hesabın var mı? giriş yap

  • zevk alınan ufak sapıklıklar kıvamında, hardest veya multiplayer modda düşmanı zar zor yenmeye ramak kala son köylü ile acaba ne tür şeyler yaparak toparlanmaya çalışıcak diye kendi haline bırakılan son köylüdür, özellikle bilgisayara karşı oynayıp saatlerce hile ile odun, altın toplayan bilgisayarın aciz bir şekilde neler yapabileceği izlenir. insan o son köylüyü izlemeye doyamaz , zavallım bir maden ocağı açar, bir odun keser, bir kuzu güder, uğraşır durur gariban..

  • güvendiğim ve çok sevdiğim ve kendine sözde feministim diyen birinden bile "ben bir çocuğum, öyle kalmak istiyorum ama erkekte bunu istemem/aramam, şunu bunu isterim" gibi bir cümle duyduktan sonra kafamda perçinleşmiş tanımdır. kadınlar kendini kandırmasın diyeceğim fakat solipsist zihinleri yüzünden kandırmaya devam edecekler. özet olarak, bayanlar(en azından çoğunuz) güce tapıyorsunuz. sizi kişiler değil, tavırlar ve durum etkiliyor. tavır ve durum değiştiğinde siz de değişiyorsunuz. kesin ve net.

    yıllar boyu red pill öğretilerini çürütmeye çalıştım. fark etmeden yararlandım da ve sonunda hep aynı batağa saplandım. ve genelde bu davranışı test ederken o kişiden üzülerek, acı içinde vazgeçtim. inanılmaz bir şey, dark triad'ı bıraktığım anda hep aynı şey oldu. yani o kadın, geçmiş toplumların ona öğrettiği kolay vazgeçme, çarpık tümevarım yönetimi ile geride bırakma tavrını seçti. güçlü erkek duruşunu yeniden sağladığımda ise bana tekrar bağlandılar.

    inatla da bu tavrı bırakmayı seçtim, yahu ben bunu istemiyorum ki. böyle onlarca kadın var zaten. karşımdaki neden düşerken, zayıf anımda yanımda olmuyor? sanki onca yaşanan şeyi komşu yaşıyormuş gibi, bir anda yok oluyorlar. ne yaşadığınızın hiç bir önemi olmuyor.

    üstte bahsettiğim birinde daha yakalar gibi oldum ama olmadı. o pek farkında bile değil, kendince sebepleri var. oysa bilmiyor ki bir çoğuna inanmasını sağlatan bile bendim. söylemeyi çok istedim, "öyle olma, fark et" ima ettim ama malesef... olamayacağını anladığım anda da beta konuma soktum kendimi. yani açıklama yaptım, özür diledim, onu validasyonuna yanıt verdim. kendi fark etmese de gerçek yüzüyle tanışarak bitsin istedim. yoksa eminim, net olarak terk etsem, sert konuşsam, hiçbirini kabullenmeyecek, o ilişki sünecek ve sürdürülebilir olacak. yalan bir sevginin içinde sürüklenip duracağız.

    her defasında manipülasyonu değil, gerçek sevgiye inanmayı çok istiyorum ve hep hayal kırıklığına uğruyorum. yine de vazgeçemeyeceğim. malesef bir kadının gerçek yüzünü görmek, onunla tanışmak çok zor, ya bunu göze alacaksınız ya da hipergamiye inanarak, herşeyi kabulleneceksiniz.

    haklı olmayı sevmiyorum... evet belki de istisnayı arıyorum.

