hesabın var mı? giriş yap

  • tokyo'ya yakin bir yerde bir engelliler bakim merkezine saldiri sonucunda gerceklesmis hadise.
    japon kyodo haber ajansina gore bu bilgiler var. detaylari yakinda cikar ortaya.

    edit: sanki ben japonca biliyormuscasina yazdim, degil mi?
    aklima aziz nesin'in bir hikayesi geldi. yazmaya hevesim olsaydi uzun uzun yazardim ama ozet geceyim. dur bakalim ne kadar anlatabilecegim cunku hikayeyi lise doneminde okumustum. o hikayesine aziz nesin soyle basliyordu "fransizca'dan turkceye cevirdigim kitaplari cagaloglu'nda yayinevine teslim ettim ve eve dogru geri donuyordum ki beyazit'ta onumde yuruyusunden, salinimdan ve ruzgarda savrulan atkisindan fransiz oldugu tahmin edilen bir kadin yuruyordu" sonra bir yerde bu kadin bir adres sormus ve etraftakilerin diyaloglarini uzun uzun anlatiyor aziz nesin ama cok hos anlatiyor. ilk olarak soru sordugu adam hic birsey diyemiyor ama yardim da etmek istiyor. gitgide kadinin etrafinda kalabalik toplaniyor ama kimse yardim edemiyor. kadin anlatmaya calisiyor. kadinin fransiz oldugunu anliyorlar ama etraftakilerin fransizcasi da yok. aziz nesin de iclerinde ve olan biten herseyi susarak izliyor. bir ara uc tane liselinin kendi aralarinda konusurken birisinin digerine "hadi konussana oglum, okulda fransizcadan 10 uzerinden 9 almistin, konus lan. anlat" diyor. oburu de "ben konusamiyorum ki oglum, ben okuldakileri biliyorum, konusma farkli" falan diyor. yani diyaloglar diyaloglar. neyse ilerleyen kisimlarda sorun cozuluyor ve aziz nesin soyle bitiriyor oykusunu "simdi siz diyeceksiniz ki maden fransizcadan turkceye kitap ceviriyorsun da niye orada kadina yardim etmedin. cevap vereyim, ben fransizca bilmiyorum ki. o kitaplarin ismini yayin evinden aliyorum sonra gidip arapcalarini sahaflardan satin aliyorum. arapcadan turkceye ceviriyorum ve yayinevine gidip fransizcadan turkceye cevirmis gibi parami aliyorum"

    ben de yukarda ilk yazdigim iki cumleyi japon haber ajansindan almiscasina bbc'den arakladim.

  • anne with an e'yi büyük bir keyifle izlemiştim ve muhtemelen hiçbir introsunu da kaçırmadım. gördüğüm kadarıyla çok beğenilmiş ve yazılmış hakkında, ben ise sadece introsundan bahsedeceğim.

    anne with an e/ intro

    intro, sanatçı brad kunkle'ın sekiz resmi üzerine kurgulanmış. kunkle'ın sekiz resminin tamamı keten veya ahşap üzerine yağlıboyadan oluşuyor ve hepsini tamamlaması yaklaşık üç haftasını almış. tüm bu resimler 3d dijital modellere dönüştürülmüş. intro, kışın başlayıp sonbaharda bitecek şekilde mevsimlerle ilerliyor. mevsimler anne'in duygusal yolculuğunun göstergesi aynı zamanda.

    intro'da çok fazla detay var; diziyi izlediğinizde her bir detayın ne anlama geldiğini daha iyi anlıyorsunuz. tilki, baykuş, serçe, sinek kuşu gibi birçok detayın herbirinin anne ile bağlantısı var. çok daha dikkatli bakınca serçenin gözlerinin olmadığını görürsünüz mesela; bunun da dizinin uyarlandığı montgomery'nin ''anne of green gables'' kitabındaki bir bölümden esinlenildiği anlaşılıyor. kunkle, bu metaforun anne için de uygun olduğunu düşünmüş; anne'in yolculuğu herkesinkinden farklı çünkü. o bölüm;

    "kuşların nereye uçacaklarına karar vermeleri için altıncı hisleri vardır. bu simgeyi seviyorum; gezegendeki bu hayvanların altıncı hissi var, nereye gideceklerini biliyorlar."

    intro'dan bazı görseller;

    görsel

    görsel

    görsel

    anne with an e/ intro/ behind the scenes

    müzik ise the tragically hip grubunun ''ahead by a century'' single'ı, sözler ise şöyle ve anlamlı ayrıca;

