hesabın var mı? giriş yap

  • bu acıya birinci taraftan şahidim. abim öldüğünde annem 43 yaşındaydı. abimin cenazesinden 1 hafta sonra işine döndü, 1 ay sonra ev taşıdık, 3 ay sonra tatil yaptık. annemin yaşamaya çalışmasını gözünden görüyordum. öyle bir acı ki bu kendini bir pençelerine bıraksa bir daha toplanmaz korkusu vardı kadının gözlerinde. bizim için yaşamayı seçti. annem bir hafta sonra işine dönerken böyle densizler yine eleştirmişti, annem cevap olarak da 'ben şimdi dönerim dönmem, dönmezsem ne değişecek ki, en azından bir işe yarıyorum' demişti. kendisi sınıf öğretmenidir. hayatınızda en fazla kırılan kemiğin acısını yaşamışsınız, sizin ne haddinize nasıl acı yaşanır öğretmek?

  • 55 yaşındaki amcaya da muayeneden sonra aynı şekilde mesaj atıyorsa helal olsun denilebilecek doktor. mesaj atmak için adam seçiyorsa art niyetli bir yavşaktır. bunu normalleştirmeye çalışan da çanak tutan yavşaktır.

  • "iktidar sizi nerenizden yaralıyorsa orası kimliğiniz olur."
    milan kundera

    bir insanın kimliği; ırk, cinsiyet, sınıf vs. maddelerine göre belirlenir. ve tüm kimlikler; farklı olanlar, yani ötekiler üzerinden kurulur. ki bu farklılıklar dolayısıyla ve yine o farklılıkların aynı alanda bulunmasıyla kimlik ortaya çıkar. çünkü kişi, devamını sağlayabilmek için kendi kimliğini öteki'ne karşı tanımlamalıdır. ve bu lacan'a göre ötekine yönelik agresyon'un kökenidir; öteki, ayrı olmaklığı ve dolayısıyla kimliği tehdit eder.

    arthur schopenhauer, öteki'yle yaşayabilmenin temel kuralını şöyle anlatır;

    "bir yığın kirpi soğuk bir kış günü ısınmak ve ayazda donup kalmamak için birbirlerine iyice sokulmuştu. gelgelelim, çok geçmeden biri ötekilerin dikenlerini kendi vücudunda hissetti, bu da onları yine birbirlerinden uzaklaştırdı. ısınma gereksinimiyle ne zaman birbirlerine yaklaşsalar, dikenlerinin birbirlerinin vücuduna batması gibi tatsız bir durumla karşılaşıyorlardı. böylece bir süre iki kötüden biriyle ötekisi arasında gidip geldiler, sonunda birbirlerinin yakınlığına en çok katlanabilecekleri bir uzaklık keşfettiler, bunun sağladığı az buçuk bir ısıyla yetindiler ister istemez. "

    insanın doğumunun belli bir süresinden itibaren yaşamış olduğu her şey, yine kendinde kayıt halindedir -id, ego, süperego-. ve bu kayıtların bazısı o kişinin yaşamı boyunca hiç ortaya çıkmaz iken, kimi kayıtlar ise o kişinin tüm yaşamını kurduğu temelin sahibidir.bir de kişinin kendisinden de ve doğal olarak diğerlerinden de gizlediği, kendisiyle bir şekilde uyuşturamadığı, bi' nevi kendisine yakıştıramadığı duyguları vardır. kişinin gizlemeye çalıştığı bu duygular, bazı durumlarda, aniden, farklı bir yüzle, farklı bir şekilde ortaya çıkar. ve bu yüz, her şeye yönelik, ve yine her şekilde olabilmektedir. gizli şiddetin kaynağını da bu duygular oluşturmaktadır. kendisinden farklı olarak görünen, yaşayan, kısacası öteki olarak addedilenlere karşı öfke, aşağılama, nefret boyutuna varan duygular sonrası gizli şiddet; gizli olmaktan çıkarak somut bir şekilde yansır.

    ırkçılığın ve cinsiyetçiliğin ortaya çıkış nedeni; diğer dinlere inananlara, diğer kültürleri yaşayanlara, genel bir deyişle sahip olunmayan diğer kimliklere yönelik nefretle aynı kaynaktan beslenmektedir. ve bunun temelinde de; öteki'nin, kişinin kendi kimliğini ele geçireceği korkusu, kendi erkinin ortadan kaldırılacağı korkusu yatmaktadır.

    bu sadece, ötekiciliğin nedeninin ne olduğunu açıklamak gibi oldu, fakat ortaya çıkmasından itibaren neyin, nasıl olduğu apaçık ortada zaten.

  • "çevresine duvar örmemiş, kazandıklarıyla, biriktirdikleriyle, öğrendikleriyle kendini yük altına sokmayan, zamanın dışında, zamanın ötesinde, güven aramadan, güven peşinde koşmadan yaşayan bir zihin. işte böyle bir zihin için yaşam olağanüstü güzel bir şeydir. böyle bir zihin başlı başına yaşam, yaşamın ta kendisidir."

    jiddu krishnamurti

  • pastel boyandaki renk sayisi. sen kirmiziyla beyazi karistirip pembe yapmaya calisirken pembenin 3 tonu vardir bazilarinda. adil mi lan bu.

  • cesaretine hayran filan olmadığımdır. bu ülkede böyle bir şeye kalkışmak delilikten başka bir şey değil. gerçekten hiç ama hiç şansı yok. millet gün ortasında minibüse binerken başına neler geliyor, otostop çekmek bile bile lades olur sadece. umarım bu kızcağız bir an önce vazgeçip geri döner veya ailesi gidip getirir. yoksa böyle bir girişimin sonu olarak hiç olumlu bir olasılık göremiyorum. umarım haksız çıkarım.

    not: kızı eleştirdiğimi filan düşünenler olabilir. hayır katiyen eleştirmiyorum, onun için korkuyor ve endişe ediyorum. kendi kardeşime yapacağım gibi kendini tehlikelere atmasın diye sıkı sıkı saklayıp korumak istiyorum. keşke böyle şeyler yapabileceğimiz bir coğrafyada yaşıyor olsaydık. ama ben otobüsle tek başıma tatile giderken bile tedirgin oluyorum.

    "biz korktuğumuz için böyle oluyor, cesaret göstermeliyiz" diye düşünenler olabilir. ben böyle düşünmüyorum. devrim şehidi olabilecek hamur yok bende, korkağım ben. tacize, tecavüze uğramak, boku bokuna öldürülmek istemiyorum. sevdiklerimin başına böyle şeyler gelsin istemiyorum. kimsenin başına böyle şeyler gelsin istemiyorum. bir şeylerin düzelmesi için kendimi feda edemem. düzelene kadar kendimi ailemi korumaya ve saklanmaya devam ederim. ha düzelsin diye yazarım, çizerim, paylaşırım. onlar ne kadar işe yarar? bilmiyorum.