hesabın var mı? giriş yap

  • tl;dr: uygulama bana fransızca öğretti ve fransızca konuşulan bir ülkeye taşınmamda pay sahibi olarak dolaylı olarak hayatımı değiştirdi.

    streak'imin 1500 olmasına bir hafta kaldı ve geçen bu 4 yılda neler yaşadım, nasıl bir süreçten geçtim, mümkün olduğunca tavsiye vermekten uzak durarak nötr bir şekilde anlatmaya çalışayım. hem belki birilerine yardımcı olur hem de merak edenler için cevap olabilir anlatacaklarımdan bazıları.

    uygulamayı mart 2014'te telefonuma yüklemiştim ve bir hevesle almancaya atlamıştım. ama almanca serüvenim çok uzun sürmedi. birkaç hafta sonra bıraktım. ondan sonra duolingo'yu hiç kullanmadım; ama uygulamayı da telefonumdan hiç silmedim. bu paragraf aslında gereksiz; ama duolingo ile nasıl tanıştığımı bilin istedim.

    2017 yılında eşim, duolingo'da almancasını pratik edeceğini söyledi. iyi dedim ben de, madem öyle, ben de fransızcaya başlayayım bu sefer. neden fransızca? çünkü lisede bir sene fransızca seçmeli dersi almıştım. adımı söylemeyi hala hatırlıyordum en azından. bir de bir fransız şirketinde çalışıyordum. dedim belki faydası dokunur; ama fransızca öğrenmeye başlamamla bunun alakası yoktu açıkçası.

    uygulamayı açtık, eşim almancaya, ben fransızcaya başladık. fikir olması açısından söylüyorum, başladığım sırada seviyem "j'ai quinze ans" idi. ben ise 29 yaşındaydım. her gün pratiğimi yapıyordum ve motive idim. hatta bir defter bulmuştum, arada ona yazarak çalışıyordum falan. derken dokuz veya onuncu günün gecesinde saat 00.10 civarında yatakta tavanı seyredip kendimle konuşurken bir anda "hassiktir" dedim. o günkü dersi unutmuştum. hemen uygulamayı açtım, uygulama akıllı tabii, saat 00.00'ı geçtiği için streak'imi patlatmış hemen. hala var mı bilmiyorum ama o zaman bana "streak'ini devam ettirmek istiyorsan bilmem kaç dolar verebilirsin" gibi bişey demişti. vermedim tabii.

    tam motive olmuş bir şekilde her gün dersimi çalışırken böyle bir şey olması sinirimi çok bozdu. ama bu sefer bırakmadım, tam tersi daha planlı bir şekilde ilerlemeye karar vererek her akşam çalması için alarm kurdum. eğer o gün dersi yapmadıysam alarm çalınca hatırlayacaktım. öyle de oldu, bunun faydasını çok gördüm. birinci trick'im olarak bunu söyleyebilirim.

    ben derslerimi sabahları yapıyorum genelde. hatta sabah ilk iş olarak duolingo yapıyorum diyebilirim. ya işe giderken ya da gittiğimde kahve içerken yapıyorum.

    derse kaldığım yerden devam ettim, günler geçtikçe daha da çok hoşuma gitmeye başlamıştı. mesela "rötar" kelimesinin kökeninin neye dayandığını fark ettiğimde yaşadığım aydınlanmayı hala hatırlıyorum.

    yaklaşık üçüncü ayda fransızca ağacını bitirdim. ama o zaman uygulama daha farklıydı. ben ağacı bitirdiğim sırada başlarda yaptığım ve altın olan dersler geriye doğru gidiyordu. şimdi ağaç bitirmek o kadar hızlı olmaz diye düşünüyorum. ben tekrar başa döndüm tabii, ağacı bitirmenin de verdiği gazla geriye giden dersleri tekrar altın yapmaya başladım.

    derken uygulama güncellendi. ağaç falan komple yenilendi, uygulama değişti. ben neredeyse tekrar başladım sıfırdan yapmaya. yine bitirdim ağacı. o sırada story'ler geldi, podcast'ler geldi, audio lessons geldi derken uygulama da baya bi zenginleşti. bu arada şimdi farkettim, ben dersi ingilizce üzerinden yapıyorum. türkçeden fransızca var mı, varsa nasıl, hiçbir fikrim yok açıkçası.

