hesabın var mı? giriş yap

  • babası ölen, yetim büyüyen, üvey evlat olan, tutuklanan, hapis yatan, sürgünlere gönderilen, işsiz kalan, böbreklerinden hastalanan, göğsünden vurulan, mesleğinden atılan, idama çarptırılan, karısından boşanan, karaciğeri iflas eden; ama her ne olursa olsun bizi kimselere ''uşak'' etmeyen bir adamın maaşıdır bu. fazlasıyla haktır. öyle bir helaldir ki ışıltısından önünü göremezsin.

  • konusanlarina çok entel ve bilimsel bir hava verir. atina'da kafasi kasketli (bayagi bizim bildigimiz çiftci kasketi) seyyar bir muz saticisi bana "penta, heksa" vs. diye para üstü sayarken "kim bilir ne biçim geometri biliyordur bu adam" diye geçmisti aklimdan.

  • tribünler tıklım tıklım. beşiktaş tribünü herkesçe bilinir. kimse oturarak maç izlemez. kuzey kale arkası tribündeyim. maç sıkıntılı. heyecandan kıpırdayamıyorum. yanımda bi kadın, küçük bi çocuk. anne-oğul maça gelmişler belli ki. kadın kısa boylu, çocuk kucağında ama sahayı göremiyor. ağlamaya başladı. o küçücük dudaklarının arasından şu sözler döküldü:

    -anne ben beşiktaş'ı göremiyorum hiç.

    aklıma kendi çocukluğum geldi. inönü tribünlerinin merdivenlerinde oturduğum, beşiktaşlı abilerin omuzlarında tezahürat yaptığım günler. o abilerin 'beyler yavaş olun, yavru kartallar var, önden geçsinler.' dedikleri günler...

    döndüm hemen kadına; 'abla sizin için de sorun değilse ben alabilirim çocuğu kucağıma. burdan saha daha net görünüyor.' dedim. kadın güldü, zahmet olmasın filan derken çocuk çoktan kucağıma gelmişti. bi görsen sözlük, ne kadar tatlıydı. boncuk gibi gözlerinde yaş var, beşiktaş için döktüğü gözyaşları.

    sahayı görüyordu artık. inanılmaz mutlu olmuştu. gözlerinde hala yaş vardı ama kahkaha atıyordu. gözyaşlarını sildim gözlerinden, 'adın ne yavru kartal?' diye sordum. bana da öyle sorarlardı. gözlerime dikti gözlerini, kocaman gülümsedi. 'kartal benim adım.' dedi. o kadar güçlü bi tonla söyledi ki adını, gerçek bi beşiktaşlıydı o, daha şimdiden aşkını hissediyordu siyahın ve beyazın. çok geçmeden almeida gol attı. sarıldık yavru kartalla. almeidaa! diye bağırdık. maç boyunca indirmedim kucağımdan. maç bittikten sonra ayrıldık güzel kartal'la.

    bizimkilerin gelmesini beklerken düşündüm neden beşiktaş diye. aslında çok basit. bu renklere gönül verdiğin zaman, öyle bi aşkla bağlanıyorsun ki, nedenler anlamını yitiyor. 5 yaşındaki çocuk bile gözyaşı döküyor uğruna, beşiktaş'ı göremiyorum diyerek ağlıyor. beşiktaşlı olmak tam olarak bu. en saf duygularınla, siyah ve beyaza bağlanmak...

    ve teşekkürler beşiktaş'ım. sen dün 5 yaşındaki bi çocuğun gözyaşlarını sildin. onun sevgisine, aşkına karşılık verdin. benim de yalnızlığımı sildin. iyi ki varsın beşiktaş!

  • başlangıç için 3 boyutlu bir nesneye bakarak değil de bir fotoğrafa bakarak çizmek kolaylık sağlayacaktırr. bunun ne kadar doğru bir tavsiye olacağı hakkında gerçekten bir fikrim yok ama böyle başlamak beni resme daha çok yakınlaştırmıştı.
    dokulu kağıt kullanırsanız daha hoş bir sonuç elde edersiniz, kağıt kalitesi çok göz ardı edilen bir şey olsa da oldukça önemli.
    çizdiğiniz çizgileri dağıtmak, tonlama yapmak vs için kesinlikle parmağınızı kullanmayın.
    farkettmeden terleyen elleriniz resminize mal olabilir.
    sıkıştırılmış kağıt kalemi -isminin böyle geçtiğinden emin değilim şu an ama özünde bu sonuçta- ihtiyacınız olan şey tam olarak. satın almak istemiyorsanız internette sizin nasıl yapabileceğinize dair birçok video var ve aynı zamanda kulak temizleme çubuğu da buna muadil olabilir.