    ''first thing we'd climb a tree and maybe then we'd talk
    or sit silently and listen to our thoughts
    with illusions of someday casting a golden light
    no dress rehearsal, this is our life

    and that's where the hornet stung me
    and ı had a feverish dream
    with revenge and doubt
    tonight we smoke them out

    you are ahead by a century (this is our life)
    you are ahead by a century (this is our life)
    you are ahead by a century

    stare in the morning shroud and then the day began
    ı tilted your cloud, you tilted my hand
    rain falls in real time and rain fell through the night
    no dress rehearsal, this is our life

    but that's when the hornet stung me
    and ı had a serious dream
    with revenge and doubt
    tonight we smoke them out

    you are ahead by a century (this is our life)
    you are ahead by a century (this is our life)
    you are ahead by a century

    you are ahead by a century (this is our life)
    you are ahead by a century (this is our life)
    you are ahead by a century

    and disappointing you is getting me down''

    kaynak

  • henüz 8 yaşında falandım sanırım. alt komşumuz tehlikeli bi hamilelik geçirmişti, sürekli yatması gerekiyordu. bi şekilde 9 ay geçti ve bir çift çocuğu oldu, tek yumurta ikizleri. zor bir doğum olduğu için bi de bebeklerde ufak bi enfeksiyon riski olduğu için hala hastanedeydiler. neyse annemle hastaneye gittik doğumdan bir hafta sonra. bebekler odada annelerinin yanındaydı. isim bileklikleri dikkatimi çekti. hiç sormamıştım ''isimlerini ne koydunuz?'' diye. birinde ''ufuk'' birinde ''mahmut'' yazıyordu. içimden kendi kendime ''ne ayarsız isimler vermişler öyle yahu'' diye geçirdim. ilerde bu ufuk mahmut'a kesin artistik yapar, dalga geçer ''ismine bak vöğeeeaa'' der diye düşündüm. bi de ufuk çok fazla ağlıyordu itici gelmişti bana. annemle komşumuz teyzenin muhabbeti iyice koyulaştığı sırada isim bilekliklerini değiştirdim. o kadar çevik bir şekilde yapmıştım ki bunu nefes nefese kalmıştım. zaman geçti bütün komşuluk ilişkileri bitti. yıllardır görmüyorum o aileyi. başka bir ile taşındılar. kısaca çocukların akıbeti hakkında hiç bir fikrim yok. ama onları bi şekilde bulup yanlış isimlerle büyüdüklerini söylemek ve özür dilemek istiyorum sözlük, özellikle sonradan olma mahmut'tan.

  • butik kafeler genelde sakin olduğu için seçilebilir. benim vize-final döneminde taze istanbullu olarak ziyaret ettiğim, rahatlık ve sakinlik açısından verimli çalışma imkanı sunan kafeler;

    starbucks'ın ortaköy, bebek, moda şubeleri (genellikle öğleden sonra kalabalık oluyor bu şubeler. hem self servis olması, hem de saatlerce oturup wifi ve elektrik prizini sömürseniz de size müdahale eden birinin olmaması açısından çok rahat, biliyorsunuz. isterseniz kadıköy rıhtım ve bahariye'deki beş katlı büyük şubeleri de tercih edebilirsiniz, ben çok fazla insan ortalıkta dolaştığı için sevmiyorum.)

    caffe nero'nun yeniköy, moda, akaretler şubeleri (moda şubesi öğleden sonra epey kalabalık oluyor, yer bulamayabilirsiniz, sövmeyin sonra. yeniköy ise çok sakin, üstüne manzarası var. daha ne olsundu.)

    cherrybean coffees moda şubesi (iki katlı + bahçeli bir kafe. self-servis olduğu için oldukça rahat ve başınıza ekşiyen, saçma sapan bahanelerle rahatsız eden çalışanlar yok. burada galata şubesini de yazmıştım ama kapandı ne yazık ki.)

    kadıköy'de pappa cafe, iki kedi cafe, muaf, page cafe & gallery, polka, day coffee design, coffee manifesto, sakura, walter's coffee, juliet kitchen & rooms, yumma, dün moda, sayfiye moda (pappa arka sokaklarda kaldığı için sakin, iki kedi cafe'nin sahibi hanımefendi inanılmaz güleryüzlü ve pozitif, muaf moda burnu tarafında fakat öğleden sonra kalabalık olan mekanlardan. kev öğleden sonra kalabalık olabiliyor, polka ve zuhal ise sakinliğiyle sizi çekiyor. tabi çalışmak için de pek güzel. day coffee'de aynı zamanda el yapımı defterler ve aksesuarlar satılıyor. walter's hakkında detay vermeme gerek yok sanırım, edebinizle gidip ders çalışacaksanız tercih edin, tulum giyme niyetiniz varsa sanırım artık giydirmiyorlar. * dün ve sayfiye moda burnu'nda yer alıyor, ikisi de inanılmaz ferah ve sakin kafeler. sayfiye'ye beni bağlayan günlük muzlu rulo pasta yapmaları ve kafam kadar porsiyonla servis etmeleri -ki kocakafalıyımdır- neyse, yeter ki siz çalışın çocuum.)

