hesabın var mı? giriş yap

  • birisi lv cüzdan yazmış. lc waikiki sandım bi an. google'layıp anladım sonra.

    bu da benim fakirlik gösteren detayım olsun :(

  • --- spoiler ---
    temel prensibi nedir?
    --- spoiler ---
    çok basit şekilde prensiplerini anlatmaya çalışacağım. mikrodalga fırın yaklaşık 2,5 ghz frekansta çalışan bir alettir. yani saniyede 2,500,000,000 defa titreşen bir ışığa sahiptir, bu dalganın yaklaşık uzunluğu 12 cm'dir. bu arada frekans ile ilgili temel bilgiler ve insanla etkileşimi üstüne ayrıntılı bilgi için:
    (bkz: frekans/@karanlikruya)

    bu frekans özel bir değerdir ve su, yağ, şeker gibi yalıtkan moleküller tarafından soğurulur. yani mikrodalga ışın bu moleküllerle etkileşime geçetiğinde rezonansa girer. bu titreşim sonunda sürtünmeyle ısı açığa çıkar ve yemeğiniz ısınır.

    --- spoiler ---
    biraz daha detaylı bilgi verelim
    --- spoiler ---
    siz cihazı çalıştırdığınız zaman yüksek voltaj fırın içindeki magnetron'u hareketi geçirerek mikrodalga frekanslarına çevirir. uluşan ışıma, dalga klavuzları yardımıyla hazneye gönderilir. bildiğiniz gibi fırın içinde dönen bir tabla vardır, bunun amacı daha fazla mikrodalga ışından yararlanmaktır. mikrodalganın yansıma ihtimali olan yerlere metal yansıtıcılar koyulur ve yemeğe isabet etmeyenler yansıyarak tekrardan yemeğe ulaştırılır.

    su, şeker, yağ gibi moleküller temelde yalıtkandır ve moleküllerine atomik olarak baktığımızda + ve - kutuplar görürüz, böyle bir yapıyı elektromanyetik bir alana koyduğumuzda kutuplar birbirinden ayrışacaktır ki buna polarizasyon diyoruz. yani bir taraf +, diğer taraf - olacaktır. eğer bunu saniyede 2,500,000,000 defa titreşen dalgalar ile sağlarsanız, haliyle bütün moleküller 1 saniye içinde devamlı yer değiştirmeye çalışır. sonuç olarak sürtünme sebebiyle yemeğiniz ısınır.

    --- spoiler ---
    yemek nasıl ısıtılır?
    --- spoiler ---
    mikrodalga fırınlarda genelde minimum'dan maksimuma değişen ayarlar olur, siz bu ayarları arttırdığınızda uygulanan elektromanyetik dalganın sıklığını arttırmış olursunuz. örneğin düşük modda 1 dakikada 2 defa 2,5ghz verirken, yüksek modda 60 defa verirsiniz yani kesintisiz olarak döngü tekrarlanır. (değerleri anlaşılması için verdim, gerçek değerler değildir.).

    mikrodalga yemeğin içindeki molekülleri ısıttığı için genelde içi sıcak, dışı pişmemiş olabilir, oysa ki normal bir fırında ısı kondüksiyon yardımıyla yemeğe ulaşır, bu sebeple dıştan içe doğru pişme gerçekleşir.

    yalnız bir şeye dikkat: mikrodalganın bulunduğu frekans, x-ışınları gibi yüksek sızma özelliğine sahip değildir, çünkü dalga boyu çok büyüktür. bu sebeple ancak belli bir derinliğe sızabilir. yani çok derin tabakalarda yemek ısıtmak zordur. bu arada
    (bkz: morötesi/@karanlikruya)

    ilgili frekans suyu hedef aldığı için yemeğinizden yüksek oranda su buharlaşacağını da unutmamanız gerekir ve tabii ki ilgili molekülün ısı kapasitesine göre yemeğinizin ısınma hızı değişecektir. yüksek spesifik ısı kapasitesine sahip yemek haliyle daha zor ısınacaktır. örneğin: çorba ısıtmak, et ısıtmaktan daha fazla zaman alır. hatta şöyle ilginç bir çalışma yapıp, bazı moleküllerin spesifik ısı kapasitesi değerlerini bulmuşlarreferans.

    --- spoiler ---
    neden mikrodalga fırın için metaller parlar?
    --- spoiler ---
    metaller temel olarak iletkendir ve yalıtkanlardan farklı olarak serbest hareket edebilen elektronlara sahiptirler. mikrodalga geldiğinde üstte anlatıldığı gibi moleküllerde polarizasyon yaratamaz, sadece serbest elektronlarla etkileşime geçer ve belli bölgelerde biriktirir. geri kalan dalga ise metal üstünen yansır ve yine geri döner. bir süre bu ışının etkisinde kalan metalde elektronlar özellikle ince-keskin uçlarda toplanır ve aniden fırına ait metal hedefe atlama yapabilir. buna "ark" diyoruz ve "parlama" olarak görüyoruz. yüksek enerji taşıyan bu atlama da fırına zarar verir.

