hesabın var mı? giriş yap

  • kendisini savunan kişi an itibariyle chainard.

    haliyle, kenarda bu başlık için birkaç yıldır bekleyen entrylerimi sildim. düştüğü nokta bu. chainard savunuyor adamı, ahah.

  • dingilin biri istanbulun yerlisi kadim bir kültürleri olan rumlar ve ermenileri, çölden gelen suriyelilerle karşılaştırmış. çok cahilsiniz çok.

    edit: mesaj patlaması yaşıyorum. hala adamlar, 50 yıl önce beyoğluna bile takım elbise kravatla çıkan rumlarla, bugün zeytinburnu sahilde deve güreşi yapan afganları bir tutuyor.

  • kendisi her psikopat gibi sorunlu bir çocukluk evresi geçirmiştir. 16 yaşında babası belli olmayan bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelir. sevgisiz büyür. annesi onu zırt pırt birilerine, hatta hiç tanımadığı birilerine bırakıp çeker gidermiş. 17 yaşından 32 yaşına kadar hapiste yatar. hapiste iken, insanları etkileme ve onların zayıf yönlerini işleme üzerine kabiliyetini keşfeder. çıkınca, bir hiç olmaktan kurtulup önemli birisi olmak için bu özelliğini kullanır. zamanının hippi grupları ile etkileşime girer ve bu olağanüstü gücünü onlar üzerinde kullanır.
    kendisine bağladığı kişiler, sanıldığı gibi dangalak hödük kişiler değildir hep. aralarında üniversite öğrencileri de vardır. şehir dışında eski bir film setinde kendilerine küçük bir komün hayatı kurar bu topluluk. manson burada onları bir güzel işler ve seri cinayetleri işletir. federal ajanlarca katil müridleri ile yakalanıp içeri tıkıldığında şöhreti katlanarak artar.dışarıdaki müridleri ona daha da çok bağlanır ve sayısı artar. kendisi hücresinden onları yönlendirir. yakalanınca, kendisini yakalayan ajana "beni içeri atmakla bir şey başaramadın. içeride 15 yıl yattım ve içeride her şeyi biliyorum, gördüm" demiştir. ajandan, " yeşil odayı gördüğünü sanmıyorum" cevabını almıştır. idamla cezalandırılır fakat sonraları eyalette idam cezası kalktğından müebbete çarptırılmıştır. bugün halen dünya üzerinde hayranı en çok olan ve en çok hayran mektubu alan seri katil , daha doğrusu seri azmettiricidir. insanları etkileme gücü öyle yüksekmiş ki izlediğim bir görüntüde, müridlerine hapisteyken kendi duruşmasının olduğu adliyeye elleri ve kolları üzerinde emekleyerek gelmelerini emretmiş olduğundan, müridleri yerde köpekler gibi emekleyerek caddeler boyu ilerliyorlardı. kendisi bir bakıma barbar conan'daki büyücü tulsa doom'un gerçek hayattaki yansımasıdır.

  • (bkz: mavi jeans)

    eskiden iyiydi bu. kaliteli şeyler üretirdi ve yıllarca giyilirdi. 2 sene önce bunlardan aldığım kazakların çoğu şu anda çöp durumda. kolları ve yakaları pörsüdü.

    tişörtleri de 2-3 senede soluyor.

  • kız arkadaşımın kankasının çökerttiği önerme.

    not: napiym abi, ben `güzel kıza yanaşmak için çirkin kankasıyla arkadaş olma` stratejisini uygulamaya çalışıyordum, bi baktım çirkin kızla sevgili olmuşuz. ben de kaderime razı oldum.

  • bir zamanlar köpekler de yabani bir hayvandı. insanoğlunun müdahalesi sonucu tabiatları değişti. anlaşılan şimdi de sıra ayılarda.

    ancak işin garip tarafı, biz onları evcilleştirdikçe kendimiz yabanileşiyoruz. çünkü doğa denge üzerine kurulu.

    dengeyi gözetmek için doğaya müdahil olmamak gerek.

  • "kazların kadın şahıslara ait olduğu belirlenmiş, görevlilerinin müdahale etmesi üzerine, kadınlar kazları tekrar yanlarına alarak parktan ayrıldıkları anlaşılmıştır” link

    sözkonusu arap aklamak olunca emniyet teşkilatımızın ne kadar sıkı ve titiz çalıştığını gözler önüne seren bir açıklama olmuş.

  • sonbaharı seven insan.
    ben severim. evi sevmekle ilgili olabilir mi acaba? böyle havalarda peluş terlikler, pijamalar, sıcak çikolata, çay ya da nescafe ve kitap, dergi, gazeteler vardır. ben de bunu çok seviyorum işte.

