hesabın var mı? giriş yap

  • benim bulduğum bir test yöntemi. herhangi bir yerleşim alanının medeni olup olmadığını öğrenmek istiyorsak, oradaki sokak kedilerine bakıyoruz.

    eğer kediler sizden kaçmıyorsa oranın insanı medenidir.

  • sizinle gurur duyuyoruz komutanım

    iyi ki varsınız!

    avcılar kız imam hatip lisesinde düzenlenen çanakkale zaferini anma töreninde dua ederken atatürk'ü anmayan öğretmen'e tepki gösterip töreni terk eden albay önder irevül'e idari tahkikat açıldı.

  • gezegene çarpan devasa boyutlardaki bir göktaşıdır.*

    meksika'nın yucatan yarımadasına çarpan bu göktaşı yaklaşık 10 km çapındaydı. yani everest dağı'ndan biraz daha büyüktü. dünya'nın kabuğuna çarptığında tepesi bugün uçakların uçtuğu seviyedeydi. yaklaşık 108 bin km hızla (uçaklardan 100 kat daha hızlı) gezegene çarptığında en az 100 trilyon ton tnt'nin kuvvetiyle vurdu. böyle bir çarpışma 1 milyar civarı nükleer bombanın enerjisine denktir. göktaşı, kabuğu 40 km kadar yararak mantoya girdi ve 180 km çapında devasa bir krater yarattı.*

    bu göktaşı tıpkı halley kuyruklu yıldızı gibi çarpmadan günler önce gökyüzünde gittikçe büyüyen ışıltılı bir küre gibi görülebilirdi. çarptığı gün gökyüzünde ikinci bir güneş gibi kocaman görünürdü. dünya atmosferine ilk çarptığında önündeki havayı şiddetle sıkıştırıp bir ışık parlaması yarattı. güneşin 4-5 katı sıcaklığına ulaşıp alev aldı. kabuğa çarptığında ikinci bir ışık parlaması yarattı. bu parlama hayvanların retinalarını yakacak düzeydeydi. ses ışıktan daha yavaş olduğundan çarpmanın sesi dünyanın diğer bölgelerine saatler sonra ulaştı. göktaşı dünya'yı vurduğunda ortaya çıkan enerji yeryüzünün tramplen gibi sallanmasına yol açan korkunç bir şok dalgası yarattı. dünyanın hemen her bölgesinde devasa büyüklükte (en az 10 şiddetinde) depremler, sarsıntılar meydana geldi. öyle ki ilk şok dalgalarında çarpma bölgesine yakın coğrafyalardaki hayvanların (devasa dinozorların bile) metrelerce yukarı yükselip ardından yere düşüp öldükleri, yaralandıkları varsayılır. depremler atlas okyanusu'nda empire state binası yüksekliğinde (400 m) dev dalgalar, tsunamiler oluşturdu. hint yanardağları depremler yüzünden daha da aktifleşti. bu yanardağlar devam eden binlerce yıl boyunca püskürüp durarak atmosferi zehirledi.

    göktaşının çarptığı yüzlerce km'lik yerden gökyüzüne toz, toprak ve kayalar fırladı. bunlardan bazıları atmosferi aşıp uzaya saçıldı. kaçış hızına ulaşamayanlar yeryüzüne korkunç bir sıcaklık ve hızla geri döndü. yağmur gibi düşen bu küçük cam ve kaya öbekleri binlerce km ötedeki (orta ve kuzey amerika'daki) hayvanların derilerini yaktı. bu kayalar yere düşerken ısılarını atmosfere aktardılar ve tüm dünyada sıcaklıklar aniden korkunç düzeylere ulaştı. ormanlar kendiliğinden alev aldı. hayvanların birçoğu bu orman yangınlarında yandı. gökyüzü bir iki saat içinde önce radyoaktif kırmızıya döndü, ardından yangınlardan gelen isle karardı. olan bitenler yüzünden hava akımları alt üst oldu. saatte 1000 km ye yakın hızla esen, kulakları sağır eden kasırgalar meydana geldi. ilk iki ışık parlaması ile birlikte meydana gelip sonra ulaşan ses patlamaları hayvanların kulak zarlarını yırttı.

    dinozorların belki de çoğunluğu bu çarpma gününde öldü. geriye kalanlar atmosferde asılı kalan is ve yıllar süren güneşsiz karanlık hava yüzünden oluşan soğuğa, nükleer kışa maruz kaldı. karanlık yüzünden fotosentez yapamayan bitkiler, ağaçlar yok oldu. besin zinciri domino etkisiyle çöktü. o korkunç çarpma gününü atlatan dinozorların çoğu da devam eden yıllarda yok oldu...

    bütün bu olanlar steve brusatte'in dinozorların yükselişi ve çöküşü adlı kitabında daha etkileyici, detaylı bir anlatımla okunabilir.