    kaynaklar:
    https://www.explainthatstuff.com/…crowaveovens.html
    http://tera.yonsei.ac.kr/…t/microwaveoven_team1.pdf
    https://theappliancesreviews.com/…rating-principle/
    https://www.thekitchn.com/…-in-the-microwave-226064

  • bir buçuk yıldır jr backend developer olarak çalışıyorum. çalıştığım firma temmuzda enflasyon zammı da yapmadı. linkedın üzerinde başvuru yaptığım yurdışından tr ye ofis açan bir şirkette mülakata girdim ve mülakatı başarılı olarak geçtim. bana doğrudan maaşımın 2 katını teklif ettiler. bütün yan haklarımı da koruyacaklar. burada yaptığım işin birebir aynısı hiç bir değişiklik yok. sadece ingilizce şartı var extra olarak. bayramdan önce istifamı verdim. arife günü şuan çalışmakta olduğum şirket bana aynı maaşı teklif etti kalayım diye. sırf bunu yapabilecekken sesim çıkmamış diye zam yapmamışlar resmen. şimdi itimad edip kalmamı bekliyorlar. türkiye de zihniyet budur. kriz sadece kurdan kaynaklı ve yazılımcılara özgü değil, çürümüş bu zihniyetin hakim olmasından kaynaklanıyor. bu zihniyet ile memleketin neresinde çalışırsanız çalışın hep ensenizde bir soluk gibi hissedeceksiniz. çalışan olarak değer görmeyeceksiniz. kendinizi kurtarmaya bakın şirketler insanı bozuk paradan daha kolay harcıyor çünkü...

  • benim babama 14 yasinda tren carpmis, uzerinden gecerken iki bacagini da koparmis, yanindaki en yakin arkadasi oracikta vefat etmis. annem ile evlendiginde 31, ben dogdugumda 32 yasindaydi. babam memurdu, acik goruslu, okumayi seven ve nazik bir adamdi. annemle birbirlerini cok severlerdi, ikisi de birbirine hic kiyamaz, birbirlerinin isteklerini yerine getirmek icin yarisirlardi. beni cok seven ve bunu soylemekten cekinmeyen bir babaydi. etrafimda gordugum ailelerin cogundan daha iyi bir yasantimiz oldu. tabii ki hersey her zaman olumlu degildi. babamla bisiklete hic binemedim ornegin, kendi de doyasiya binememis. bazen bana bisiklete binmeyi cok ozledigini, istedigi kadar yuzemedigini anlatirdi. ama en kotusu diger insanlardi. mesela annem evlenirken komsulari alay etmis babamin yuruyusuyle, ben tum cocukluk yillarimda akran zorbaligina maruz kaldim. babamin neden oyle yurudugu ile ilgili bitmek bilmeyen sorular, sakalar vs. bu yuzden elalem ne der bizim evde hic onemli bir konu olmadi. cunku daha biz hicbir sey yapmadan elalem zaten konusuyordu. doyasiya gezdik, eglendik, babam bana hep en yakin arkadasiymisim gibi davrandi. bildiklerimin cogunu ondan ogrendim. ozetle engelli biri ile evlenmek kotu birsey degil, insanlar cahil, egitimsiz ve mankafa. eger secim sansimiz olsaydi annem de ben de yine ayni hayati secerdik.

  • tebrik ettiğim manşettir. iktidar da belediye de sidik yarıştırmaktan çalışmaya fırsat bulamadı, iki tarafın trolleri birbirine bok atmaktan "yahu bu şehre şu an ne oluyor" diye sormadı. yolları tıkandı, insanları mahsur kaldı, havaalanının çatısı yıkıldı biz ise bütün akşam balıkçı konuştuk. iki taraf da işin şovundan özüne inemedi. bir tanesi isviçreye tatile gitti, bir tanesi kar durduktan sonra özel uçakla şehre inip şov yaptı. günün en adil başlığını sözcü atmış valla. helal olsun. yöneticilerimiz sınıfta kalmıştır, bütün bir gece milyonlara cehennem olmuştur. başlık altına her iki tarafın trolleri damlamadan yazalım şunu.

  • oturdukları yerden kasıt nedir? ayağa kalkıp bütün gün elimizde bilgisayar yürüyelim mi napalım amk ya?

  • ezik ingilizlerin futbolun ilk çıktığı anlarda sömürgelerinden biriyle maç yaparken uydurmuş olduklarını düşündüğüm futbol kuralı.

    hintli:
    - goooooool
    ingiliz:
    - hooop şişt sakin ol bakalım ofsayt var orda gol sayılmaz
    hintli:
    - aaaa niye ki?
    ingiliz:
    - sizin golünüzün sayılması için önünüzde en az bir tane ingiliz defansı olması lazım.
    hintli:
    - oha
    ingiliz:
    - öyle; ayrıca maçlar artık 100 dakka değil 90 dakkadır. ahanda bitmiş ehi ehi ehi kazandık.