "merhaba, iyi misiniz?" diyeceğim.

    gün sonunda aldığım cevapları ve tepkileri paylaşacağım.

    bakarsın destek veren çok olur, "sen de merhaba de!" kampanyası falan başlatır genşler.

  • kafamda dönüp duruyor birkaç haftadır, yazmasam olmazdı. bir yerlerde durmalı, yazıya aktarılmalı.

    iki üç hafta kadar önce. bornova metro'da indim, küçükpark'ın içinden yürüyorum.
    biraz karnım kazındı. küçükpark meydanda, seyyarda hotdog satan biri var. eve gidinceye kadar açlığımı yatıştırsın diye bir tane hotdog alayım dedim. yanaştım tezgaha verdim siparişi, bekliyorum.

    o esnada iki küçük çocuk yanaştı, abla-kardeş olabilirler bilmiyorum. kız olandı sanırım dedi ki: abi bu paraya iki tane gelir mi?

    ellerinde 5 lira kadar para var, iki tane almak istiyorlar. hotdog'un da tanesi 5 lira.
    ben, acaba tersleyecek mi, kovacak mı diye merakla satıcı arkadaşa bakarken, arkadaş hiç çocukları bozmadan "gelir" dedi.
    orada içime bir huzur, mutluluk doldu o çocuklar için.

    verdi benim siparişi, sonra o çocuklarınkini hazırlamaya başladı.
    siparişimi aldım, uzaklaşıyorum ama dayanamadım uzaktan izlemeye başladım.

    gerçekten de hiç malzemeden de kısmadan, o çocuklara iki tane hotdog hazırlayıp verdi. iki küçük çocuğu mutlu etti oracıkta.

    selam olsun buradan o güzel arkadaşa. kazancı bol olsun. eminim ona dönüşü fazla fazla olur bu iyiliğin.
    yolunuz düşerse, küçükpark'tan geçerken o arkadaştan hotdog alın lütfen. iyi insanlar kazansınlar.

  • herhangi bir düşüncenin bir zihinden diğerine bilinen 5 duyuyu kullanmadan aktarımı olarak nitelendirilen olay. hücreler arası iletişimde bilinen 2 tür olan kimyasal ve elektriksel iletişimin bir sonucudur da denebilir. bir yere dokunduğumuzda dokunduğumuz yerle ilk teması kuran hücrelerimiz hemen arkalarındaki sinir hücrelerine kimyasal bir karışım ile durumu aktarırlar. arkadaki sinir hücreleri ise headquarterlarına (takma adı "beyin") saniyenin 20de 1i kadar bir sürede (ben hiç ölçmedim) gerekli mesajı aktarır. beyinde de gelen bilgiler işlenerek düşüncelerimiz oluşur.

    işte bu noktada dikkatinizi elektrikli aletlere çekmek isterim. bilinen her elektronik veya genel olarak elektrikli alet elektrik vasıtası ile bişeyler yapmaya çalışırken bu bişeylerin yanında ayrıca bazı radyofrekansları, radyasyon ve benzeri şeyleri üretir. bu nedendendir ki uçaklarda (sanırım yavaş yavaş bunun da önüne geçecek teknoloji geliyor) kalkış ve uçuş esnasında uçağın elektronik donanımı etkilenmesin diye yolcuların bütün zavazingolarını kapatmaları istenir.

    temel olarak insan vücudu elektrikle çalışan organik bir makinaya benzetilebilir (çok matrix oldu be) zira beyne iletilen verilerden tutun da kasların kasılıp gerekli forma gelmesi işleri için hep elektrik kullanılmaktadır. bu işlemler esnasında da vücudun diğer elektrikli aletlerde olduğu gibi dışarı bazı sinyalleri yolladığı bilinmektedir ve bu da herbirimizi wireless modem/router yapar. bu sinyallerin haybeye havada gezindiği bir ortamda bazı zihinlerin bunları yakalaması olasıdır. kac zitrilyon insan olduğunu düşündüğünüzde bu gerçekten normal. bunun için de standart radyo örneğini ele alabiliriz. birsürü verici ve birsürü alıcı. evet herkes hem radyo hem de radyo istasyonudur aslında. alıcıların da ayarları ile oynarsak farklı radyoları yakalama imkanımız var. yakın arkadaşların, karı kocanın, anne çocuğun, aşıkların alıcı ve vericilerini birbirlerine bilerek veya genelde zaman içinde bilmeden ayarlamış olmaları nedeni ile (akrabaların çok yakın dna dizilimine sahip olmaları da alıcı ve vericinin uyumunu kolaylaştırır) aralarında aynı anda aynı şeyi söyleme, birinin canı sıkkınken diğerinin anlayabilmesi, içinde bulunduğu mekana ve duruma trilyonlarca milimetre uzakta olunsa bile detaylarını tahmin etmekten öte net söyleyebilme gibi "şeyler" olabilmektedir. bütün bu şeylerin bir kısmı elbette geçmiş deneyimlerin ortaklığından oluşan anonim matematik formulündeki iki doğrunun kesiştiği noktaların gerçek hayattaki görselliği de olabilir fakat büyük bir kısmı telepatidir. ayrıca karşısındakinin vericisine direk odaklanabilen insanlar da vardır elbette. bunlar genelde hisli insan veya falcı olurlar. bu yeteneklerini maskaralık yerine insan kaynakları departmanlarında kullananlar da vardır elbet.

    hepimiz bir anteniz, karşımızdaki veya çok uzağımızdaki vericilerin sinyallerini yakalayabilecek alıcılara sahip şekilde. kimimizde (oran olarak da çoğumuzda) kullanılmayan organın işlevini kaybetmesi veya körelmesi gibi bu alıcılar paslanmış. fakat bazılarının alıcıları süper çalışıyor. etrafta uçuşan qatzilyon frekans var anlayan için.

    iste bu nedendendir ki kunteper dememek gerekiyor 3 sefer.

  • kapitalizmin dayattığı şekilciliği iliklerine kadar işlemiş beyin yoksunu ''kaşarlara'' verilen ayar. instagram profili sözde ''düzgün'' olsaymış dm atınca cevap verirlermişmiş. bunlar kezban değil kaşar kaşar.