    karaköy'de ot dergi cafe, karabatak, mums cafe, ops, sahi (ot dergi kafe kamondo merdivenini çıktığınızda sağda kalıyor, küçük bir kafe. karabatak, mums ve ops biraz daha görselliğe hitap eden fakat gözlemlediğim kadarıyla bütün gün o kafeden o kafeye sürüklenmek dışında bir amacı olmayan kitlelerin uğrak yeri. şansınıza bağlı biraz. sahi'de çok lezzetli çikolatalar ve kendi seçtiğiniz malzemelerle oluşturacağınız lokumla dersi sallamama seçeneğiniz var.)

    şişhane'de; mavra (çalışırken apartmandan çıkan okan bayülgen'e sataşmak isterseniz gidebilirsiniz.*) ,drip coffee (pera'da sokakla iç içe çalışmak ve güzel bir apple pie yemek isterseniz tercih sebebi olabilir.) , türk alman kitabevi (bunu bilmeyen kalmadı zaten. hem fiyatlarıyla öğrenci dostu, hem de altı kahve aldığınız zaman yedinci kahvenizi hediye ediyorlar. + harika bir çalışma ortamı var.)

    bunların dışında, beşiktaş' ta minoa cafe & bookstore, nişantaşı'nda moc, coffee bain, sunday teşvikiye, bebek'te mangerie, yeniköy'de yeniköy kahvesi, galatasaray'da brew coffeetercih edilebilir.

    edit: güncelleme.
    edit 2: kapanan mekanların güncellenmesi + yeni tavsiyeler.

  • beline ıslak odunla vurmak istediğim insandır. ulan ben cam kenarı yok diye bir sonraki sefere bilet alan adamım, herif gelmiş laapss diye cam kenarına oturmuş.
    "şşştt dayı kalk ordan cam kenarı benim lan" diyesim geliyor. ama
    "amca senin koltuk yan taraf orası benim" diyebiliyorum.
    he bi de homurdanan var yer değiştirirken. onlar ayrı bir durum zaten aç bak lan biletini koridor yazıyor, ikinci sınıf yolcusun sen, biz camdan neler görüyoruz sen koridora bakıyorsun, eziksin ezik o koridor tarafındaki koltukta ölüp gideceksin.

  • ingilizler büyük ihtimalle bizim yeni tl işaretini euro işaretine benzettiler ve bizim gazetelerde çıkan 17 milyon tl'yi 17 milyon euro olarak çevirdiler.

  • hayatimda gordugum halka seklinde bagaj bandi olmayan tek havalimani. bavullar kosu bandi gibi duz bir bagaj bandi uzerinde gelip sonunda bir duvara carpip oraya yigiliyorlar. fantastik.

  • eğer cem garipoğlu hakkındaki bu iddia doğruysa mantıken abisi levent garipoğlu'nun da 18 yaşına girerken bu tarz bir cinayet işlemesi gerekir.

    (bkz: nigar kevser şahin) cinayetinin işlendiği tarihte levent garipoğlu 17-18 yaşlarındaydı. ve okuduğuma göre cinayet mahali ile garipoğlu ailesinin evi yakınmış. cinayetin soruşturmasında katilin robot resmini çıkarmışlar. görsellere levent garipoğlu ve katilin robot resimlerini atıyorum.

    edit: nigar'ında uzuvları kesilmiş, bir çok yerinde 'v' şeklinde sembol ve daha başka garip sembollerle vücudunda kesikler bulunmuş.

    görsel
    görsel
    görsel

  • imkansızlıklar içinde inanılmazın başarılmasını anlatan film. christy brown'u canlandıran daniel day lewis için ne söylenilse azdır. ama en azından şunu söyleyebilirim, sanırım oyunculuk diye buna diyorlar! film gerçek bir yaşam öyküsünü anlatması dolayısıyla herhangi bir filme oranla fazlasıyla etkileyicidir. özellikle filmdeki anne, oğluna olan sonsuz inancı nedeniyle kendine hayran bırakır.
    bu film hakkında benim burda yazabileceğim hiç bir şey filmin güzelliğini anlatmaya yetmez.. ne diyebilirim ki izleyin ve bol bol ağlayın..

  • 14 temmuz 2013 tarihinde hüseyin çelik'in basın toplantısı sırasında devlet bahçeli için kullandığı cümle.
    insanların kişisel korku ve fobilerinin siyaset malzemesi haline geldiğinin göstergesidir.