hesabın var mı? giriş yap

  • bir yangın söndürme uğraşında söndürme faaliyeti için yukarı çıkan insanlar aşağıya nasıl indirilir?

    cevap: koridor oluşturularak. çünkü yukarıda cansiperhane yangın söndürmeye çalışan kişiler dumandan etkilenmiş olabilir ve aşağı inerken sendeleyerek düşebilir, yuvarlanabilir.

    bu kıymetli bilgiyi şahan'ın yayınından öğrendim. günlerdir muhalif basının yangınla ilgili yayınlarını izliyorum da hepsi çöp. hele ki bugün fox haberde öyle bir şey izledim ki... yangın bölgesinden yayın yapan gazeteci bozuntusu sanki çatışma ortasında kalmış gibi çığlık çığlığa, nefes nefese arabaya koşuyordu. oysa ki yangın en az bir kilometre ötede, ebesinin a.ındaydı. gelin görün ki şahan dumanların, alevlerin içinden yayın yapıyor. öyle boş bir yayın da değil. yangına ilişkin bir sürü ayrıntı, bir dolu bilgi var. gece sadece gönüllüler tarafından söndürme çalışmaları yapıldığını, helikopter uçmadığını da onun sayesinde öğrendim mesela. ben teşekkür ediyorum kendisine.

  • çılgının kelime anlamına baktığımızda.... aklını kaçırmış, deli./ölçüsüz, aşırı davranışlarda bulunan (kimse). peki sizin yaptığınız en çılgınca şey ne?

    neyse, siz bunu düşünürken bende size başka bir çılgınlık hikayesi anlatayım. floridalı reza baluchi; amerika birleşik devletleri'nde yaşayan iranlı bir atlet ve aktivisttir. işte bu arkadaşımız 26 ağustos 2023'te evinde tasarladığı hidro pod veya hidro baloncuğu2 adını verdiği hamster tekerleğine benzeyen bir gemiyle floridadan londraya doğru atlantik okyanusu üzerinden gitmeye çalışmış.görsel

    fakat tybee adası'nın yaklaşık 70 mil (110km) açıklarında sahil güvenlik tarafından durdurulup yakalanmış. çılgınlığına hayran kaldığım bu arkadaş birde yakalanmış olmasına karşın üç gün boyunca yaptığı şeyden inmeyi reddetmiş.

    ayrıca baluchi daha önce benzer şeyi üç sefer denemiş ve bunların hepsi sahil güvenliğin müdahalesiyle sonuçlanmış. kararlı bir insanı durdurmak zordur, bence bir gün başaracak....

    kaynak:1

  • japonum demez belki ama eline silah alıp da fuji dağında da tsubakuro dagında da konaklamaz.

    debe editi : soklardayim sayin sozluk. su entrynin debe'ye girmesi beni gercekten sasirtti. yazarken bile ulan ne klise laf ettim falan demistim.
    ne bileyim cok daha tatlisko cok daha bilgi iceren entrylerim vardi. hatta iclerinde ulan ne komik yazmisim dediklerim bile vardi.

    neyse kisfmet bunaymis. ehehe sukela veren elleriniz bal tutsun, bal tutan parmaklarinizi yalayanlariniz da cok olsun ^^

  • çocuk merkezli aileler tarafından üretilen bir model.

