hesabın var mı? giriş yap

  • kadınlar adamı bildiğin taciz etmişler. adam belli ki yürüyüşe çıkmış. köpeklerden dolayı "yürüyemiyoruz yolda" diyor. bu kadınlar ise gidip adamı taciz ediyor.

    bir de utanmadan adama hem tekme atıp hem de karşılığını görünce hedef göstermişler. adam keşke kaçmak yerine üçünü de kovalasaydı. adamın kadınları daha beter yapmasını istedim yalan yok.

    edit: ben de "nereden hatırlıyorum bu derneği" diye düşünüyordum. ismi aşina gelmişti. sonra hatırladım. gaziantep'te köpeklerin saldırıp yaraladığı kızın ailesine dava açan dernek bu. bu derece ruh hastaları işte.
    (bkz: pitbull'un yaraladığı kızın ailesine dava açmak)

    edit 2 : olayın öncesini gösteren video yayınlanmış.
    (bkz: seferihisar'daki köpek kavgasının içyüzü)

  • rte'nin kızı esra ile ilgili anlattığı olayın yalan olduğunu kemal kılıçdaroğlu'nun ortaya çıkardığı olay.

    olay nedir diyenler için rte 'nin anlatımıyla : ... gece 1-2 öyle geliyoruz eve .. o zamanlar mücadeleler şimdiki kadar rahat değil , daha zor sıkıntılı dönemler 80 öncesinden bahsediyorum .. -buraya dikkat 80 öncesinden bahsediyormuş- .. ve bir gece yatak odamızın kapısına bir pusula büyük kızım esra asmış 'babacığım bir geceni de bize ayır'.

    80 öncesinden bahsediyor ama kızı 83 doğumlu adam boşuna demiyor yalan makinesi diye..

  • uzun entry okuyamayanlar için özet:

    - bir grup kadın kafa dağıtmaya beşiktaş'taki "ünlü" turgut vidinli'ye gidiyor
    - gecenin sonunda bu insanlara fahiş ve alakasız bir hesap çıkarılıyor
    - itiraz edilince mekanın kapıları kilitleniyor, kadınlar darp ediliyor
    - polis çağırılıyor, elbette ki polis gelmiyor
    - ne güzel darp ettik ama diye biraz daha darp ediliyor

    daha kısa özet:

    kafa dağıtmaya gideyim derken kafanızda bardak dağılsın istemiyorsanız turgut vidinli'ye gitmeyin annem.

  • voyager 1'in 6.4 milyar km uzaktan cektigi dünya fotografina ithafen:

    "uzayın derinliğinden bu resmi çekmeyi başardık. eğer bu resme dikkatlice bakarsanız, orada bir nokta göreceksiniz. o noktaya tekrar bakın. işte o nokta burasıdır. evimizdir. o nokta biziz. sevdiğiniz herkes, tüm tanıdıklarınız, adını duyduklarınız, gelmiş geçmiş tüm insanlar hayatlarını o noktanın üzerinde geçirdiler. türümüzün tarihindeki tüm sevinçlerimiz ve acılarımız, kendinden emin bin çeşit inancımız, ideolojimiz ve ekonomik öğretimiz; her avcı ve her yağmacı, her kahraman ve her korkak, uygarlığımızın mimarları ve tahripçileri, her kral ve her köylü, birbirine aşık olan her genç çift, her anne ve her baba, umutları olan her çocuk, her mucit ve her kâşif, ahlak değerlerini öğreten her öğretmen, yozlaşmış her politikacı, her bir "yıldız", her bir "yüce önder", her aziz ve her günâhkar işte orada yaşadı; bir güneş ışınında asılı duran o toz zerreciğinde.

    dünya, dev bir evrensel arenada yer alan çok küçük bir sahnedir. bütün o komutan ve imparatorların akıttıkları kan göllerini düşünün... şan ve şöhret içerisinde, bu noktanın küçük bir parçasında kısa bir süre için efendi olabildiler. bu noktanın bir köşesinde yaşayanların, başka bir köşesinde yaşayan ve kendilerinden zar zor ayırt edilebilen diğerleri üzerinde uyguladıkları zulmü düşünün... anlaşmazlıkları ne kadar sık, birbirlerini öldürmeye ne kadar istekliler, nefretleri ne kadar yoğun!

    bu soluk ışık noktası, bütün o kasılmalarımıza, kendi kendimize atfettiğimiz öneme ve evrende öncelikli bir konuma sahip olduğumuz yolundaki yanlış inancımıza meydan okuyor. gezegenimiz, çevremizi saran o büyük evrensel karanlığın içerisinde yalnız başına duran bir toz zerreciğidir. içinde yaşadığımız bilinmezlik ve bütün bu enginliğin içerisinde, başka bir yerden bir yardımın gelip bizi bizden kurtaracağına dair hiçbir ipucu yoktur.

