hesabın var mı? giriş yap

  • yahu arkadaş 2024 e giricez 2024!
    koskoca bir ülkenin "başkentinde", vahşi hayvanlar dolaşıyor, insan avlıyor.

    tekrar ediyorum, bir ülkenin başkentinde vahşi hayvanlar insan avlıyor. burası bir afrika ülkesi değil.
    orta asyanın veya hindistanın unutulmuş bir köyü de değil.

    türkiye burası türkiye. utanın be utanın. utanın.

    ek; zafer partisinden bu konunun kökten, temelli çözümü ile ilgili çalışma ve vaatler bekliyorum. bir siz varsınız bu ülkede bizi düşünen. lütfen görün, duyun bizi.

  • eczanede üç çalışan yanyana oturuyor diye para cezası yazıldı. metrodan inen mavi saçlı hanfendi biraz nefes almak icin maskeyi çenesinden 10 saniye indirdi ceza yazıldı. motorsiklet sürücüsü maske takmadığı için durdurulup ceza yazıldı. bankta yanyana oturan iki vatandaşa sosyal mesafeyi ihlal ettiği gerekçesiyle ceza yazıldı. küçük bir çocuk babasıyla beraber bankaya gittiği için "babana söyle 900 lira fazla çeksin" diye polis espri yapıp ona da ceza yazdı. 30 yaşında bir adam evine en yakın fırından değil de iki sokak ötedeki fırından ekmek almaya gittiği için suiistimall ettiği gerekçesiyle o da ceza yedi. yanan evini maskesiz izlediği için bile ceza yiyen oldu. sokakta yaşayan adama sokağa çıkma yasağı ihlalinden bile ceza uygulandı.

    özetle en ufak hatada devlet baba ensemize yapıştı ama aynı devletimiz ak parti kongrelerine hiçbir şey yapamadı. her ilden otobüs dolusu maskesiz yüzlerce insan şarkı söyleye söyleye toplandı gıkı çıkmadı.

    reisimiz aldı mikrofonu "nağme olsam tellerine, kurban olam yollarına. ardahan, hoş geldin" dedi. ardahanlilar hoşbuldukkkk deyip virüsü kaptığı gibi memleketine gitti.

    "senin gibi yari olan neyler ayvayı narı. artvin, hoş geldin" dedi. artvinliler de aldı memleketine gitti.

    "beyleri sözlerin eri, ışıldar zeytin gözleri. kilis, sen de hoşgeldin" dedi. kilis de hoş bulduk deyip aldı virüsü gitti.

    "alem düşman kesilse, gönül senden vazgeçmez. adıyaman, sen de hoşgeldin" dedi. adıyaman da eyvallah dedi çekti gitti.

    özetle 81 ilimizin insanı o hınca hınç kalabalıkta hoşbulduk diyerek çekti gitti.

    çay ocaklarının kapatıldığı, kahvelerin aylardır açılmadığı, halısahada top dahil oynanmadığı dönemde ağzı maskesiz yüzlerce insan hoşbulduk, hoşbulduk, hüloooo dedi gitti.

    "unutmayalım ki bu virüs bir kişiden tüm dünyaya yayıldı" diyen sağlık bakanımız fahrettin koca dahil kimse buna sesini çıkaramadı. hatta erdoğan; "işte salonun hali. bakın bir kongre yapıyoruz, salgının olduğu bir dönemde kongre yapıyoruz ve salon lebaleb dolu” diyerek aklımızla dalga geçti. yetmedi bir sonra ki ankara kongresinde "sizleri kar yağışının tüm mikropları temizlediği anlamlı buluşmada en kalbi duygularla selamlıyorum" diyerek her fırsatta övdüğü duble yollar gibi aklımızla da duble dalga geçti ve risksiz denilen mavi yerler dahil tüm ülke kısa zamanda kankırmızı oldu.

    yani bu yönetim biçimiyle 55 bin değil, 155 bin vaka olsa bu sayı çok azdır. olan esnafa, olan emekçiye oluyor maalesef olay budur. lafı hiç uzatmaya gerek yok.