    bu süreçte beni en çok zorlayan şeylerden birisi 5 yanlış hakkı oldu/oluyor. ancak ben bu durumu seviyorum. çünkü hakkınız bittiği zaman tekrar can hakkı için pratik yapmanız gerekiyor. bu da benim işime geliyor. bir pratik yapıyorum, üstüne bir de reklam seyrediyorum, hop 2 can geldi. eğer canlarınız tamamen bitmemişse bir derse başlamadan önce "reklam izlemek ister misin?" diye soruyor uygulama. bunu 15 dakikada bir yapıyor. eğer o gün çok hırslanmışsam ya pratikle ya da reklamla canlarımı full'leyip devam ediyorum.
    bedava üyeliğin bir diğer farkı da uygulama içi reklamlar. bir ders ortalama 5 dakika sürüyor ve 5 dakikalık bir dersin ardından 3 saniye reklama maruz kalmakla ilgili hiçbir problemim yok. tabii bu konudaki fikirler kişiden kişiye değişir; ama uygulamayı ciddi şekilde kullanan birisinin bundan şikayetçi olacağını sanmıyorum.
    duolingo plus'ı da deneme fırsatım oldu. sınırsız can olması tabii ki büyük avantaj. ancak kendi adıma konuşacak olursam, çok tercih edeceğim bir şey değil açıkçası. çünkü canım sınırsız olduğu zaman duolingo'nun başından kalkamadım. ancak ücretsiz sürümde canlarım bittiği zaman, eğer o gün özel bir hedef belirlemediysem, uygulamayı da kapatıyorum. kafam rahat oluyor.

    ağacı tekrar bitirdiğimi söylemiştim di mi? hah, ağacı bitirdim, sıra story'lerde deyip story'lere abanmışken uygulama yine güncellendi. bu sefer allahtan ilk seferki kadar kapsamlı bir değişiklik olmadı; ama ağacım bozuldu tabii yine. yine yeni yeniden eksik dersleri tamamlamaya döndüm ben de. uygulamanın bir diğer güzel tarafı da bu. siz tam her şeyi bitirdiğinizi düşünürken bir güncelleme geliyor ve yeni dersler eklenmiş oluyor ya da var olan dersler güncelleniyor. sizi hiçbir zaman boş bırakmıyor ve devamlı yeni şeyler ekleyerek öğrenmeye devam etmenizi sağlıyor.

    ben duolingo'nun öğretme tarzını seviyorum. bir cümleyi önce ingilizce veriyor, fransızcaya çevirmenizi istiyor. sonra aynı cümleyi fransızca veriyor, ingilizceye çevirmenizi istiyor. sonra aynı cümleyi sesli olarak söylemenizi istiyor. sonra yine aynı cümleyi dinleyip yazmanızı istiyor. bunu bir ders içinde defalarca yapıyor ve kafanıza vura vura öğretiyor.

    gelelim son kısıma. uygulama bana gerçekten dil öğretti mi?

    pratiğim yoktu; ama fransızcamın geliştiğini hissedebiliyordum. kafamda kompleks cümleler kurmaya çalışıyordum falan. bütün bunlar olurken eşimle acaba yurtdışına mı çıksak diye konuşmalarımız başlamıştı. fransız şirketinde çalışıp fransızca öğreniyor olmanın avantajını ilk kez bu noktada yaşadım. çalıştığım şirketin yurtdışında bir pozisyonu vardı ve başvurmaya karar verdim. cv'me "intermediate" olarak fransızcayı da ekledim. gerçi pozisyon ingilizce gerektiren bir pozisyondu ve işe alım sürecinde fransızcayla ilgili tek muhabbetim "fransızca öğreniyor olduğum" idi. çok fazla takılmamışlardı; ama hoşlarına da gitmişti. ve bingo! kabul edildim.

    şu anda fransızca konuşulan bir ülkedeyim. fransızcayla ilk tecrübem de burada oldu. uçaktan indim, taksiye bindim. ingilizce başladık. sonra dedim fırsat bu fırsat, dene bakalım fransızcayı. taksiciyle fransızca konuşmaya başladım. konuşabildim! buralardaki mahalleleri, ev kiralarını falan konuşmuştuk. ilk günümde böyle bir deneyim yaşamış olmam bana baya özgüven verdi.
    şimdi ofise gittiğim zamanlarda ekip arkadaşlarımla iş dışındaki çoğu konuşmamı fransızca yapmaya çalışıyorum. profesyonel seviyede yeterli değil tabii ki; ama günlük konuşmaları yapabiliyorum. insanlar da zaten yardımcı oluyor seviyemi görünce. daha yavaş ve tane tane konuşuyorlar. ben zaten kendimi bir şekilde ifade edebiliyorum, anlama kısmında da pratik yaptıkça gelişiyor/gelişecek gibi hissediyorum.

