hesabın var mı? giriş yap

  • h: dr. house
    a: allison cameron

    a: beni neden işe aldın?
    h: çok güzel olduğun için.
    a: beni tavlamak için mi işe aldın?
    h: buna şaşırdığına inanamıyorum. ayrıca öyle demedim. seni güzel göründüğün için işe aldım. lobide duran bir sanat eseri gibi.
    a: sınıfımın en iyilerindendim.
    h: ama en iyisi değildin. neden bu kadar üzüldün? genetik zeka yerine genetik güzellik sayesinde işe alınmana mı?
    a: bulunduğum yere gelmek için çok çalıştım.
    h: çalışmana gerek yoktu. insanlar en az çabayla en yüksek kazancı sağlayacakları yolları seçerler. doğanın kanunudur. sen bunu reddettin. seni bu yüzden işe aldım. zengin bi adamla evlenebilir, modellik yapabilirdin. sadece görünmen insanların sana bir sürü şey vermesi için yeterli olurdu. ama sen böyle yapmadın. kıçını yırttın.

    (bkz: house m.d.)

  • artık olması gerekendir. makas atma sebebiyle yapılan kazaların haddi hesabı yok. para cezası caydırıcı değil. makas atan aracın plakasından sürücüsüne gidilip, hapis cezası verilmelidir. bu işin çocuk oyuncağı olmaktan çıkması gerekiyor.

  • tam karşımda oturuyor şu an.

    aramızda bir haftadır evin orta sahasını parselleyen bilmem kaç bin parçalık bir yapboz var. "la palette bistro" diye küçük bir lokanta manzaralı. bitiremedik. her gün usul usul ekledi parçaları, sabırla. küçük karton parçalarını sanki sever gibi birbirine ekledi. ama bitiremedik. yapbozun kalan son parçası eksik çıktı. üzüntüden öyle bıraktı olduğu yerde, toplamadı. "sevmek", salonun orta yerinde terk edilmiş boş bir "dükkan"ın arkasında duruyor şu an.

    elinde bir kitap var, "marifetler". onu okuyor. kitap okumasına o kadar alışığım ki. insanlar sevdiğine çiçek alır, ben yeni kitap kokusu hediye ediyorum ona. öyle bir gülüyor seviniyor ki. şu an elindeki kitabı okurken mesela, hayata dair bütün soru işaretleri siliniyor aklımdan. ona bakıyorum: huzurlu. sadece, geçen trenlerin sesine dönüp bakıyor arada bir, çocuklar gibi.

    "koltuğun altında yapbozun o son parçasını bulamayınca dönüp bana baktığın yüz ifadeni özlüyorum."

    tam bu cümleyi yazmayı bitirirken kalktı geldi yanıma: "ne yapıyorsun?". iş maillerimi açıp, gereksiz bir şeyler gösterdim. yaptığım işin belki de en güzel yanı bu; meraklısı olmayanın ilgisini dağıtacak sayısız malzemem var. hafif geri çekildi, defansta derinliğin kaybolduğu bu andan faydalanıp "belim ağrıyor" bahanesiyle yönümü değiştirdim, rahat yazabilmek için. sırf sana çaktırmadan, gönül rahatlığı ile şu yazıyı bitirebilmek için:

    aramızda sadece bitmemiş bir yapboz kadar mesafe varken bile yine anladım.

    seni her an özlüyorum ve seviyorum.

  • birisi ikinci el araç diğeri 0 kilometre araç . böyle bir örnek vermek yakışmamış.

  • ertem: rasim seyircimiz demiş ki "rasim öyle esnedi ki, o esneyince cama baktım. camdan bir şey geldi sanıp korktum."
    rasim: öyle miiiii? (telefonunu kurcalıyor, ertem'in ne dediğini duymuyor bile)
    ertem: evet öyle yazmış.
    rasim: saağ olsunlaaar. (hiç anlamadı, dinlemedi bile...)

  • genellikle bir sendrom hakkında konuştuğumuzda; bilinen, klinik bir bakış açısıyla tanımlanmış ve sağlık sorunları içeren bir dizi semptom ve belirtiden bahsederiz. huckleberry finn sendromu, disfonksiyon gösteren, ancak kesin olarak bir bozukluk olarak tanımlanmayan semptomlardan bir tanesidir.

    huckleberry finn sendromu, mark twain'in romanlarında yarattığı bir karakteri ifade eder. amerikalı usta yazarın birçok eserinde görünse de, karakteri ve sorunları açıkça huckleberry finn'in maceraları kitabında gösterilmiştir.

    bu sendromun ne olduğunu açıklamadan önce, huckleberry finn sendromunun daha çok popüler psikolojinin inşası olduğuna dikkat etmek önemlidir. gerçekten de sendrom, tıp literatüründe psikolojik veya psikiyatrik bir sorun olarak gösterilmemiştir. bununla birlikte, bazı kişiliklerin ilginç bir tanımını yapmamızı sağlar.

    huckleberry finn kimdir?