    "sen menfaatime dokunmayan, zengin iş yerlerime bulaşmayan, ashâbıma yapışmayan korona,
    sen de hoşgeldin..."

  • bunu dayatma olarak görmek yada bu lafı edene kezban demek biraz ergen kafası.
    belli bir yaşa gelmiş, ilişkisi belli olgunluğa ermiş bir insan evlenmek isteyebilir. bunda aşağılanacak bir şey göremiyorum. birlikte yaşayan sevgililer bile sonunda evleniyor, toplum yapısı filan falan, malum. evlenmek isteyene kezban demek moda oldu galiba biraz.
    yetişkin bir insanın planları ve hayalleri vardır. bu plan ve hayaller sevgilisininkiler ile uyuşmuyorsa bir karar vermek gerekebilir, sorun ne?
    seven kadının böyle bir şey söylemeyeceğini düşünenler yanılıyor. benim böyle bir isteğim varsa ve sevgilimin yoksa bunu anlarım, adama baskı yapıp canından bezdirmektense bırakırım. birini seviyorsunuz diye kendi isteklerinizi ona göre şekillendirmek zorunda değilsiniz. zaten öyle yaparsanız o ilişki yine çatırdar.
    ha şu ayrı konu, adam "evlenmem" demiyorsa, sadece "bekleyelim" diyorsa baskı yapmak doğru değil. kimse bir yere kaçmıyor, yumurtalarım da yumurtalarım diye ağlayıp durmayınız litfen.

  • karma ya da yağlı ciltler için toniklerin en güzeli!

    bildiğiniz üzere lavanta hem antiseptik, hem de rahatlatıcı özelliğe sahip bir bitki, üstelik lavanta yağı ve lavanta suyu da yağlı ve karma ciltlerin nem dengesi ve akne oluşumunun önlenmesi için oldukça etkili.

    kendim karma cilt yapısına sahibim, yazın yağlanma, parlama gibi durumlar, kışın ise yanaklarda ve çenede kurumalar oluyor. yazın sıcakladığımda serinlemek için yüzümü yıkadığımdaysa zamanla yağlanma daha da artıyor. bu yüzden günlük cilt bakımı için büyükçe bir şişe lavanta suyunu evde bulunduruyorum, yazları gün içinde ferahlamak için ise küçük bir şişe spreyli lavanta suyunu yanımda bulunduruyorum.

    bir süre önce bitmişti ve ben epeydir kullanmıyordum, dün akşam tekrar yaptım ve gerçekten de tek uygulamada dahi kendini belli ettiğini gördüm. (yalnız cümledeki "kendini belli ediyor" kısmına dikkatinizi çekerim, mucize yaratmıyor, kendini belli ediyor, düzenli kullanımdaysa ciddi anlamda nem dengesi sağlamanıza yardımcı oluyor.) üstelik zararlı kimyasallar içermediği ve nem dengesini sağlamaya yardımcı olup rahatlattığı için cilt temizlendikten sonra tonik olarak da kullanılabiliyor. dün akşam yapıp uygulayınca kendi lavanta suyu tarifimi buraya da yazayım dedim.

    malzemeler;
    - 500ml su
    - 2 çorba kaşığı lavanta
    - 1 tatlı kaşığı lavanta yağı
    - alkol ya da kolonya
    - süzgeç/tülbent/çay poşedi

    öncelikle 500 ml suyu kaynatıyoruz, suyumuz biraz dinlendikten sonra 2 çorba kaşığı lavantayı bu suyun içinde 5-10 dakika demliyoruz. burada lavantaları direkt suyun içine atıp demlendikten sonra bir süzgeçle süzebilirsiniz ya da starbucks'taki gibi çay poşetlerinin içine doldurup demleyebilirsiniz ya da çaydanlıklar için yapılan çay demleme süzgecinin içine koyup demleyebilirsiniz. ben evdeki kullanılmamış çaydanlık süzgeçlerinden biriyle yapmıştım ama çay poşetinin içine koymak en güzel yöntem.

