hesabın var mı? giriş yap

  • ali koç'un türk futbolu için ne kadar tehlikeli hale geldiğini gösteren durumdur.

    “ötekinin oğluna laf söyleyince hop oturup hop kalkıyorlar. ismail hoca'nın oğlu bütün gece kusmuş. ailesine de haber vermemiş. ismail hoca tek laf etti mi?" şeklinde açıklamaları olmuş.

    ötekinin oğlu diye bahsettiği kişi, kanser atlatan 14 yaşındaki bir çocuk. kendini haklı çıkarabilmek için konularla alakasız küçük bir çocuğu bile diline dolayabiliyor.

    ali koç'un başkanlığı bırakması hem kendisinin hem de türk futbolunun yararına olacaktır.

  • sızdırılsın sizin bilginizi kim ne yapsın diye bir entry giren var. bu konuda bu tarz düşünceye sahip olanların eşek sudan gelinceye kadar dövülmesini gerektiren veri sızdırılma iddasıdır.

  • maçın bitiş düdüğüyle beraber telefonum çaldı. kesin peder arıyordur diyerekten bir hışımla aldım elime telefonu ama baktım ki rehberde kayıtlı olmayan bir numara arıyor. pek öyle yabancı birileri aramaz beni. o yüzden hanımda bir gözünü kısmış yüzüme bakıyor. kimbilir aklından neler geçiriyordu o an. açtım telefonu. bir erkek sesi. hanımın gözler normale döndü gitti mutfağa. buyrun dedim. “kardeşim” diye bir ses. ulan ses hiç yabancı gelmiyor. gözümün önünden sahneler geçiyor. saniyede bir milyon şey düşünüyorum. kimdir acep derken “ben erol” diyor.

    erol benim çocukluk arkadaşım. 80’lerin o adım atarak adam toplamalı, iki taş arası kalelerin olduğu, üç korner bir penaltılı kuşağında büyüdük beraber. hep aynı takımda olurduk. çünkü bir tek ikimiz beşiktaşlıydık arkadaş grubunda. mahalle maçlarından sonra paramız bir gazoza yeterdi. aynı şişeden beraber içerdik.

    birgün, beraber yarım kollu beyaz fanilalarımızı çıkarıp forma yapmaya karar verdik. keçeli kalemlerle forma numaraları yaptık. ben 4 numara, erol ise 8 numara. önümüze ise beko yazıp birde armaya benzetmeye çalıştığımız bir şekil çizmiştik. çıktık dışarı. havamız tavan yapmış. süt beyazı çoraplarımız diz kapaklarımıza kadar çekilmiş, bandaja sarılmış topumuzla beraber mahalle parkına gidiyoruz. o sene 90-91 sezonu. 25 yıl öncesi. ve şampiyon oluyoruz.

    erolum? diyorum. “ben rıza sen gökhandın” diyor. hanım mutfaktan elinde tepsiyle geliyor o ara ve beni ilk kez ağlarken görüyor. 1 saat kadar konuşuyoruz ve en kısa sürede buluşmak üzere birbirimize söz veriyoruz.

    beşiktaşlılık işte böye bir şey sanırım. 25 yıl sonrası, şampiyonluk düdüğünün hemen ardından çalan bir telefonla, hiç unutulmadığını bilmekti. güce güç katmak, formada ter olmak ve siyah beyaz için ölmekti.

    2015 - 2016 süper lig şampiyonu beşiktaş !

    limited edition : debe listesine 34.sıradan girmişiz. aynı zamanda yazımız ekşi şeylere de layık görülmüş. ilginiz için teşekkürler.

  • cenaze evi sahibi olarak bende yaptım bunu. o anda o kadar düşünemiyosun ki, sanki gelen herkesi doyurmak mutlu etmek zorundaymışsın gibi. yanına baklavasını falan da verdim. yine alır mısınız diye de sordum. sanki 2 saat önce babamı toprağa vermemiş gibi misafir ağırladım. kimse de kızım sen otur acını yaşa demedi. ayranın daha soğuğu var mı diyen oldu hatta.
    bende bişeylerle oyalanıp acıdan kaçtım herhalde, şimdi düşününce saçma geliyor ama o an beyin fonksiyonların çok düşük yüzdeyle çalışıyor.

  • sahilyolunun ibb'nin yetki alaninda oldugunu bilmeyenlerin kadikoy belediyesine sallamaya calistigi kale. kadir abinin boklarini kadikoy belediyesinin ustune atmaktan vazgecmek lazim.

  • ''istediğim yerde kutlarım'' diyen medeni trabzonlulara bak sen.
    sizin şehir merkezlerinizde fenerbahçe şampiyonluğu kutlanacak olsa silahlarla savunmaya geçmeyeceksiniz sanki.

    ''ufak bir engelleme bir faciaya dönüşür'' denmiş fakat, sadece oraya gelen trabzonlular için faciaya dönüşür.

    kırk yılda bir şampiyon oluyorsunuz, efendi gibi kutlayın işte. sırf inadına bağdat caddesinde kutlarsanız, çıkacak kavgaların akacak kanın da vebalini alırsınız.