hesabın var mı? giriş yap

  • 3-4 yaşındaki bir çocuğun recep tayyip erdoğan'ı çağırma şekli. "yapıyoçun çen, geysene buyaya", vb. şekilde seslenme devam eder.

    peki gel yerine gey diyen bir çocuk nasıl oluyor da recep tayyip erdoğan kelimelerini kusursuz çıkarıyor? kurban olduğum allah'ın hikmetinden sual olunmaz.

  • eskiden meyve sebze türkiye’de daha ucuz diye övünürdük şimdi onlar bile bizden daha ucuza alıyor. lan adamlar bizim ürettiğimizi ithal edip üzerine daha ucuza yiyor. yatacak yeriniz yok tüp beyinliler. topunuzun amk.

  • riviera beach, amerika birleşik devletleri'nin florida eyaletinde yer alan bir şehirdir. west palm beach'in kuzeyinde yer alan şehirde yaklaşık 35.000 kişi yaşamakta.

    bugüne kadar bu yerle ilgili hiçbir şey yazılmamış olması da bir hayli ilginç. benim yazma nedenime gelince bu şehrin belediye meclisi bu hafta şehrin bilgisayar sistemlerini tamamen çökerten bilgisayar korsanlarına 600.000 dolar fidye ödemeyi kabul etmiş.

    bilgisayar korsanları amerika'da bu günlerde çok ciddi sıkıntılara yol açıyor. daha önce benzer bir ransomware (fidye yazılım) saldırı, baltimore'ye sistemdeki zararı onarıp eski haline getirmek için 18 milyon dolara mal olmuş. yeni kurban ise riviera beach.

    saldırı 29 mayıs'ta bir polis departmanı çalışanının virüslü bir e-posta ekini açmasıyla başlamış. oradan e-postalar, bazı telefonlar ve hatta su şebekesi istasyonları da dahil olmak üzere şehrin tüm çevrimiçi sistemlerine nüfuz etmiş. o günden beri vatandaşlar elektrik, su, doğalgaz gibi hizmetlerin faturalarını ancak bizzat elden ya da eski usül posta yoluyla nakit olarak ödeyebiliyormuş.

    bu pazartesi günü belediye meclisi sigorta şirketinin hackerlara, takibi zor bir dijital para birimi olan bitcoin ile 65 bitcoin'lik bir ödeme (yaklaşık 592.000 dolar) yapmasını oybirliğiyle kabul etmiş. tabi korsanların ödemeyi aldıktan sonra verileri serbest bırakmalarının garantisi de yok bu arada.

    daha önce riviera beach'ten daha büyük şehirlerin bu rakamdan çok daha azını ödeyerek verilerini kurtardığı olmuş. fidye ödemelerini izleyen ve benzer saldırıların mağdurlarına yardım eden jason rebholz, "riviera beach'ten talep edilen bu göreceli olarak büyük fidye, bilgisayar korsanlarının devlet kurumlarını hedef alma konusunda giderek daha cesaretlendiklerini ve sofistike yetenekleriyle daha da güçlendiklerini gösteriyor" demiş.

    hacker'lar, verileri rehin tutmanın kamu ve özel kuruluşlardan hızlı bir şekilde para koparmada çok etkili olduğunu öğrendiklerinden, hükümetlere ve şirketlere yapılan fidye yazılım saldırıları dünya genelinde sinir bozucu derecede yaygın hale geldi. siber suçlulardan bazılarının, national security agency (ulusal güvenlik ajansı) tarafından geliştirilen eternal blue adlı bir programı kullandığı biliniyor. ulusal güvenlik ajansı programın kontrolünü kaybetmiş ve şimdi bir siber silah haline gelmiş.

    jason rebholz'un dediğine göre, kurbanlar istenilen fidyeyi ödese bile her zaman tüm verilerini kurtaramayacaklarını farketmişler ve sistemi yeniden kurmak için yaptıkları masraflar genellikle fidye için istenen rakamdan bile çok daha yüksek oluyormuş. atlanta, geçen yıl şehrin işleyişini zayıflatan sürekli bir saldırıdan kurtulmanın yaklaşık 17 milyon dolara mal olacağını hesaplamış.

    yine riviera beach'e dönecek olursak, 4 haziran 2019'da 900.000 doların üzerine para harcayarak yeni bilgisayar donanımları satın almışlar. belediyenin bilgi teknolojisi personeli de riviera beach web sitesini geri yüklemeyi ve tüm çalışanlar için yeni e-posta adresleri oluşturmayı başarmış. 5 haziran tarihli üç satırlık çevrimiçi bir bildiri ile halka, “şehrin bir veri güvenliği olayı yaşadığını” bildirmişler.

    insan bizim e-devlet sisteminin başına da aynısı gelir mi acaba diye düşünmeden edemiyor.

  • ogrencilerle yaptigi konusmalardan bir tanesinde, sayisiz odul ve basaridan sonra bile hayatinin en mutlu yillarinin zorunlu hizmetle mardin'de ve köyünde doktorluk yaptigi zaman oldugunu soylemistir.

  • cumhurbaşkanının söylediği sözü referans gösterilerek atılan manşettir. burada yanlış manşeti atanda değil, manşetin atılmasına neden olan sözü söyleyendedir.