  • şimdi efendim çok formüle girmeden şu meretin neler hesaplayabileceğini anlatayım size
    öncelikle eksponansiyel değişim nedir?
    bir şey sabit artarsa veya azalırsa buna eksponansiyel değişim denir.ne diyorsun sen ya? dediğini duyar gibiyim sakin ol geronimo aç sağ avcunu bak avcunun içinde 3 tane çizgi var onun en yukarısındaki varya hah o eksponansiyel artmadir şimdi sol elini aç bak yine en yukardaki çizgi eksponansiyel azalma ya da eksponansiyel bozunmadir.
    neyse geçelim hesabimiza bak nisan yıllık enflasyon oranı %17 ve sen şimdi aldığın domatesi 8 sene sonra ne kadara alırsın?
    t2=70/17=4.1 çıkar yani domatesin fiyatı her 4 yılda bir iki katına çıkar peki 8 yılın sonunda 4 katına çıkar hah diyelim ki az önce bakkaldan kilosu 2 liraya domates aldın hah o 8 sene sonra 8 lira olacak
    bir örnek daha vereyim: 1626 yılında amerika manhattan adasını kızılderililerden 24$'a almış.sürekli devam eden %4.4 lük sabit enflasyon oranı ile şimdi ne kadardır
    yine t2 mizi bir hesaplayalım t2=70/4.4=15.9=16 olsun bak adanın fiyatı her 16 yılda iki katına çıkıyormuş biz yılı 2016 diye hesaplayalım maksat kolaylık olsun 2016-1626=390 yil hemen katlanma sayısını bulalım 390/16=25 yani 2^25=33554432 hah bunu alalım 24$ la çarpalım 33554432*24=805.306.368$
    sen hala viyanada kalmışsın çık ordan çık

  • yuma treni'nin 1957 yapımını yeni izledim. 2007 yapımını da 2-3 kere izlemişimdir. şahsi oyum 2007 yapımınadır.

    2007 yılında çekilen film western film döneminin bitmesinden sonra çekilen ender iyi yapımlardan biridir. günümüz sinema tekniğine göre aksiyonu daha bol, draması daha fazladır. ayrıca vermek istediği mesaj da değişmiştir.

    amerika film sektörüne devletin tavsiyelerini 2007 tarihli filmde de görebiliriz. amerika'da yalnız yaşayanların çoğalması ve aile kavramının unutulmaya başlaması sonucunda özellikle 2000'lerden sonra ailenin önemini vurgulayan filmler ağırlık kazanmaya başlamıştır. ortalık yalnız yaşayan ve hiç yenilmeyen süper kahraman filmleriyle dolu. oysa gerçek hayat böyle değil. bir süper kahramanın yenildiği tek konu eş ve çocuklardan oluşan bir aile ortamıdır. öyleyse aile yüceltilmelidir.

    2007 yılındaki yapımda kanun kaçağı rolünü oynayan ben wade ( russell crowe) süper kahramandır. para, şan şöhret fazlasıyla vardır. hatta kanun adamları bile birer birer kendisinden kaçar. fakat o babasız ve annesiz büyümenin ve hayat şartlarının kendisini kötü adam olmaya itmesinin etkisiyle olsa gerek topal, looser, fakir bir aile babasına saygı duyar ve çetesini yok etmek pahasına olsa da bu sıradan adamı kahraman yapmaya çalışır. belki de kendi babasının da böyle biri olduğunu hayal eder.

    1957 yılı yapımında ise kanun ve adaletin üstünlüğü vurgulanmıştır. kanun kaçağı rolündeki glenn ford, kendisini trene bindirmeye çalışan fakir adama yardım etme sebebini kimseye borçlu kalmak istemem diye açıklar.

  • selam elçin,

    facebook'ta ya da benzeri sosyal medya araçlarında (twitter, wine, beer, vodka) tanımadığım insanlara mesaj atıp onları taciz ya da tahrik etmek, ailemden aldığım terbiyeye uyan şeyler değil. şu an buna sebep olduğun için utanmana sıkılmana gerek yok, eminim böylesi binlerce mesaj alıyorsundur her gün. pürüzsüz, kılsız sol bacağını sergilediğin o sarı elbiseli fotoğrafının bunda etkili olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.

    elçin seninle çok açık konuşacağım. izninle, elçin olmak istiyorum. hatta büyükelçin olayım. işgüzarlık etmiş olmazsam, maslahatgüzarın bile olabilirim. ilişkimizi katip düzeyine çekmeyelim de, gerisi hallolur.

    yakışıklı ve bilimsel düşüncenin önemini kavramış bir mühendisle tanışmak istersin diye düşünüyorum...

    selamlar
    mustafa (jeoloji müh.)

