hesabın var mı? giriş yap

  • o zamanlar rusyada emekli maaşları 150 dolarmış derlerdi insanlar nasıl geçiniyor diye hayret ederdim.
    artık etmiyorum...

  • 1997 yılında dünyayı çoğaltımsal klonlama ile tanıştırdı. o bir klondu, çünkü o ve annesi aynı çekirdek dna’yı paylaşıyorlardı. diğer bir ifadeyle, hücreleri aynı genetik maddeyi taşıyordu. farklı nesillerde büyütülen tek yumurta ikizleri gibiydiler.
    vücudunun belli bir göreve hizmet eden bir parçasından alınan bir hücrenin tümüyle yeni bir organizma yaratmak için kullanılabileceğini bilim camiası dolly ile öğrendi, daha önce neredeyse tüm bilim insanları, bir hücrenin belirli bir görev edindikten sonra ancak aynı göreve hizmet eden hücreler üretebileceğine inanıyorlardı; bir kalp hücresi sadece kalp hücreleri, bir karaciğer hücresi sadece karaciğer hücresi yapabilir gibi...
    caanım dolly, genel olarak normal görünmesine rağmen, akciğer kanseri ve felç getiren romatizmanın neden olduğu acılardan sonra ötenazi ile hayatına son verildi.
    burada şöyle bir şey var, klonlamanın başarı oranı gerçekten düşük olduğu için -%1’den daha küçük- dolly’nin yaşaması mucize sayılabilir. 11-12 yıl yaşayabilen bir canlı normalde, dolly’nin hayatına kaç yaşındayken son verildi bilmiyorum ama sebepsiz seviyorum kendisini. mentos koyununu filan çağrıştıyor bana, şimdi görsellere baktım, bayağı da normal bişey aslında, ne bileyim, ben bazen hiç bilemiyorum

  • müzikal olmayan film. bir filmde bolca müzik var diye müzikal oluyorsa tüm arabesk yeşilçam filmleri müzikaldir. bir filmin müzikal olması için müziklerin olay örgüsüyle ilişkili olması gerekir. sahnede nostaljik şarkıları taklit ederek olmaz. (örnek müzikal: chicago, sefiller, muhteşem showman vs.)

    filmde ata demirer’in bir kaç işinde sıkça başvurduğu temel unsurları yine kullandığını görüyoruz. sahil kasabası, şive, bol müzik. bu durumla ilgili ‘’ata kendini tekrarlayıp duruyor’’ eleştirileri görüyorum. ata demirer aslında oldu olası yöre mizahından beslenen, bunu satmaya çalışan biri değildi. eyvah eyvah öncesi osmanlı cumhuriyeti var. sonra arada berlin kaplanı, niyazi dörtnala gibi başka işler var... bunlar olmamış filmlerdi tabi. nihayet hikaye anlatmaya en iyi bildiği şeyden, kendinden yola çıkarak devam etmeye karar verdiğini düşünüyorum. güzel bir müzikal yeteneği ve hem alaylı hem akademik geçmişi var. taklitte çok başarılı. trakya ege kültürüne de hakim, daha doğrusu çok seviyor besbelli. bütün bunları harmanlayıp benzer hikayeler anlatmasında benim için sakınca yok.

    filme gelirsek: muhtemelen anlattığı coğrafyadan olan, arabesk fantezi taverna seven insanlar için çok daha keyifli bir iş olmuştur. kendi adıma kültürel bağ kuramadığımdan, bu müziklerin de dinleyicisi olmadığımdan 3 defa mola verip ancak bitirebildim. olay örgüsüne bir artı eksisi olmadığından ve o şarkıları da 80’li bir bebe olarak bildiğim halde sevmediğimden şarkı söylenen kısımları atladım. ayrıca bülent ersoy’lu kısımları da atladım. hem bülent’in türk sanat müziğini korkunç nağmelerle adeta yırtınarak söyleyerek arabeskleştirmesinden hem de onu taklit edebilecek tek kişinin yine ata demirer olduğunu düşünmemden mütevellit direk ileri sardım.

    kendi filmlerindeki alışıldık finallerden yapmamasına sevindim. sanki ata demirer’in de ‘’hep aynı şeyleri tekrar ediyor’’ eleştirilerini öngördüğünü, her ne kadar belli bir tarz ve şema oturtmuş olsa da o alanda bile bazı farklılıklar yapmaya çalıştığını, bunun sadece izleyici için değil kendisi içinde böyle olmasını istediğini düşündüm.

    olmamışlıklar: ata demirer cast konusunda aslında iyidir. bu filmde de herkes yerli yerinde. tek sorun melek baykal. yıllar önceki cennet mahallesi tiplemesinin aynısı. filmi izlerken her an bir yerden alişan veya öteki manken çıkacak diye gerilmekten dikkatimi toplayamadım. buna gerek yok. yani buna ihtiyacın yok. daha önce kullanılmış bir karakteri getirip oraya temcit pilavı gibi yerleştirmek, hele ki çağrıştırdığı diğer karakterler açısından anlamsız. koy oraya 60’ında botokssuz, önceki rolleri üstüne yapışmamış birini. mis.

    diğer sorun dönem filmi olarak şu 80’ler ve yeşilçam garabetinden medet. anlatılan hiçbir şey güncel değil. zaten dönem filminde de güncellik beklemeyiz. ama bir bağ bağlantı ararız. bu filmi 45 yaş üstü türk izleyiciye yaptıysan başka. ancak genel izleyici için yüzde 80 anlaşılmaz bir film. kayıt yapmak, albüm çıkarmak, taverna müzik, gazino patronuna bel bağlamak... bunlar 30 yaş altı insanların kavramsal veya duygusal bağ kurabileceği işler değil. bunun yapıldığı en doğru zaman işi neredesin firuze’ydi. son vagondu o. çünkü biz bile o zamanlar 20’lerdeydik. herkes anladı o filmi. ancak şimdiki hedef kitlene bunlarla empati kurduramazsın. bir kızın annesi öyle istiyor diye kendinden 30 yaş büyük gazinocuyla evlenme ihtimalini anlatamazsın. inanmaz yani izleyici.

    hali pür melal:
    iş fena değil, abartacak bir şey yok. yapılanlara, niyete bakınca yeşilçam 80’ler falan nostaljik filmler arifv216 veya erşan kuneri bunun yanında geçemez. çünkü bu adam bir kere naif. ata demirer’de o var. samimiyetini izleyiciye geçirebilen biri. yaptığı farklı bir şey yok ama bir şekilde izletiyor, sevdiriyor. insan onun filmlerini yarıda bırakmak istemiyor veya hakkında acımasızca eleştiri yapma noktasına gelinemiyor. sanki kalbi kırılacakmış gibi bir duyguya sokuyor insanı. öyle hassas duygusal bir enerjisi var.

    imdb puanım: 6,5/10

  • ismailağa cemaati'ne binali yıldırım tarafından yapılmış olup, basının çok sonraları haberdar olduğu ziyaretten sonra yapılan açıklama.

    "fethullah gülen hocaefendi diyeceksiniz" diye kıçını yırtan bir adet meymenetsiz tarafından yapılmıştır.

  • (yıllar evvelinde, saçlara geçici rasta yapılmış, bakkaldan birşey alınmış, çıkılacak...)

    - annene temizlikte yardım ediyorsun herhalde?
    - nasi abi annamadım?
    - saçlarını süpürge etmişsin de aahhaha!
    - ehe...
    - ahahahahah!!!