  • başlığı ilk gördüğümde;

    mercedes-benz, bmw, vw, audi, opel, porsche, man 'dan daha iyi araçlar üretildiğini, dış ticaret hacminin 3 trilyon $ olduğunu ve bunun 2 trilyon dolarının ihracat olduğunu, ağır sanayide almanlardan daha öne geçtiğimizi, dünyanın en kaliteli makinlerinin bizim tarafımızdan üretildiğini, adidas, puma, hugo boss, bosch, siemens, solingen, gaggenau gibi firmalardan daha iyi firmalarımız olduğu, bayern münih, borussia dortmund, wolfsburg, schalke 04, bayer leverkusen'den daha iyi takımlarımızın olduğunu

    fikri uyanmıştır bende.

    fakat görüyorum ki; olay tamamen farklıymış.

    edit: ergen sabah gazetesinedir sitemim.

  • freddie mercury'nin ünlü operacı montserrat caballé ile beraber doldurduğu opera albümüdür. bunun hikayesi de oldukça ilginç aslında.

    aıds olduğunu öğrenen freddie biraz da kafa dinleyip kafasını dağıtmak için operaya gider. freddie arada sırada radyoda denk gelince opera dinlemesine rağmen pavarotti dışında hiçbir operacıyı ismen tanımamaktaydı. o gece yardımcısı peter freestone tarafından hediye edilen bir biletle peter'a eşlik eden freddie burada gördüğü bir operacının ses performansı karşısında neredeyse dilini yutacaktı. montserrat caballé o gece yine her zamanki gibi dillere destan eşsiz bir performans göstermişti.

    freddie bir an önce bu muhteşem sesin sahibiyle tanışmak istiyordu ama yanına gitmekten çekiniyordu. kendisi dünyaca ünlü bir rockstar olmasına rağmen hayranlık duyduğu insanlarla tanışırken oldukça utangaç ve çekingen birisiydi.

    kısa bir süre sonra bir radyo programında röportaj veren freddie operada yaşadığı hayranlığı anlatır ve bundan sonra en büyük hayalinin bayan montserrat ile tanışıp düet yapmak olduğunu söyler. yine de bunun gerçekleşme ihtimalini düşük olarak görmektedir. bundan birkaç gün sonra montserrat'ın menejeri freddie'nin menejerini arar ve görüşme teklifi yapar. montserrat aşırı derecede meşgul biridir ama freddie ile görüşmek için ayırabileceği 4 saati olduğunu söyler. freddie bunu duyunca adeta hayalindeki rockstar'la tanışacak ergen bir kız gibi heyecanlanmıştır. yardımcılarının söylediğine göre o gün freddie 40 sigara bitirmişti ve eli ayağı heyecandan titremektedir.

    görüşme günü freddie ve yardımcısı montserrat'ın konser vereceği bir opera salonuna girer ve arkalardaki bir bekleme odasına alınır. konser bittikten sonra freddie heyecanlı heyecanlı beklemekte, sigara üzerine sigara içmektedir. montserrat hanım konserden sonra seyirciler etrafını sarıp imza istediği için 30 dakika kadar gecikir ve bu 30 dakika içinde freddie'nin içi içini yemektedir. freddie sürekli yanındakilere "kesin vazgeçti, benimle görüşmeyecek, zaten biliyordum, ben kimim ki" gibi laflar söyleyerek panik havası estiriyordu.

    birazdan odaya tüm ihtişamıyla montserrat girdi. freddie'nin gözleri faltaşı gibi açılmıştı. iki taraf el sıkıştı. sonra da odaya 10 dakika sürecek bir sessizlik hakim oldu. o sahnelerde devleşen, wembley'de 100 bin seyirciyi avucunun içine alan gelmiş geçmiş en büyük rockstar olan freddie hayran hayran karşısındaki operacıya bakıyor, söze nasıl gireceğini bilemiyordu. birazdan montserrat sessizliği bozdu ve ikili arasında muhabbet başladı. kendisine şampanya ikram edilen freddie utangaçlığını kısa sürede atmıştı. bundan sonra ikili beraber üzerinde çalışabilecekleri projeleri konuşmaya başladılar. montserrat freddie'nin hasta olduğunu bilmiyordu ve uzun soluklu projelere imza atmak istiyordu. freddie de mümkünse son gününe kadar bu projeyle uğraşmak istiyordu.