    * doğum yeri, kütük şeysi, vatandaşlık vs. gibi detayları planlanır mümkünse yurtdışında falan doğurulur.
    * sonra yurda dönülür, boyu posu eksik kalmasın diye doktorlarla, diyetisyenlerle, hizmetçilerle, dadılarla büyütülür.
    * namı almış yürümüş kolejlerden birine kreşten sokulur, liseden çıkarılır.
    * namı almış yürümüş özel üniversitelerden en birincisine sokulur. zira diğerleri ona layık değildir. hele devlet üniversitelerinin hiç şansı yok.
    * asla yurtta falan okutulmaz.
    * mecburi hizmet, tayin gerektiren meslekleri tercih etmesine izin verilmez. doğuya falan asla gidemez.
    * koca arama yaşları gelene kadar saraydan ayrılmaz.
    * saray sabittir. kız eşşek kadar oluncaya dek şehir değiştirilmez, mümkünse hiç taşınılmaz. küçük yaşta sık sık okul değiştirmek, genç yaşta arkadaş çevresi değiştirmek vb. şeyler psikolojik minik travmalar yaratabilir diye prensesimiz korunur bu tip olaylardan.
    * çünkü "bizim kızımız biraz şeydir, o öyle şeyleri beceremez, yapamaz"... (evet, prenses yetiştiren bir aileden ben bunu duydum)
    * namı almış yürümüş şirketlerden birine sokulur. modaya uymak, kariyer havasına bürünmek lazım tabii...
    * yurtdışında masterla falan avunmak istiyorsa ona izin verilebilir. çünkü zaten orada yerleşik bi amca, bi teyze, bi kuzen, bi bişii vardır. ama prensesimiz sanki sap sap yaşıyormuş, kimseleri tanımıyormuş, kendi ayaklarının üstünde duruyormuş gibi havalara bürünür. (bkz: çaktırma pampa)
    * yaşadığı steril ortamda, yine prens gibi yetiştirilmiş bir erkekle tanışır ve evlenir. (ya da arkadaş vasıtası, aile çevresi ayaklarına bildiğin modern görücü usulü tanıştırılır, evlendirilir)
    * çocuk da yapar kariyer de... ama arada çocuklarını yetiştirmek için uzun molalar verir.
    * yeni prensler ve prensesler yetiştirir.
    vatana millete hayırlı olsun...

  • türkiye'ye yakışan bir manzara.

    1.
    2.

    --- spoiler ---

    bir sehpa üzerine serilen gazetelerin üstüne konulan kebabı doktorlar afiyetle yerken arka planda ise ameliyattan çıkmış bir hastanın kendinden geçmiş görüntüsü yer alıyor. sosyal medyadaki görüntüler üzerine sağlık bakanlığı olayla ilgili soruşturma başlattı.
    --- spoiler ---

    edit: şunu bile savunanlar çıktı ya. neymiş efem, vakitleri yokmuş, yerleri yokmuş.
    delirdiniz mi yahu?
    az objektif baksanıza olaya.
    düşün bak, anan, baban kalp, beyin, kanser ameliyatından çıkmış, sen dışarıda dokuz doğuruyorsun, önünden "xyz kebap salonu" kutulu bir adam geçiyor ve yoğun bakıma giriyor.
    empati lan empati.

    edit2: kebabı yiyenler doktorlar değil hastabakıcılarmış ve kovulmuşlar. bu; durumun vahametini ortadan kaldırmıyor. sonuçta önemli olan kimin ne yediği değil, ybü'de neyin yapıldığı.
    kovulduklarına dair haber.

    edit3: uçan fotoğraf linklerini yeniledim.

  • emisyon emisyon atalarını incelememiz gerekirse:

    1. emisyon döneminde 500 tl'lik banknotlar kahverengi ve sarı renkte olup tedavüle 5 aralık 1927'de girip tedavülden 15 aralık 1939 yılında çıkartılmıştır. paranın ön yüzünde sivas gökmedrese arka yüzünde ise sivas şehrinden bir görünüm vardır. ana metin arapçadır.

    2. emisyon döneminde 500 tl'lik banknotlar zeytuni yeşil renkte olup tedavüle 15 haziran 1939'da girip tedavülden 24 nisan 1946'da çıkmıştır. ön yüzünde ismet inönü portresi, arka yüzünde ise rumelihisarı'ndan bir görünüm vardır.

