hesabın var mı? giriş yap

  • arkadaşlar bu olayları sadece torpil olarak görmeyin rica edicem; bu olaylar aynı zamanda eğitime, çocuklarımıza ve geleceğimize de vurulan birer baltadır.

    ondan sonra vay efendim pisa'da türkiye neden geriliyor?.. böyle liyakatsizler yüzünden işte.

  • devletten en kötü 2500 lira maaş alan askerlerdir. en az lise mezunu olmaları gerekmekte ise de bir uzman çavuş eğitim seviyemizin geldiği durumu bana göstermiştir.

    askerdeyken bir konuşma sırasında hitlerle ilgili bir şey söyledim. 'kim?' dedi. hitler dedim alman, nazi... 'hit mi?' adı dedi. ahmetler mehmetler gibi bir şey söylüyorum sandı. yok dedim adı hitler, adolf hitler. hıı dedi. lise mezunu birinin en azından hitleri tanıyacak kadar genel kültür seviyesinin olmasını beklemek benim hatam mı bilemedim...

    mesaj üzerine edit: ilköğretim mezunu olmak yetiyormuş*

  • yakın zamanda bir yerli akıllı telefon şiarıyla tanıtımlara başlayan ve hükümet tarafından da göklere çıkarılan vestel'in durumudur.

    yazılımı, merkezi işlem parçası vs. amerikan yapımı bir telefon olan venus, raks'ın dışarıdan getirip üzerine kendi etiketini yapıştırdığı cep telefonu ne kadar yerliyse, o kadar yerlidir.

    yıllarca batının eski teknoloji ürünlerini amerikalı iş ortaklarıyla yaptığı anlaşmalarla ülkemizde üretip "yerli üretim" diye halkımıza kakalayanların geleneği aynen devam etmektedir.

    nasıl ki koç, vakti zamanında anadol'un motorunu ingiltere'den kent motor'dan alıp, getirtip, türkiye'de ürettiği saca takıp, yerli otomobil diye reklam yapmışsa, vestel de aynını kendi ürünlerinde yapmaktadır.

    vestel'in değil cep telefonu, ürettiği televizyonun içerisinde bile yurt dışı üretimi pek çok parça vardır. vestel'in ürettiği buzdolabının motoru bile italya'dan gelmektedir.

    koç, sabancı, zorlu vs. bunlardan yüzde yüz yerli nitelikte herhangi bir kalkınma hamlesi beklenemez. çünkü bunlar bütün yatırım ve üretim kararlarını uluslararası iş ortaklarından icazet alarak yapıyorlar ve asıl düşündükleri şey de bu ülkenin kalkınmasından önce kendi lüks yaşantılarının devamıdır.

    bu kadar basit

    emperyalizme bağımlı kapitalist türkiye'de daha fazlasını beklemek sistem değişikliği gerektirir.

  • galatasaraylı futbolcuların bu maçı kazanmak gibi bir düşünceleri olmayacak, maça iyi hazırlanmayacaklar, maç bitse de tatile gitsek diyecekler ve maç formaliteden ibaret olacak. fenerbahçe ise en azından şampiyon takımı yendik diye avunacak, hırslı oynayacak ve sezonu iyi kapatmak için elinden geleni yapacaktır. bu şartlar göz önüne alındığında galatasaray 3-0 kazanır.

  • ablacım sana ricamdır, ordakilere sorar mısın underage yazar almayan sözlük senin üstünden 2 view kasmaya utanmıyor muymuş, bu olay senin gelişimin için nasıl bir etkiymiş falan filan.

    arkadaş yok ya sahiden çok şaşırıyorum el kadar çocukların bu kadar sosyal medyada olmasına. ekşinin bu işe vesile olması da ayrı olay. burada kimlere ne yorumlar geldi yarın bir gün ailesi ne kadar üzülür.

    olmadı başak bey. bunu koskoca şirkette 1 kişi bile düşünemediyse gerçekten yazık.