  • şu an üyelerinden birine çok ihtiyaç duyduğum nesil.

    sigaram bitiyor, birinin sigara almaya gitmesi lazım.

    not: kadayıfım.

  • yine kendilerine yakışan bir açıklama yapmışlardır. yanlarındayız. asla pes etmeyeceğiz.

    "türkiye cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, terör örgütü kurmak veya yönetmek, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde görevlendirilenlerin görevlerini yapmalarına engel olma, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme."
    ne mutlu bizlere ki, isnat edilen bu suçlamalar içerisinde halkı gece - gündüz, çoluk - çocuk, genç - yaşlı demeden gaza boğmak yok !
    bir tenhada acımasızca, hunhar bir şekilde bir genci döverek öldürmek yok !
    "üç tane sıktım" yok !
    çatıdan adam atmak yok !
    ondördünde fırına "ekmek" almaya giden kara kaşlı bir fidanın onbeşinde, onaltı kilo toprağa verilmesi yok !
    hırsızlık, yolsuzluk yok !
    "bir eylemin ahlaki değerini eylemin sonucu değil, eylemin ardındaki niyet belirler."
    yukarda yer alanlar kimin niyetinin ne olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
    hayatın kendisini gerçeğe çok yakın kılmak gibi bir derdi yoktur, hayat gerçeğin ta kendisidir.
    16 aralık'ta deplasmana gidiyoruz;
    adalet için, hukuk için, vicdan için, ülkemizin yarınları için gidiyoruz.
    van'da üşüyen, soma'da ağlayan çocuklar için...
    sokak köpekleri için, yetimler için, yaşlılar için gidiyoruz.
    karadeniz'e dere olmak için gidiyoruz.
    bizi kanser eden bu hukuksuzluğa ilik bulmak için gidiyoruz.
    tribüne çıkmak bizim için bir davadır, beşiktaş davasıdır.
    gittiğimiz her yerde bu dava için haykırmaktan geri durmayız.
    16 aralık deplasmanında da o mahkeme kürsüleri bizim için insanlığın davasını haykıracağımız bir tribündür.
    bu süreçte bizlerden desteğini esirgemeyen herkese teşekkürü bir borç biliriz.
    asla pes etmeyeceğiz, haramilerin sofrasına diz çökmeyeceğiz.
    çarşı"

  • ev sahibi arap. üç hafta önce mesaj attı “her şey iki katına çıktı, ekonomi kötü, kirayı da artırıyorum. ya verin ya da çıkın” dedi. elimizde kontrat var. haklarımızı biliyoruz. isterseniz mahkemeye gidin çıkmıyoruz dedik. adam üç haftadır taciz ediyor. evde huzur kalmadı. gece gündüz arıyor mesaj atıyor, tehdit imalarında bulunuyor. yine de bir zorbaya boyun eğmeyeceğim. çıkmayacağım. yasal hakkım neyse kullanacağım. her şeye rağmen bu ülkede hak var hukuk var. kimse kirayı iki katına çıkaramaz. ama öyle zor ki bu süreç. keşke herkeste vicdan denen şey olsa, dini sadece namaz ve oruca indirgemese. her mesajı allah kuranla başlayıp sonunu tehditle bitirmese.

    edit: arkadaşlar hala zaman zaman mesaj atıp son durumu soranlar oluyor, bu sebeple buraya güncelleme yazacağım. biz kendi evimize taşındık! zaten kiradayken kendi evimizin teslimatını bekliyorduk, tüm bu olayların bu şekilde sonlanması tek güzel şey oldu. eski ev sahibi buraya ilk entry girdiğim dönem birkaç mesaj daha atmıştı. fakat biz çok kararlı durduk ve hatta ters bir mesaj attık sınırlarını aşma içerikli. o mesajdan sonra sustu ama yine de arada bir “evi satacağım, iki ay sonra satacağım, yarın satacağım vs” diye mesajlar yollamaya devam etti. o mesajlara cevap vermedik ve tabii ki de evi satmadı, sadece aklına düştükçe eski sevgili gibi yazdı iş olsun diye. biz taşınacağımızı haber verince de sevinçten havalara uçtu. böyle işte. sonuç olarak biz ev sahibi olayından kurtulduk.