  • bir de ultra poeticus cemil güzey'in perili köşk'ü var (bkz. felsefelogos, s.6, "ekoloji felsefesi ve etiği", 1999/1, sf.149-156). üstad filozofları birbirine düşüren bir diyalog yazmış, adına da perili köşk demiş. birazını paylaşayım felsefelogosçuların gönlü olsun.

    ...
    aristoteles: (kendi kendine konuşmaktadır) ustayı çelişmezlik ilkesine karşı günah işlemiş olmakla suçlamam hataydı galiba.

    nietzsche: ettin elbette, orta yolun cici çocuğu! sezgili tasarım iki şeyi içinde toplar: bir yandan bütün deneylerimizde çevremizi saran, durmadan değişen evreni, bir de bu evren üzerinde elde edilebilecek her deneyi mümkün kılan koşulları, yani zaman ile mekânı. çünkü 2 ile m, belirli içerikleri olmadan da, her türlü deneyden bağımsız olarak, salt sezişle kavranabilir, yani görülebilir. herakleitos, böylece zamanı her türlü deneyden kurtulmuş olarak ele almakla, sezgili tasarım alanının içine giren her şeyin en yüksek ölçüde monogramını elinde tutmuş oluyor. bunu daha ikinci perdede vurgulamıştım.

    ömer hayyam: (birdenbire ortaya çıkar)
    daha nice büyük göreceksin kendini?
    hep varlık yokluk mu düşündürecek seni?
    şarap için şarap; bu ölüm yolculuğunda
    bulamazsın sarhoş uykulardan iyisini.

    levinas: (uyku mahmuru konuşur) tamamen rasyonal olan bir varlık ne konuşabilir ki tamamen rasyonal olan bir diğer varlıkla? felsefenin en iyi yanı sınıfta kalması... anlamı bütünselleştirememesi ise çok daha iyi... çünkü bu durumda aşkınlığın indirgenemez başkalığına açık kalıyor...

    kant: dünya metafiziksiz olmaz... hele ki düşünen insan...

    heidegger: insan varoldukça bir tür felsefe etkinliği olacaktır elbette. aksi takdirde "hiç hiçler"... hiç şakası yok bu işin. ne binbir tane çeşitli türden felsefe kitabı okuyarak ne de evrenin bulmacalarını çözeceğim diye kendinize işkence ederek ulaşabilirsiniz felsefeye... felsefe her insan varoluşunda saklı olarak vardır ve dışardan ayrıca eklenmesine gerek yoktur. vazgeç ludo; uğraşma. şişeyi, sineğiyle birlikte savur ummana.

    wittgenstein: ama ben bizden söz etmiyorum ki. yeni dünya yasasının birinci maddesinde bu kadar ısrar etmemin nedeni, metafizik örgüsü tamamlanmış olan bir insan türünün mümkün olmasından. zekâmızı lanetlemiş olan dilin felsefe tarafından yenilgiye uğratılmış olduğu bir dünya gerek bize. burada insanı bir hayvanmış gibi düşünmek gerekiyor; içgüdüleri olan ama akıl yürütme yetisi olmayan ilksel bir canlı türü. bu durumda ilksel bir iletişim aracı olarak yeterince iyi olan bir mantıktan bir savunma bekleyemeyiz. dil bir tür akıl yürütmeden kaynaklanmaz.

    sokrates: bu nasıl dünya wittgenstein? bu ne biçim bir insan?

    marx: üretim ilişkilerinden ne haber?

    wittgenstein: hay sana da, üretim ilişkilerine de... üretim araçlarının mülkiyeti üretici güçlere ait olacak; tamam mı? rahatlamışsındır umarım.

    nietzsche: insanın en son, nihai hakikati ne ki? yalnızca yalanlanamayan, çürütülemeyen hataları değil mi? "insanlık" dediklerinde, bunu insanı doğadan ayıran ve ayırt eden temel bir özellik olarak görüyorlar. aslında böyle bir ayrımdan söz edilemez: doğal nitelikler ve yalnızca insana ait olduğu söylenen nitelikler bir arada yeşerirler. en yüksek ve en soylu donanımıyla insan, tamamıyla doğadır ve onun hiç mi hiç tekin olmayan ikili karakterine sahiptir. onun en tüyler ürpertici ve insanlıkdışı olduğu ileri sürülen bazı yetileri belki de tüm insanlığın boy atacağı verimli toprakların ta kendisidir. size üst-insanı öğretiyorum. insanın üstesinden gelinmelidir.