  • orjinal adı fransızca 'hollandaise' olan izlerine yazılı olarak ilk kez 1651'de françois pierre la varenne tarafından yayınlanan 'le cuisinier françois' kitabında rastlanan; temelde yumurta sarısının, yağ ile olan emilsüfe tepkimesini kullanarak kremamsı dokulu temel bir sos oluşturma tekniğidir.

    adından dolayı hollanda kökenliymiş gibi bir algı yaratsa da fransız orijinli olmasının nedeni; reform dönemi fransa'dan göçerek hollanda'ya yerleşen fakat bir süre sonra geri dönen protestan fransızların buluşudur.

    yapım şekilleri küçük nüanslar ile değişse de ben yıllar içinde farklı kombinasyonlar deneyerek en mükemmel tarifimi şu şekilde oluşturdum, gün gelir yeni bir şey keşfederim o ayrı tabi;

    araç gereçler;

    orta boy derin bir tencere
    küçük boy derin iki adet tencere
    çırpma teli
    mayonez tenceresi

    malzemeler;

    3 adet orta boy yumurta
    1/4 rakı bardağı-50 ml beyaz şarap sirkesi
    500 gram tuzsuz tereyağı
    bir demet taze tarhun otu
    bir diş sarımsak
    6-7 tane karabiber tohumu
    taze çekilmiş beyaz biber tohumu
    ince çekilmiş tuz

    hazırlanışı;

    öncelikle temel bileşenleri elde etmemiz gerekiyor bunlardan ilki tepkimenin ve lezzetin baş aktörü yağ. tereyağını küçük tencerelerden birine koyarak olabilecek en düşük seviyede en küçük ocak gözüne yerleştirin ve sabırla erimesini bekleyin, bir müddet sonra altın sarısı yağın üstte biriktiğini süt proteininden gelen beyaz kısmın ve suyun altta kaldığını göreceksiniz. üstteki yağı başka bir kaba tencerenizi hafifçe eğerek alın ilk o gelecektir zaten. süzülmüş yağınızı ocağa yakın tutun çünkü donmasını istemiyoruz. 500 gram tereyağından ortalama 200-250 gram 'clarified butter' elde edeceksiniz.

    diğer küçük tenceremizede beyaz şarap sirkesi, tarhun otu, bıçağın düz kısmıyla bir kere vurarak ezdiğimiz sarımsak ve karabiber tanelerini atarak ocağı yüksek ateşte açıyoruz. sirke buharlaşıp kendi seviyesinin dörtte birine düşene kadar kaynatmaya devam ediyoruz. işlem tamamlanınca sirkenin içine koyduğumuz sarımsak, tarhun ve karabiberi süzerek sirkeyi başka bir kaba alıyoruz ve oda sıcaklığından biraz daha ılık olana kadar soğutuyoruz.

    daha sonra orta boy tenceremizi dörtte bir dolayında su ile doldurup ocağa alıyoruz ve yüksek ateşte kaynamaya bırakıyoruz. kaynayınca ocağımızı tenceredeki su hafif kabarcıklar çıkarmaya ve tıngırdamaya başlayana kadar yani kısıyoruz, bunu tam ifade etmek zor ingilizcede buna 'simmering' deniyor yani kaynama ısının bir tık altı olan 90-95 celcius arası. su hazır olduğunda, mayonez tenceremizi ocakta ki tencerenin üstüne oturtuyoruz, burada önemli olan mayonez tenceresinin dibinin tencerede ki sıcak su ile direkt temas etmemesi ısınmayı sudan yükselen su buharının sağlaması ve tencere ağzından minimum su buharı kaçağı olması.

    mayonez tenceresinin içine üç adet yumurtamızın sadece sarılarını koyuyoruz, beyaz kısımları ve asıcı bağının tamamen alınması pürüzsüz bir sos için önemli ayrıca tencerenizin içi kupkuru olmalı bir damla bile su olmamalıdır. yumurtaları sürekli çırparak bir dakika kadar ısısını arttırıyoruz ve oda sıcaklığına gelmiş sirkemizin yarısını ekliyoruz ve çırpmaya devam ediyoruz. yumurta bir ton daha açık sarı olmaya başladığında olabildiğince yavaş bir şekilde ama sürekli akıtarak sıvı tereyağını karışıma ekleyerek çırpmaya ara vermeden devam ediyoruz. 15-20 saniye aralıklarla mayonez tenceresini bir bez yardımıyla soğuk bir yüzeye alıp çırpmaya devam ediyoruz burada ki amaç aşağıdan gelen ortalama 90 derece su buharının yumurtayı 60 derecenin üstüne çıkarmaması yani ısıyı olabildiğince sabit bir aralıkta tutmak yoksa yumurta sarısının yağ ve protein arası bağları kırılır ve yumurta kesilir.