    üçüncü emisyon döneminde 500 tl'lik banknotlar zeytuni yeşil renkte olup tedavüle 24 nisan 1946'da girip tedavülden 15 nisan 1953'te kaldırılmıştır. paranın ön yüzünde ismet inönü portresi arka yüzünde ise ankara sanat okulu'nda uygulamalı ders yapan öğrencilerin resmi vardır.

    dördüncü emisyonda pas geçilmiştir.

    beşinci emisyon döneminde 500 tl'lik banknotlar kahverenginde olup tedavüle 15 nisan 1953'te girmiş tedavülden 1 eylül 1976'da kalkışmıştır. paranın ön yüzünde atatürk portresi arka yüzünde ise istanbul sultan ahmet camii, dikilitaş ve hipodrom resmi vardır.

    altıncı emisyon döneminde 500 tl'lik banknotlar zeytuni yeşil ve mavi renkte olup tedavüle 1 eylül 1971'de girip tedavülden 15 haziran 1984'te kaldırılmıştır. paranın ön yüzünde atatürk portresi arka yüzünde ise istanbul üniversitesi girişinin resmi bulunmaktadır.

    yedinci emisyon döneminde 500 tl'lik banknotlar mavi renkte olup tedavüle 1 temmuz 1983'te girp tedavülden 21 ağustos 1989'dan kaldırılmıştır. ön yüzünde atatürk portresi arka yüzünde ise izmir saat kulesi bulunmaktadır.

    piyasadan kaldırıldığı 1989 yılından günümüze 25 yıl geçmiş. 26. yılında galiba tekrar merhaba diyeceğiz kendisine. ilk defa piyasadaki en yüksek değerli banknot olacak. çoğunlukla 1000 tl'nin arkasında ikincilikle yetinmiş hep. arıca hakkında bu kadar uzun yazı yazınca kendisi ile bir duygusal bağ oluştu gibi aramda.

  • bu bana oldu lan. yıllar boyu arkadaşımdı, sonra bir şeyler oldu, yakınlaşmaya başladık, konserlerde sarılmalar falan. ama her zamanki kekoluğumla bir adım ileri atamıyorum, gözlerine bakıp da durumlar böyle böyle nazlı yarim, üstüme öküz oturdu, elini elime alsam geçiverecek diyemiyorum. neyse, bir gün balkonda ev arkadaşım ve onun diğer arkadaşlarıyla mangal yaparken bunu da çağırdım, geldi. eve ilk defa geldiği için gittim aldım. ev sahibiyim ya, masada yanına oturdum mutfağa sıkça gidip gelirim ayağına. yemekler yendi, balkondan aşağı çamaşırların üzerine közler düşürüldü. sonra herkes dağıldı, kimi içecek almaya gitti kimi komple evine gitti. kaldık bununla başbaşa, içeri geçip oturduk kanepede, kaykıldım ben biraz kucağına doğru falan, konuştuk ettik. sonra sustuk.

    sonra kafayı çevirdim buna baktım ama nasıl güzel. bal rengi gözleri var bunun tamam mı. böyle ağlamaklı olunca iyice büyür, dolu tanesi gibi olur, ağlama diyemezsin biraz daha izleyeyim diye. baktım gözlerine, lan dedim kendi kendime, bu kadar güzel kızın ne işi var yanında, hiç yakışıyor musun, bir de neyine güvendiysen çağırdın hatunu. yıllar boyu arkadaşımdı ama yine de kekoluğumdan, çekinirdim işte böyle. ben böyle yine kendimi gömerken bu eğdi kafayı, laaaps diye öptü lan. sonra bir açtım gözlerimi, üç yıldır öpüyor.

    beklemeye değmez hacı, varsa içinde kıpraşan bir şeyler, öpülmeyi beklemeden öpmen lazım. dediğimi yap yaptığımı yapma gibi oldu biraz ama valla böyle.

    edit: evlendik biz :)