    1992 yılında ispanya'nın barcelona şehrinde olimpiyat oyunları düzenlenecekti. özellikle barcelona ve katalan bölgelerde çok sevilen montserrat'a olimpiyatların resmi şarkısını yapma görevi verilmişti. o da bu şarkıyı freddie'yle beraber yapmak istiyordu. yine de bir rockçı ile bir operacının nasıl bir araya gelip de uyumlu bir şekilde düet yapabileceği muammaydı. bu ikilinin beraberce proje yapacağını duyan pavarotti "bundan sonra kimse operayı ciddiye almayacak" demişti (gerçi sonradan kendisi de başka rockçılarla çalıştı). freddie bu düşünceleri önceden sezmişti ve bazı opera şarkıları seslendirdiği bir kaset yapmıştı. bu kaset montserrat'a hediye edildi ve o da kasedi dinledikten sonra bu işin olacağını anlamıştı.

    freddie ikilinin sadece bir şarkı yapacağını düşünüyordu ama montserrat beraberce bir albüm yapmak istiyordu. montserrat freddie'ye "sizin yaptığınız bir albümde kaç şarkı oluyor" deyince freddie "8-10 kadar şarkı olur" demişti. montserrat da "tamam öyleyse, biz de o kadar şarkı yapacağız" demişti. freddie'ye ev ödevi verilmişti. bol bol şarkı yazacaktı.

    montserrat çok yoğun bir tur temposuna sahipti ve sadece ayda 2 gün freddie'yle çalışacak vakti oluyordu. freddie bu hızla albümün o hayattayken bitmeyeceğini anlamıştı. bu yüzden yaratıcı bir fikir buldu. şarkıları yazacak, kendi kısımlarını da söyleyecekti. ayrıca enstrümanlar da şarkıya eklenecekti. montserrat'ın söylemesi gereken yerleri freddie ince sesle söyleyecekti ve sonra montserrat zamanı olduğunda bu kısımları dolduracaktı. sonra da teknoloji yardımıyla tüm bu kayıtlar bir araya getirilip albüm oluşturulacaktı.

    ikilinin kayıt yaptığı gecelerden birinde montserrat'ın ertesi gün sabah 8'de uçağı olmasına rağmen sabah 6'ya kadar freddie'nin evindeki piyanonun yanında kayıt yapılmaya devam edilmişti. freddie ısrarla montserrat'a uçağını kaçıracağını söylerken montserrat da ısrarla "hayır devam edelim, çok güzel gidiyoruz" diyordu. ortaya gerçekten iki tarafın da keyif aldığı müthiş bir eser çıkıyordu. freddie hastalığını gizlediği için güçlü durmaya çalışıyordu ama her yerinden yorgunluk akıyordu. kendisi montserrat gittikten sonraki günü yatakta geçiriyordu.

    albüm çalışmaları devam ederken bir gün montserrat ingiltere'de bir konser vermektedir ve freddie gizlice seyirciler arasındadır. birazdan montserrat "sizinle çok özel bir insan tarafından yazılmış yepyeni bir parçayı paylaşmak istiyorum" der ve freddie'nin yazdığı şarkılardan birini seslendirir. zaten seyirciler kendisini tanımasın diye şekilden şekile giren freddie iyice oturduğu koltukta çökmeye başlar. bunu gören montserrat parmağıyla freddie'yi gösterir ve ışıklar onun olduğu yere döner. bir anda tüm gözler freddie'nin üzerindedir. montserrat tüm salona freddie'yi alkışlatır. freddie utangaç bir şekilde gülümseyerek karşılık verir.

    bu olaydan sonra freddie montserrat'ın yanında oldukça çekingen davranır ve göz göze gelmekten bile çekinir. freddie sanki montserrat yüce bir varlık ve tanrı, kendisi de onun kuluymuş gibi davranmaya başlar. freddie montserrat'ın sesini ilk kez kaydettiğinde inanılmaz bir heyecan duymuştu. stüdyoda hasta haliyle bile sevinçten atlayıp zıplarken "montserrat'ın sesini kaydettim, montserrat'ın sesini bu kasette esir aldım" diyordu. freddie hastalığın pençesinde olmasına rağmen çok şen ve heyecanlıydı ve sabahlara kadar partilediği günlerde bile onu kimse bu kadar mutlu görmemişti.

    montserrat da freddie'ye hayrandı. freddie gibi rock müzikle anılan birinin opera şarkılarını kusursuz söylemesi, sesini şarkının gerektirdiği şekilde inceltip kalınlaştırması, notalar arasındaki geçişleri ve parçaların en zor kısımlarını bile hiç zorlanmadan söylemesi hayranlık yaratacak cinstendi. montserrat freddie'nin hasta olduğunu farketmemişti bile ve bu albümden sonra başka albümlerde de çalışmak istiyordu. albüm 1988 gibi tamamlandı ama ibiza'da canlı olarak söyleneceğinde hastalanan freddie o gece playback yapmak zorunda kaldı.

    albümdeki barcelona şarkısı freddie öldükten sonra 1992 olimpiyat oyunlarında kullanıldı.

    albumu dinlemek icin tiklayin: https://www.youtube.com/…-v98pwalabkcnkbvcffcu3nuzh

  • - a-si-ye söy-le-ba-ba-na-be-nim-a-dım-am-di-değ-il-ham-di...

    enişte sayıklamış, halam anlatmıştı. dedem "h" özürlüdür. adamın nasıl uyuzuna gidiyormuş meğerse.

  • "barış için bir çocuğuna da sen türkçe isim ver" desen foşşik tece olursun ama.

    sikim gibi kampanya