    not: bu kısımda bahsi geçen kitaplar ile ilgili spoilerlar bulunmaktadır. kitapları okumamış olup kitapların heyecanını azaltmak istemeyenler hem bu kısmı hem de entry'yi okumayabilir.

    mark twain'in yarattığı en ünlü hikaye karakteri tom sawyer'dır. gerçekten de, sayısız sorunlu durumdan geçmiş olan cesur, yaramaz ve uyanık bir çocuktur. en iyi arkadaşlarından biri de huckleberry finn'dir.

    huckleberry finn'i karakterize eden şey, sorumluluklarını anlamamasıdır. nitekim okulu kaçırır ve taahhütlerini önemsemez. ek olarak, tom sawyer'ın maceralarını desteklemek için görünmesine rağmen o kadar çok dikkat çeker ki twain, yalnızca huckleberry finn'e adanmış bir roman yapmaya karar verir.

    işte o zaman bu çocuğun kişiliği tam olarak okuyucuya gösterilir. davranışları, tom sawyer'ınkiyle keskin bir tezat oluştururdu. gerçekten de huck, tom'un aksine terk edilmiş bir çocuktu ve teyzesiyle yaşardı.

    sonrasında ise babası onu kaçırır ve esir eder. huck, kaçmayı başarır ve jim adında kaçak bir köle de ona yardım eder. her ikisi de cesur tom sawyer tarafından kurtarılıncaya kadar tehlikeli ve heyecan verici maceralar yaşar. takdir edileceği gibi, tüm bunlar huckleberry finn sendromu denen sendroma yol açan psikolojik bir imajı yapılandırır.

    huckleberry finn sendromunun temel özellikleri

    huckleberry finn sendromunda bulunan bu iki temel özellik:

    1) varoluşsal boşluk: hayata anlam katan bir şeyin eksik olduğu hissidir. aslında sürekli bir tatminsizlik ve kalıcı bir boşluk hissi gibi yaşarlar. bu görüntü depresyon denen şeye çok yakındır.

    2) sonsuz arayış: aynı isimdeki karakter gibi, huckleberry finn sendromunda da nihayetinde bu boşluk hissini dolduran bir şey için sonsuz bir arayış vardır. tamamlanmış hissetmek için bir gerçeklik bulmanın derin arzusu...

    görüldüğü gibi huckleberry finn gibi davrananların görünüşte umursamaz tavrının arkasında huzur bulamayan bir huzursuzluk vardır. onları, orada burada huzuru aramaya, anlamlar bulmaya yönelten bir anlam eksikliğidir.

    huckleberry finn sendromunun diğer özellikleri

    temel özelliklere ek olarak, huckleberry finn sendromunu tanımlayan başka özellikler de vardır. bunlar:

    -farklı durumlara uyum sağlamayı nispeten kolay bulurlar, ancak temelde hiç kimseyle rahat hissetmezler.

    -sorumluluktan kaçarlar. bunun nedeni, güçlü köklere sahip olmadıkları için kök salma fikrini reddetmeleridir.

    -mutsuz bir çocuklukları ve çok yıkıcı bir baba figürü vardı.

    -etkilenen çocukların benlik saygısı çok düşüktür. kendilerine olumlu bakmazlar. bu yüzden depresyona meyillidirler.

    -sürekli olarak arkadaşlarını, partnerlerini, işlerini değiştirirler… hayatlarına istikrar koymada sorun yaşarlar.

    sonuç olarak huckleberry finn sendromu, klinik olarak tanımlanmamış fakat mark twain'in meşhur karakteri üzerinden oluşturulmuş psikolojik bir kişilik imajıdır.

    kaynaklar: medical-dictionary.thefreedictionary.com ve en.psychologyinstructor.com websiteleri.

  • dengesiz davranın. bi "eşşek kadarsın bunu akıl edemiyo musun" diyin bi "el kadar sıpa bana laf öğretiyo".
    kardeşler arasında ayrım yapın. köfteyi diğerine ayırın misal. ve kız olanı erkeğin ayak işçisi yapın. erkek hep çocuk, beceremez olsun. kız da "koskoca kızsın öyle oturma!".
    gereksiz panikleriniz olsun. okuldan yarım saat geç gelirse karakola başvurun.
    onun önceliklerini önemsemeyin. evde koltuk yokken/ fabrikada makina yokken 23 nisan kostümü de ne allaşkına?
    babasını/ annesini ona kötüleyin. e insan çocuğuyla da dertleşemeyecekse artık...
    eşinizi karşınıza alıp onun yanında kana kana kavga edin. hayatla yüzleşsin.
    yaptığı yaratıcı çalışmaları, ödevleri ucuzlaştırın. onu bıraksın da matematik çalışsın sıpa!
    en önemli madde; sizin önceliklerinizi yaşamasında diretin. siz oku! dediğinizde okusun. çalış! dediğinizde çalışsın. evlen diyin evlensin. evlenmesi gerekirken hala okuması şüphesiz ki bize aykırıdır.