  • x kuşağının önemli özelliklerinden markaya bağlılık ve otoriteye itaat kavramlarının y kuşağında bulunmaması kökenlidir.

    reklam ve propagandadan etiklenmez y kuşağı, x'in yemesi için dizayn edilmiş pazarlama teknikleri üzerinde etkisizdir.

    y kuşağının zaafiyeti pop kültürdür. bir şeyi popülerleştir ve bütün kaynaklarını ona harcamasını izle. selfie, sosyal medya bunların en güzel örnekleri. 5-6 ünlüye kullandır ve duyur. gerisi çorap söküğü gibi gelir.

    planking, ice bucket challenge, bir anda parlayan ne olduğunu nereden çıktığını anlamadan ortalığı kasıp kavuran ve ömrünü dolduran kavramlar oldu. hep bunun sayesinde.

    x kuşağı işe girdiği andan itibaren patronunun kölesidir. yokluk görmüştür, bilinmezden korkar, macera sevmez, şükür eder.
    y kuşağı işe girdiği an patronundan default olarak nefret eder. yokluğu fazla bilmez, bilinmez, macera onun için tahrik unsurudur.

    en önemli özelliklerinden biri de y kuşağı drama sever. dramayı icat eden (teatral anlamda değil, sosyal hayat dramasını kast ediyorum) pembe dizilerin, arabeskin yaratıcısı x kuşağından bile daha çok sever. dolayısıyla işsiz kalıp sefalet çekmek y kuşağı için heyecan vericidir, bu duruma karşı dik durup çevresine poz kesmek güçlü olduğu mesajı vermek ister. bir çoğu, kendi farkında olmasa bile içten içe patronu kötü davransın, sevgilisi aldatsın, evi yansın filan ister. hayatında melodramatik heyecanlar arar. dolayısıyla işsiz kalmaktan korkmaz. çünkü kendisine pop kültürle bu kavramlar empoze edilmiştir. popüler dizi film şarkılarda idolleştirilen baş karakterin başından bu tip olaylar geçmektedir ve y kuşağı bu karakterlerle kendini özdeşleştirir. x kuşağı ise bu karakterlere acır.

    y kuşağı bireyselcidir ve kendini dünyanın merkezine koyar. kendini çook uzun bir filmin başrol oyuncusu olarak görür ve etrafındaki herkes figürandır. onun için romantik ilişkileri daha çetrefilli ve anstabil yapıdadır. sürekli yükselip filmin sonunda en tepede olmayı hedefler. x kuşağı bir bütünün parçası gibi hissetmeye uygundur. aile kavramı onun için değerlidir. iş arkadaşlarıyla samimi ve kalıcı ilişkiler kurar. y kuşağının iş ilişkileri genel olarak soğuk yapmacık ve çıkar üzerinedir. kendi filminde figüran olan herkes yükselmek için bir gün üzerine basmaktan çekinmeyeceği kaldırım taşlarıdır.

    sonuç olarak içinde bulunduğumuz 2017 yılında x kuşağı patron, y kuşağı yeni çalışandır. y kuşağı yeni yeni yavaş yavaş patron statüsü kazanmaya başlamaktadır.

    ancak yöneten y yönetilen y olduğu zaman ben bu kuşak çatışmasının çözüleceğini öngörmüyorum. aksine daha da derinleşecek. çünkü melodram bağımlı y'ler iyi yöneticiler olamayacaklar ve altlarındaki en az kendileri kadar hırslı ve egoist diğer y'ler bu durumu kolaylaştırmayacak. bence asıl cümbüşü o zaman göreceğiz.

    şimdi hepsini yazmaya kalksam kitap olacağı için bu noktada kesiyorum. bir çok eksik altı doldurulmamış kavram var ama hepsini detaylı inceleyince pop kültür, döneme damga vuran tarihsel olaylar ve kişiler ile ilgisi var. konunun uzmanı değilim ancak merak edilen konularda sorusu olanların sorularını cevaplayabilirim.