    bundan iki üç yıl öncesine dek ev kredisi altında hayatımı sınırladığımı düşünür ve üzülürdüm. pişman olurdum böyle bir borca girdiğime çünkü arkadaşlarım arabalarını değiştirir, güzel güzel plansız tatillere çıkarken ben hesap yapardım. ama özellikle de bu yaşadığımız şeylerden sonra iyi ki diyorum. iyi ki zamanında cesaret edip bir ev almışız. herkesin önceliği tabii ki farklıdır ama demek ki benim için güzel bir araba veya hesapsız bir tatildense yaşadığım evde kafamın rahat olması daha önemliymiş.

    çok uzattım. bu süreçte abartısız yüz küsür mesaj almışımdır. belki daha fazla. herkes ya yardım etmeye çalıştı bilgisiyle ya da destek mesajı attı. hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. umarım hak eden ve iyi niyetli herkesin hikayesi mutlu biter.

  • adını öğrenene kadar "solsağlaklık" sallamasyonuyla ifade ettiğim, yapılan işlerde beynin her iki lobunun da yerine göre kullanılması şeklinde bir açıklaması olan özel durum.

    bu tarz insanların yeteneklerinin önemli bir niteliği de; bir işi yapmayı bir el ile öğrenmek diğeri ile de aynı yetenek seviyesinden devam ederek uygulayabilecek olmak anlamına gelmez. mesela her iki elle de çok yakın hızda ve düzgünlükte yazı yazabilirken, resim yapma yeteneği hangi elle başlanırsa o elle gider. diğer elle de aynı ustalıkla resim yapabilmek için önceki elle yapıldığı gibi en baştan pratik yapmak gerekir. burada gerçekten enteresan olan durum; her iki elle de eşit yetenekte resim yapabilir seviyede olunsa bile yine de resimleri iki farklı ressam yapmış gibi yapılan resimlerdeki teknik ve çizgiler farklı olacaktır. bu durumda ambidextrous kişilerin şizofreniye yakalanma riski taşıması da mantıklı oluyor. aslında sol ve ya sağ elde yazılan yazı karakteri için de aynı şey geçerlidir. ancak genelde ambidextrous insanlar farkında olmadan da olsa diğer elleriyle başladıklarında da kendi yazılarını taklit etme eğilimine girmelerinden dolayı genellikle iki elin yazı karakterleri benzerlik gösterir.

    bu bir elle kazanılan yeteneğin diğer ele aktarılamaması sorunsalının avantajlı olduğu durumlar da vardır. mesela masa tenisinde her iki elle de ustalaşma durumunuzda bu yeteneğinizden bihaber tecrübeli bir rakibiniz tekniğinizi çözüp karşı teknik geliştirmeye başladığı anda diğer elle oynamaya geçerek afallamasını sağlayabilirsiniz. pek çok spor dalında feci avantajlı bir durumdur. bazen de her iki eli kullanmaya o kadar çok alışırsınız ki sol elinizle alışmış olduğunuz işlere unutup sağ elinizle girişebilirsiniz. mesela benim sol elimle kendi çapımda ustalık kazandığım masa tenisini bir süre oynamadıktan sonra sağ elimle oynamaya başlayıp "nooluyo lan bana? şahane oynuyodum, nasıl bu kadar unutmuş olabilirim?" şeklinde düşünüp üç set boyunca da jetonun düşmemesi gibi bir vaka da başımdan geçmiştir. (bkz: yapılmış en aptalca dalgınlık)

    ayrıca karizmasından da yenmez. millet bi halt sanır. "aaa sen solak mısıııaan?" tarzı atakları en coolundan bir bakış atıp kalemi sağa geçirip istifi bozmadan yazıya devam ederek savuşturmakla birlikte hayranlık hayratı haline gelme hıyarlığını da zilyon kere yapsam yine bıkmam.
    ve ayrıca;
    (bkz: roland deschain)
    (bkz: silahşor)