    yağın tamamını ekleyemeyi bitirdiğinizde elinizde oda sıcaklığında bir mayonezden daha sarı fakat aynı kıvamda bir sos olacak, zaten bir nevi tereyağlı ılık mayonez yapmış oluyorsunuz. ocaktan aldığımız hollandezi bitirmek için tadına bakarak; taze çekilmiş beyaz biber(karabiber değilde beyaz biber olması tamamen pürüzsüz görüntü ve rengi bozmak istememek ama biber tadını istemek), tuz ve asit dengesinde eksik varsa sirkemizin kalan yarısından dilediğiniz kadar eklemek.

    üzerini streç film ile kapatarak oda sıcaklığından bir tık sıcak olan bir yerde 3-4 saate kadar formunu koruyacaktır, arada ılık su serpip çırpmanızda ömrünü bir kaç saat daha uzatabilir.

    nerelerde kullanılır kısmına gelirsek; benim için haşlanmış, poşelenmiş, demlenmiş yani sıvı içerisinde pişmiş bir çok malzemeye tad verici olarak kullanılabilir, ben en çok lagos gibi iri yağsız beyaz etli balıklarla seviyorum.

    ortak bir yanılgıdır benim bu verdiğim tarife 'bernaise' da diyenler çıkabilir, haklıdırlarda fakat türeyen soslara isim vermektense orjinal tarifi bilgi birikimiyle geliştirmenin daha yararlı olduğunu düşünüyorum.

  • ben küçükken, kış için, herkes bu ve benzeri hazırlıklar yapardı. aslında hepsi de çok zahmetli işlerdi ama bir çocuk için hepsi ayrı birer eğlence ve bilgi kaynağı olabiliyor.

    salça; domates ve kırmızı biberlerin yıkanıp kesileceği gün, bahçede büyük kovaların içinde hortumla bütün malzemeyi yıkar, keser hazırlardık. iş bitince üstüne yorgunluk çayı demlenirdi. salça yapmak uzun iş, kovalardan, büyük tepsilere alınıyor ilk, tabi önce süzmeniz gerekiyor, sonra daha küçük tepsilere, en son da kavanozlara giden süreç yanlış hatırlamıyorsam bir ay kadar sürüyor. her gün ilgilenmeniz gerekiyor. tepsilerdeki daha suyu çekilmemiş püreyi parmaklayıp yalanmak çok zevkli. ama anneler pek hoşlanmıyor bundan :)

    makarna; makarnanın kesileceği gün, eş dostla kararlaştırılır, öyle kafanıza göre olmuyor, çok insan gerek. herkes kendine makarna kesilecek bir gün alıyor. evdeki erkek ahalisi sabah erken evden kovuluyor. evi önce dip köşe temizlemekde gerekiyor, çünkü önce makarna hamurundan açtığımız yufkaları sereceğiz tüm eve, sonra kestiğimiz makarnaları sereceğiz kuruması için. makarna kesme işi bitince, yufkaların kenarından çıkan genelde üçgen şekilli makarnalardan çocuklara makarna pişirilir. çünkü, evdeki çocuk ahalisi keser onları :)