    şimdi mesaj atıp hocam ben a kuşağıyım hiç dediğine uymuyorum, b kuşağıyım şöyle böyle demeyin. bu yazılanlar psikoloji değil sosyoloji konusudur. bireyleri tek tek değil bir bütün olarak ele alır. bütüne tepeden bakınca görünen budur.

    ayrıca y kuşağının önemli özelliklerinden biri de farklı/özel olduğunu düşünmektir. yani y kuşağıysanız ve bu yazılanların size uymadığını düşünüyorsanız, tebrikler, tipik özelliklerinden en az birini karşılıyorsunuz. *

    edit: y kuşağını* bu kadar (x kuşağının gözünden bakarak söylüyorum) gömmüşken, bir noktayı vurgulamadan geçmek olmazdı. y kuşağı teknolojinin en hızlı ilerlediği dönemin hemen sonrasına doğmuş kuşaktır. bu nedenle önemli bir kırılma noktası oluştururlar. ileride bir gün kuşaklar kendi aralarında sınıflandırıldığı zaman* bir konu başlığı x ve y kuşakları arasında olacaktır. yani y kendi içinde bulunacağı kuşaklar grubunun ilk üyesi olacaktır ve artık o gruba ne isim verilecekse onun ilk örnekleri, prototipleri, başka bir bakış açısından en ilkelleridir. bunlar bilgisayarla doğan ilk çocuklardır. ilk gençliklerinde internetle tanışmış ve hayatlarının bu reseptif döneminde bu olguyu kendilerine entegre ederek oldukça aktif kullanıcıları olmuşlardır. tabi bunlardan sonra gelen z kuşakları direk internet ile doğmuş kuşak olup doğumlarından itibaren tanışık oldukları bu olguyu doğal hayatın bir parçası olarak kabul etmişlerdir.

    dediğim gibi, broşür uzunluğunu çoktan geçtik, kitapçık uzunluğuna yaklaşırken kapatıyorum. * kitabı buraya yazmayayım bedavaya. *

    edit2: kendimi durduramıyorum birkaç şey daha eklemem lazım.
    x kuşağının alamet-i farikası üretkenlik, y kuşağınınki yaratıcılıktır.
    z kuşağına çok değinmedim, çünkü bu kuşağın en büyük üyeleri 17 yaşındalar ve henüz onları yeni yeni tanıyoruz. z kuşağı bence şu an yeni tanımlanıyor olmalıydı, ancak bir grup aklıevvel sosyoloğun önce biz tanımlayalım, bizim adımız anılsın, ilk biz yapalım güdüleriyle aceleci davrandığını düşünüyorum. bu neslin özellikleri yeni yeni kendini göstermeye başlayacaktır.

    bir de şu var, x kuşağının y kuşağını eleştirmeye çok da hakkı yoktur. çünkü bu kuşağı onlar yetiştirdi, onlar yarattı, beslendikleri popüler kültürü onlar oluşturdu ve dayattı. dolayısıyla y kuşağında takdir ettikleri ve sevmedikleri bütün özellikler kendilerinin eseridir.
    ancak bir y kuşağı bir z kuşağını istediği kadar eleştirebilir, yerin dibine bile sokabilir, çünkü bu kuşağı da x kuşağı yarattı, z kuşağının ilk üyeleri 2000 yılında doğduğunda y kuşağının en büyükleri 20 yaşındaydı, kendi çocukları yoktu dünyayı ve popüler kültürü halen x kuşağı yönetiyordu. bundan sonra tanımlanacak kuşakların da aynı şekilde 15-20 yıl arayla tanımlanacağını varsayarsak y kuşağı ancak bu yeni tanımlanacak kuşakların bir veya birkaçından sorumlu olabilir. hatta y kuşağının da sorumluluğunu büyük ölçüde x ve baby boomerlar paylaşmaktadır.