  • ibb'nin yerebatan sarnıcı giriş ücretlerinde yabancılara %73 zam yapması olayıdır.

    güncel fiyatlar ise:

    öğrenci - öğretmen: 20 tl
    yerli ziyaretçi: 50 tl
    yabancı ziyaretçi: 300 tl

    https://twitter.com/…ort/status/1617496123392004096

    edit: sevindirmiştir.
    edit2: arkadaslar bu mekanda ve diger mekanlarda uzun yillardir benzer uygulamalar oldugunu ben de biliyor. bu uygulamanin farki, zammi herkese yapmak yerine sadece yabancilara yansitmalari. be kafa utulediniz mk.

  • kim ne derse desin özgüven eksikliği yaşayan hocadır. kendine güvenen hoca öğrenciyi yoklama ile zorla dersine getirmez. üniversite dönemim boyunca yoklama konusunda sadece bir hocam inanılmaz rahat oldu ve işin komiği yoklama olmamasına rağmen en çok dolan sınıf ta onunki oldu. çünkü adam kendine güveniyordu, öyle güzel ve kolay yönden anlatıyordu ki ders öğrencinin kendi çalışmasıyla anlayabileceği bir ders olmasına rağmen herkes daha pratik yolunu öğrenmek için adamın sınıfına geliyordu.

    bir yandan da yoklama alan hocalarımı düşünüyorum, çok büyük bir çoğunluğu dersi anlatma konusunda başarısızdı ya da anlattıklarında öğrencinin kendi öğrenemeyeceği hiçbir şey yoktu. devamsızlık bahane ederek zorla getirttiği öğrencilerin de büyük bir kısmı o hocaları dinlemediler zaten, sınıfta beden olarak bulundular.

    yoklama alan hoca kendisinin kötü bir hoca olduğunun farkındadır, yoklama almıyorum dediği an öğrencilerin gelmeyeceğini de biliyordur. açıkçası zaten öğrenci hocanın yardımın olmadan öğrenebiliyorsa ne diye hocanın anlatışını dinlemeye zorlanılır anlamam. tam bir ego tatmini..

    ya da ders çok kolay bir derstir, hoca güzel anlatıyor olsa bile öğrenci onu dinlemeye gerek duymaz çünkü hemen hallolacak bir derstir. bu durumda da hocada derse karşı bir özgüven eksikliği oluşur.

    gerçekten iyi bir hoca olduğunu düşünen şahıs yoklama almaz. eğer öğrencisinin derse gelmesini çok istiyorsa ders esnasında onların kitaptan ulaşamayacağı bilgileri verir ki öğrenci gelmek durumunda kalsın. ama sırf yoklama koyup (genelde de %80 zorunluluk istiyorlar) öyle yan gelip oturmakla iyi bir hoca olmuyorlar.

    bu yoklama alma modasının sebebi derse gelmeyen öğrencilerin iyi bir notla geçmesidir. hoca kendinin iyi bir eğitim görevlisi olduğuna inanarak anlatır durur ve hiç dersine uğramayan biri aa alıp geçince sinirden kudurur. olay kısaca budur, bir çeşit öğrenciden intikam almadır. yoksa çok da umrundaydı öğrencinin kalıp kalmaması...

    son olarak belki öğrenci part-time çalışacak ama bu yoklama alan hocalar ona da engel oluyorlar. çok sinirliyim çok.

    *bu entry ilk haftaki ilk dersinde bugünkü hava koşullarında inatla yoklama alan hocanın siniriyle yazılmıştır.