    bulgur; bunu ninem yapardı. bahçeye kazan kurup buğdayları kaynatırdı önce, bu aşama bir çocuk için tehlikeli olabileceği için, beni yanaştırmazdı. çok hatırlayamıyorum sanırım biraz kuruması için serip bekleniyor, sonra ilk eğlenceli aşaması değirmene (bkz: taş değirmen) gitmek geliyor. değirmende buğdaylar, bulgurluk kırılıp, çuvalların içinde sıcak sıcak mis gibi koka koka eve getiriliyor. sonra herhalde soğuyunca oluyordu, rüzgara göre uygun bir günde, eğlencenin ikinci kısmı geliyor. bulguru buğdayın kabuklarından ayırabilmek için savurmak gerek. kabuklar rüzgara kapılıp öteye uçuşurken, yer çekimine kapılan sarı bulgur tanelerinin şelale gibi yere düşüşü ve ninem, elindeki eleği rüzgara karşı sallarken, arkasından vuran güneşle kamaşan gözlerimde sadece bir siluet ama heyecanıma gülümsediğini hatırlıyorum. bildiğin national geographic karesi işte.

    tarhana; bunu annem kendi yapardı, pek beni bulaştırmazdı. tek kişi yapar bunu, çok insana gerek de yok. kuvvet isteyen bir iş bu da. hamuru, bilemiyorum belki bir on beş yirmi gün mayalamanız gerek, her gün karmalısınız. sonra kuruması için serip, en sonunda da ufalıyorsunuz. hamuru kabarır bunun, hamuru patlatıp parmaklamak ve yine yalanmak zevkli ama anneler hoşlanmıyor :)

    zeytin çizmek; buna evin erkek ahalisi de dahil edilir, akşam çay çerez eşliğinde, yere serilen sofranın etrafına oturup ailecek yapılırdı. eller kararır ve mis gibi acı acı zeytin kokar.

    sebze kurutmak (biber, patlıcan, fasülye, bamya vs çizmek); bunları bildiğin iğneyle ipliğe dizip, tabi önce kesip doğrayıp hazırlayıp, sonra asıyorsunuz kuruması için. her evin balkonlarını, teraslarını, bahçelerini bunlarla donatınca, şölen yeri gibi oluyor. kış, belki de hoş geldiğini öyle anlıyordu :)

    bibertuzu; bu biraz bizim oraya özgü bir şey sanırım, sabah kalvaltıda zeytinyağına banıp yenir. içindeki malzemelerin ana hammaddesi domates ve biber kurusu, gerisi baharat çeşitleri. ninemim mahallesinde dibek taşı vardı eskiden, erkekler orada tahtadan tokmaklarla döverdi bu karışımı, toz haline getirirdi. bunu da mahalleli anlaşıp birlikte yapardı.

    konserve; neden bilmiyorum biz yapmazdık, ama komşularımız yapardı. biz de yardıma giderdik. kazan kurulur, ateş yakılırdı. ateş olunca çocuklar uzak tutulurdu yine. sıra sıra kavanozlar, altındaki ateşin sürekli harlandığı kara kazan, sular, haşlanan sebzelerin kokusu kalmış hatıramda, fantastik film platosu gibi :)

    turşu kurmak: bunu da annem kendi yapardı. bidon bidon turşular, canlarım benim. ilk gün ev sirke kokar. sonra annemin elleri de bir süre hep sirke kokar. bayılırım turşuya ve demeden edemeyeceğim, annemin turşuları meşhurdur. kadın ustalaştı yıllar içinde, işin içine ilim kattı :)

    ben kendimi çok şanslı görüyorum, tüm bu emeği, bilgiyi, tecrübeyi, birliği, düzeni, doğallığı gördüm, yaşadım ve tabi afiyetle tattım :) her yıl o hazırlıklar yapılırken, ruhum, bedenim, aklım da mayalanmış, hazırlanmış sanki. şimdilerde, elit kesim diyemeyeceğim paralı kesim demek daha yerinde olur, çocuklarına sikimsonik isimler koydukları gibi, bir de bu beton benizli çocuklarını özellikle yaz tatillerinde doğayla, doğal olanla buluşturacağız diye tuhaf isimli aktivitelerin içine sokuyorlar. şaşkınlıkla bakıyor ve üzülüyorum kendilerine. boşuna para ve zaman harcamak gibi geliyor bana. müze veya sergi gezer gibi aktivitelerle olmaz ya o iş, neyse.