    keloğlan: nietzsche abi, iyi dersin güzel dersin de, bir bak hele neydik ne olduk... yani şimdi pattadanak atacak mıyız dünyaya senin "üstin san"larını? ne diyecekler? osss... "hay! toranaga sama"mı diyecekler? yahu, karınca mı bunlar? hiç mi sormayacaklar "burası neresi?", "ben kimim?", "nereden geldim?" diye? ömürsün vallahi...

    nietzsche: vay keloğlan, sen de buradasın demek! dememiş miydim size insanlığın gelişimi diye bir şey olmadığını? üst-insan çağlara yayılmıştır aslında...

    darwin: soru önemliydi, neden yanıtlamadın? görevlendireceğimiz tür hiç mi evrim geçilmeyecek? ya diğer canlılar? doğal ayıklanma diye bir şey olmayacak mı?

    wittgenstein: yok arkadaş, ben pes ediyorum artık!

    nietzsche: bak güzel kardeşim, geçişli form bir yanılsamadır yalnızca... her türün kendi sınırları vardır: bunun ötesinde evrim diye bir şey yoktur; kafana sok bunu! genel görüşüm şudur: -birinci önerme. tür olarak insan ilerlememektedir. yüksek türlere ulaşılmıştır, ama kalıcı değildirler. türün düzeyi yükseltilememiştir. ikinci önerme: tür olarak insan hiçbir diğer hayvanla kıyaslanabilecek bir gelişme göstermez. hayvan ve bitki dünyası aşağıdan yukarıya doğru evrimleşmez; hepsi aynı zamanda birbirlerine karşı ve diğerlerini ezerek, tam bir keşmekeş içinde mevcutturlar. daha zengin ve karmaşık formlar -"yüksek tür" deyimiyle anlatılmak istenen de budur zaten- daha kolay yok olurlar: yalnızca en alttakiler gözle görülür bir yok edilemezliğe sahiptirler. ilk öbektekiler ender olarak ortaya çıkarlar ve üstünlüklerini güçlükle korurlar; diğerleriyse uzlaşımcı bir verimlilik tarafından kayırdırlar.
    insanlar arasında da durum pek farklı değildir: yüksek türler, evrimin şanslı darbeleri, kolayca yok olurlar. her tür yozlaşmaya açıktırlar... beni ilgilendiren "şanslı kazalar"dır, sokrates veya caesar, leonardo veya goethe: onların sahip oldukları "güç" kendilerine "yaşayakalma mücadelesi"nde hiçbir avantaj sağlamaz. temel güdü, yaşamı korumak değil, güç istemidir.

    rousseau: dinleyin arkadaşlar! söz sırası bende şimdi. iyi kulak verin bana ki, güzelim dünyamızı nasıl yok etmiş olduğumuzu anlayın. doğa durumundan çıkmamız en büyük hataydı. ahlakın temel ilkesi, insanların doğal olarak iyi olduğudur, adalet ve düzen yanlışıdırlar. insan yüreği her tür sapıklığa kapalıdır ve...

    koro: sen önce hobbes'la arandaki sorunu hallet...

    nietzsche: (hüzünlü bir ifadeyle) işte yığınların maymunu sahnede yine. en vahşi en yok edici özelliklerin ateşleyicisi...

    rousseau: dinleyin! sivil toplumun gerçek kurucusu, bir toprak parçasını çevirip "burası benimdir" diyen ilk kişidir. diğerleriyse ebleh ebleh bakarlar ve geçip giderler. o sırada birisi çıkıp da bağırsaydı keşke: "dinlemeyin bu sahtekârı! dünyanın meyvalarının herkese ve dünyanın kendisinin kimseye ait olduğunu unutursanız kaybolup gidersiniz". ne çok suç, savaş, cinayet ve ne çok sefalet ve korku önlenebilirdi.

    nietzsche: doğaya dönüş kaçınılmaz olarak mobokrasiyle sonlanır!
    ...

  • o da ablası gibi dopingli çıkmıştır. madalyası dahil aldığı tüm ödülleri geri verecektir.

    peki bize yaşattığı yalancı gururu, ağlamıştım ulan ben sizi izlerken evde tek başıma bu yaşımda ilk kez başka birinin başarısıyla gururlanıp ağlamıştım yazıklar olsun

    şahsi fikrim, onun da ablasının da ibret olsun diye vatandaşlıktan çıkarılması, ağır olur mu olmaz mı bilmem ama ülkenin doping dosyalrına bakarsak artık birilerinin ibret olması için ceza alması gerek.