  • iç anadolu yobazı bu ülkedeki gericiliğin esas kaynağıdır, bu yobazların zihni tarafından ele geçirilmiş şehirlerde hayat akmaz, durur, yıllarca hep aynı şekilde durur. binalar değişir, yollar değişir, cep telefonları değişir ama onlar değişmez ve hayatlarını değiştirmez, üç dört kuşak sonra bile aynı bireyleri üretir ve yobazlıkları sanki genlerindedir, nesilden nesile bozulmadan aktarılır.
    ben bir iç anadoluluyum ve rahatlıkla söyleyebilirim bu ülkenin karanlığını iç anadolu yobazı üretir.

  • isteseler de japon dilinin yapısı böyle bir değişikliğe müsait olmadığından yapamayacakları için gerçekleşmemiş ve muhtemelen asla gerçekleşmeyecek olaydır. hiç denenmediğini düşünmeyin, zira edo döneminden beri (14. yüzyıl - 19. yüzyıl arası) birkaç kez gündeme getirilmiş bir konudur.

    değil yazı sisteminin tamamen latin alfabesine geçmesi, sadece hiragana ve katakanadan oluşan bir yazı sistemi dahi düşünülemez. öyle ki kanjisiz japonca olmaz, hatta japoncadaki kanji kullanımı bu yazı sisteminin kaynağı olan çincedekine kıyasla çok daha komplikedir.

    hayatınızı asgari bir şekilde idame ettirebilmeniz için çincede bilmeniz gereken temel kanji (ya da hanzi) sayısı, japoncaya göre bin küsür daha fazla olsa da bu karakterlerin çincede tek okunuşu ve hemen hemen sıfır istisnası var. buna karşın japoncada tek bir kanjinin yeri geldiğinde abartısız 15-20 farklı okunuşu olabilip, bir de bunlara ek olarak istisnai okunuşları olan karakter sayısı da yüzlerce bulunmakta. örneğin bu karakterin çince okunuşu sadece "sheng" iken japoncada kişi ve mekan isimleri gibi istisna okunuşları haricinde 35 farklı okunuşu bulunuyor. ya da bu karakter çincede sadece "míng" olarak okunurken japoncada -istisnalar hariç- 29 farklı okunuşu bulunuyor. örnekler uzar gider böyle.

    peki deminden beri "istisna okunuş" deyip durduğumuz hadise nedir? örneğin japonya'nın eski adı olan "yamato" sözcüğünün kanjiyle yazılmış halini ele alalım. bu kelimenin okunuşu istisnadır. normal şartlar altında "daiwa" veya en kötü ihtimalle "oowa" şeklinde okunması gerekirken japonca normlarının aksine kanjiler okunuşu değil, okunuş kanjileri etkilemiştir. zira "yamato" kelimesi, kanji sisteminin japoncaya girişinden eskidir. dolayısıyla bu kelimeyi ifade etmesi için de okunuştan bağımsız olarak "büyük japonya" anlamına gelecek karakterler seçilmiş. çünkü havalı. bu duruma bir başka örnek de azuki fasulyesi anlamına gelen sözcüğün yazılışı. normal şartlarda "shoutou" ya da "komame" şeklinde okunması gerekirken okunuşu "azuki"dir.

    kanjinin komplikeliği burada bitiyor mu? tabii ki hayır. aynı yazılışa sahip bazı sözcüklerin okunuşları, cümledeki anlamına göre değişebiliyor. mesela "on" ve "parça" karakterleriyle yazılan kelime, hem "on dakika" hem de "yeterli" anlamına gelmekte ve kast ettiğiniz anlama göre "juppun" veya "juubun" şeklinde okunmakta.

    insan adlarının okunuşa hiç girmiyorum. onlar komple istisnai ve yeri geliyor aynı karakterlerle aynı şekilde yazıldıkları halde farklı okunabiliyorlar.

    kanjiyi bu kadar uzun anlatma sebebim, neden kanjisiz japonca olmayacağına arka oluşturmak içindi. hangul ile mükemmel bir şekilde idare edebilen korecenin aksine japonca sadece hiragana/katakana veya başka bir alfabetik yazı sistemi ile işlemez. mesela şu an tamamen rastgele aklıma gelen "koushi" kelimesinin bile otuz küsür farklı anlamı bulunuyor ve senin cümle içerisinde kullandığın "koushi" kelimesinin hangi anlamı verdiğini ayırt edebilmek için tek şansın kanjidir.

  • lise zamanlarım. o zamanlar semtte çok kavga çıkıyordu. yine bir bayram günü kavga çıkmıştı gece. kavgadan sonra baktım t-shirt kan olmuş. birinin burnu falan kanamış üstüme gelmiş herhal. neyse, evdeki herkesin yatmasını bekleyip eve girdim. gece iki falandı saat. girer girmez t-shirt'ü çıkarıp kapıya astım banyoya gittim. eli yüzü yıkadım yattım. unutmuşum t-shirt'ü kapıda. sabah babam işe giderken yakalamış. baktım bir el beni dürtüyor. uyku sersemi yakalanmak da çok fena.

    -: hşşş, bu ne bu?
    madboy: ne?...
    -: niye kanlı bu?
    madboy: benim kanım diil...
    -: katil piç! akşam görüşücez senle.

    attı suratıma t-shirt'ü gitti.