    son gelen güncellemenin ardından benim ağacım yine yenilendi. şimdi onuncu seviyede onu tamamlamaya çalışıyorum.
    bütün bu süreçte sadece ve sadece duolingo ile çalıştım. duolingo'nun kendisi ve podcast'i dışında başka bir şey kullanmadım. ha, bir ara tinycards diye bir uygulama çıkarmışlardı. onun da fransızcasını bitirmiştim. o uygulama tutmadı sanırım, şimdi yok galiba. ama o da duolingo ürünüydü.
    duolingo dışında bir şeyler yapmayı da denedim. bazı podcast'ler buldum, ı-ıh. zaten podcast'ler de kafayı paraya takmış. youtube? eeh. busuu'yu indirmiştim bir ara. kendisiyle maceram 20 dakika falan sürdü.
    denediğim, baktığım hiçbir şey duolingo kadar efektif olmadı, olacağını da sanmıyorum.

    90'ların ortasından beri teknoloji ile içli dışlı olan biri olarak, bedava olup da bir noktada sizden para istemeyen uygulama ya da hem bedava olup hem de uygulamanın bütün özelliklerini kullandıran bir uygulama/program neredeyse görmedim.

    ben, bu işi ciddiye aldım. duolingo'yu hiçbir zaman boş vakitlerimde bakacağım ya da vakit geçirmek için kullanacağım bir uygulama olarak görmedim. tam tersine, uygulamayı kullanmak için zaman yaratacak şekilde günlük rutinimi ayarladım.
    neden ciddiye aldın diye sorarsanız verecek net bir cevabım yok açıkçası. ne yurtdışına taşınma gibi bir planım vardı ne de çok iyi bir fransızcam olsun diye bir hedefim vardı. ama başlamışken hakkını vermek istedim. günlük bir iki ders yaparak streak'imi korumak ve dili yüzeysel bir şekilde öğrenmek için değil, elimden geldiği kadar derinlemesine inmek istedim ve bugüne kadar elde ettiğim sonuç beni pişman etmedi. üstüne, hayatımı hiç tahmin etmediğim bir şekilde değiştirdi.

    duolingo, bebeyim, merci beaucoup <3

  • italya başbakanı giuseppe conte şu açıklamayı yaptı

    --- spoiler ---
    salgının kontrolünü kaybettik, en başından türklerin yaptığı gibi konut satışında peşinatı %10'a indirmeliydik, çok geç kaldık. türkler bu metotla virüsü 1 hafta içinde yenecektir.
    --- spoiler ---

    kaynak gelince editlerim.

    yahu corona'dan önce zaten pek iyi değildiniz, şimdi toptan tırlatmışsınız. arkadaş burayı kariyer yapacak bir yer mi zannettiniz. nedir buraya atfedilen ciddiyet? mesajlar yağıyor. "çaldın" diyorlar. espriyi çalmışım? kafayı mı yediniz. whatsapp grubundan gelen sikko bir espriyi buraya koydum ki gülelim. manyak mısınız ulan. nasıl da zorlarına gitmiş :))) ulan burada fav alsam ne olur almasam ne olur. fav alınca ne oluyor.

  • yer: budapeşte
    mekan: iş sonrası gidilen bar
    sene: 1990
    dramatis personae: cs, irlandalı adam, ingiliz adam

    ingiliz: ne işiniz var kıbrıs'ta?
    cs: sizin irlanda'da ne işiniz varsa bizim de o işimiz var (bkz: hedef saptirma)
    irlandalı: hop hop, bazılarımız istiyor ingilizleri
    ingiliz: bak, gördün mü? sizi isteyen var mı kıbrıs'ta?
    cs: nüfusun yaklaşık %30'u türk orada
    irlandalı: ya aslında bu ingilizler irlanda'da olmasa daha iyi
    ingiliz: niye? ne zararımız var size?

    cs birasına geri döner... görev tamamlanmıştır...

  • asgarî ücret artışı bir gelsin, o zaman göreceğimiz asıl şenliğin fragmanıdır..

    edit: "neden" diye soran arkadaşlar olmuş. buraya yazayım;

    peynir üretiyorsun diyelim. yanında 10 kişi çalışıyor. ocak ayındaki zamla beraber bu adamların maaşına 1000 lira zam gelse, sigortası, vergisi, algısıyla beraber senin cebinden çıkacak para kişi başı 1500 lira olur. 10 kişi için 15 bin lira fazla ödeme yapacaksın. bu maliyeti ister istemez ürünlere yansıtman gerekir.
    aynı durum senin malını taşıyan lojistik firması için de geçerli. daha sonra ürün markete gelecek, markette de aynı şekilde işçiye daha fazla ödeneceği için bu maliyet de yansıyacak..

    yani asgari ücretin artmasının maliyetlere bir yansıması olacak her şekilde.

    edit 2: biraz önce başka bir markete gittim. pınar süt 8,90 falandı. 15-16 lira olması an itibarıyla doğru değil yani.