    dünya... şu ana kadar, yaşam barındırdığı bilinen tek gezegen. en azından yakın gelecekte, türümüzün göçebileceği başka hiçbir yer yok. evet, ziyaret ediyoruz. ama henüz yerleşemiyoruz. beğenseniz de beğenmeseniz de şu an için dünya yaşadığımız yer.

    gökbiliminin alçakgönüllü ve kişiliği geliştiren bir uğraşı olduğu söyleniyor. bana kalırsa, insan kibrinin akıl dışılığını, küçük dünyamızın uzaktan çekilmiş bu görüntüsünden daha iyi gösterebilecek bir şey yoktur. bu görüntü, bildiğimiz tek evimiz olan bu soluk mavi noktayı daha içten paylaşmamız ve koruyup şefkat göstermemiz gerektiği konusundaki sorumluluğumuzun altını çiziyor."

    carl sagan, 1994

    voyager'in fotografi, çeviri ve kaynak için:
    http://www.bulutsu.org/smn.php

  • 1883'te patlayan krakatoa yanardağı bir adayı yok etmiş, saniyede yarım mil (0.8km) hızla 17 mil (27 km) havaya kül püskürtmüş ve 36.000 kişiyi öldürmüştür.

    çıkardığı gürültü o kadar yüksekti ki 40 mil (65 km) uzaktaki denizcilerin kulakl zarları patlamıştır. 100 mil (160 km) uzakta dahi ses duyanlara kalıcı zarar verebilecek 170 desibeldi ve 3.000 mil (4.800 km) öteden dahi duyulabiliyordu. bu ingiltere'den çıkardığınız sesin abd'den duyulması anlamına gelmektedir.

    kaynağında ses o kadar yüksekti ki "ses" kavramının ötesine çıkmıştır.

    bir sesin en fazla ne kadar "gürültülü" olabileceğini açıklamadan önce desibel nedir, hangi ses kaç desibeldir, gürültü nedir gibi şeylere göz atmak gerekir.

    "bel", adını alexander graham bell'den alan ölçü birimidir. ancak tek bir "bel" o kadar büyük bir ölçüdür ki bilim insanları bunu 10'a bölerek bize bir "desibel"i vermişlerdir.

    desibel seviyeleri:

    kendi nefesimizin sesi: 10 db
    fısıltı: 20 db
    normal bir konuşma: 60 db
    gürültülü bir restoran: 70 db
    elektrikli matkap:– 95 db

    jill drake adlı asistan öğretim görevlisi, 2000 yılında 129 db ile dünyanın en yüksek sesle bağıran kişisi rekorunu kırmıştır.

    gürültü genel olarak istenmeyen sesleri tanımlamak için kullanılsa da aslında tüm sesler gürültüdür. akustik anlamda ise "ses olma sınırını aşan" her ses gürültüdür.

    tüm sesler, sesin kaynağından kulak zarımıza uzanan bir zincirde birbirine çarpan moleküllerin sonucudur. parmaklarımızı şıklattığımızda, parmaklarımızı çevreleyen hava molekülleri bozulur ve komşu moleküllere çarparak kulak zarımıza kadar uzanan gürültü dalgasını oluşturur.

    her molekül çok küçük bir mesafe kat etse de, sesin kaynağından kulağımıza kadar bir enerji dalgası oluştururlar. bu enerji dalgası (ses dalgası) yüksek sayıda molekül içeren yüksek basınçlı ve ardından gelen nispeten seyrek sayıda molekül içeren düşük basınçlı alanlardan oluşur.

    bir ses teknik olarak 194 desibelden daha yüksek olamaz. bu seviyeden sonra alçak basınç bölgelerinin tamamen boş yani molekül içermediği bir noktaya ulaşılır.

    gürültü kaynağı bu seviyeden daha fazla enerjiye sahipse hava moleküllerini ileri geri hareket ettirmek yerine doğrudan ileriye doğru itilir. bu itme sonucunda ses dalgası şok dalgasına dönüşür.

    krakatoa'dan gelen şok dalgası o kadar güçlüydü ki, dünya etrafında tam 4 kere dolaşmıştır.

    kaynak: science focus

  • birebir çalışmış bir insan olarak diyorum ki nurgül yeşilçay haklıdır. bilen bilir onu kupası hep doludur, bir şeyler içer. bazen çok neşeli olur sağı solu öper bazen kızgın olur yoldan geçene saldırır. sabahtan akşama öküz gibi çalışırsın bir de bu tipi beklersin. geldiğinde hep kıpkırmızıdır ve bir ton pudra mudra bir şeyler gerekir.

  • (bkz: kan benim damar benim)

    debe edit: daha mantıklı bir entryle bu listeye girmeyi ben de isterdim tabii. siz yine de kadın bedenini kullanıp çağdaşlaşmayı yalnızca maddi boyut üzerinde gelir elde etmek olarak algılayan bir zihniyetin ürünü olan bu programları izlemeyin, izlettirmeyin efendim.