  • sözlükte, moderasyon açısından ters tepti bence kondüktör uygulaması. ilk başta şöyle bir şey düşünülüyordu: kondüktörleri alalım hem insanlar beklemekten kurtulsun, hem de çaylak inceleme/onaylama gibi ekstra bir yükten kurtulalım. ama kondüktörler o kadar hızlı çalıştı ki artık yeni yazar alımları ile günde binlerce yazar sözlüğe giriş yapmaya başladı. haliyle günlük yazılan entry ve açılan başlık sayıları da çok büyük oranda artış gösterdi. bunların içinde de hatalı entry oranı o kadar yüksek ki.

    bu uygulama başladığı günden beri o kadar çok gözüme çarptı ki ispiyonlanan, silinen entryler. artık moderatörlere çok daha fazla iş düştüğünü tahmin ediyorum. bir önceki entryde aynı şey yazılmış olmasına rağmen tekrar aynı bilgiyi ısrarla gireni mi dersin, atıyorum, güzel bir manken hakkında yüzlerce entry girilmişken 355. entrye "güzel kadın" diye tanım yazanı mı dersin, insanlara gg kapsamında olduğunu bilmeden hakaret edeni mi dersin, imla hatalarıyla açılan başlıkları mı dersin, aramaya zerre inanmadan yeni başlık açanı mı dersin, hepsi fazla fazla var artık. modlara kolaylıklar diliyorum bu hususta.

    bir de bu uygulama sonunda artık şöyle bi olay da var, kondüktörler bu gazla gitmeye devam ederse birkaç güne kadar artık bekleyen çaylak kalmayacak. bu da şu demek oluyor; artık herkes burada yazabilecek. yani, kullanıcı buraya üye olup yazmaya başladıktan sonra hesabını kötü amaçla kullansa dahi kafası rahat olacak, çünkü bir süre sonra uçurulsa bile tekrar 10 entry girdikten sonra kısa bir içinde tekrar yazmaya başlayabilecek. troller, fakeler ve türevleri ortamda bir bir boy göstermeye artarak devam edecek. owencem diye yazar gördüm ya! geçen haftalarda boş ve anlamsız entryler girdiği gerekçesiyle bol bol eleştiri alan noryth aquanum, reenkarnasyonla zombi olan nekrofil vs. arkadaşlar gibi onlarcası var artık. yazarlığı onaylandığı andan itibaren bir hızla entry yazmaya başlayıp bir günde 200 entrye ulaşan inasanlar var ve sayıları hiç az değil. bunun yan etkisi olarak sol framein tıpkı inci'deki gibi aktığına tanık oluyoruz. sözlük okunurluktan biraz uzaklaşıyor diyebiliriz. herkes yazıyor ama yazılan her şey okunuyor mu acaba? bir süre sonra ekşi sözlük bir entry çöplüğüne döner mi?

    yeni yazmaya başlayan arkadaşlar iyidir kötüdür diye, alınsın/alınmasın diye bir yorum yapmıyorum, zaten böyle bir yorumu yapmak bana düşmez. ben ortaya çıkan ve çıkabilecek sorunlar karşısında moderasyonun nasıl önlemler alacağını gerçekten merak ediyorum. eyorlamam bu kadar.

  • 1950'li yıllarda ford'un başındaki henry ford ii, dönemin efsane abd otomotiv işçileri sendikası başkanı walter reuther'a robotların çalışmakta olduğu fabrikayı gezdirirken esprili bir tarzda sorar:
    "walter, bu robotlardan nasıl sendika aidatı toplamayı düşünüyorsun?"
    walter'ı verdiği cevap, bugün kitaplara konu oluyor ve yakın gelecekte de üzerine çok tartışacağız:
    "peki sen henry, bu robotlara nasıl araba satmayı düşünüyorsun?"

  • dallama patronun maas sorunca rakam vermenin de elenme sebebi oldugunu gorduk. ulan dingil sen maas veriyorsan ben de saatlerimi emegimi veriyorum sana. sanki bana hayrina para veriyor da istedigim rakami soylemek hata. ben istedigim rakami soylerim, sen kendi butcene gore degerlendirirsin bu adam bu parayi hak eder dersin verirsin ya da vermezsin. 10 koyun gudemeyecek adamlar boyle patron olup emekciyi ezmeye calisiyor ya en cok bunlari islak odunla doveceksin.

    not: isverenim