    soğumasını bekliyoruz. elimiz değecek soğuklukta olması gerekiyor.

    sonrasında ise 1 tatlı kaşığı lavanta yağı ve tercihinize göre 1 tatlı kaşığı kolonya ya da 1 çay kaşığı alkolü kaynatıp beklettiğimiz suya ekliyoruz. ben geçen sefer kolonyayla yapmıştım ama bu sefer alkol kullanmadım. alkolü aslında lavanta yağı çözünsün diye kullanıyoruz ama lavanta yağı zaten çözünmese bile nem dengesi sağlayan bir ürün, o yüzden ben hiç alkol dokundurmadım, zaten cilt ürünlerinde alkol cildin sebum dengesini bozduğu için pek taraftarı değilim ama tabii yaklaşık 400-500ml suda 1 çay kaşığı tolere edilebilir bir miktar. yani alkol koyup koymamak tamamen sizin tercihinize kalmış. kendi cildinizin yağlılık durumuna göre alkol ve yağ miktarlarının oranlarıyla da oynayabilirsiniz, benim yazdığım ortalama bir ölçü.

    hemen şişelere dolduruyoruz ve başlarını sıkı sıkı kapatıyoruz, çünkü lavanta yağı uçucu bir yağ. çok uzun olmayan bir süre içinde tüketmeye çalışıyoruz. bu süre zarfında ışık almayan serin ve kuru yerde saklıyor ve kullanırken de öncesinde iyice çalkalamaya özen gösteriyoruz.

    hep ortamlarda servis edilen, şekilli şık şişelerle sunulan lavanta suları gibi saydam bir renge sahip olmaz, konyak rengi ve boz bir yapıya sahip olur. o saydam renkli olanlar ya seyreltilmiş lavanta yağı+alkol karışımıdır ya da su+lavanta aroması karışımıdır. lavanta çiçeği kullanılan lavanta suyu berrak su renginde değil boz açık kahverengi renkte olur ve hayal ettiğiniz gibi güzel değil hafif ekşimsi kokar. eğer kokusundan hoşlanmazsanız marketlerde satılan aromalardan bir-iki damla damlatabilir ya da bir-iki damla portakal veya limon yağı damlatabilirsiniz.

    eğer kuru ya da normal ciltliyseniz bu tarifteki "lavanta" kelimelerinin yerine "gül" kelimesini getirerek siz de kendi gül suyunuzu yapabilirsiniz.

  • 2002 dünya kupası dendiği zaman 3 şey anılarımda canlanıyor

    1. annem hayati bir ameliyat olmuştu, yoğun bakımda yarı baygınken bir tek beni aldılar yanına, bana ilk cümlesi şu olmuştu, "brezilya maçı noldu, yendik mi?"
    2. ilhan mansız'ın enfes çalımı ki biz bunu sokaklarda bol bol yapardık, sıkıysa o maçta yap derler adama...
    3. hasan şaş'ın içinde uranyum varmışçasına durmaksızın koşması...

    dikkat ettimde hepsi aynı gün ve aynı maç ile ilgili :)

  • daha önce yazmıştım. tekrar yazayım.

    1) işten çıkaracağın elemanı ücretsiz izne yolluyorsun.
    2) işten çıkarmadığın için, tazminat ödememiş oluyorsun.
    3) ücretsiz izne gönderilen kişi işsizlik maaşı yerine işsizlik maaşından kesilmek üzere günlük 39 tl alıyor. işten çıkarılsaydı asgari ücretten fazla alıyorsa bu paradan daha fazla alacaktı.
    4) işveren işten çıkarmadığı için istediği zaman gel diyebilecek. eğer siz gitmezseniz kendi sözleşmenizi fesih etmiş olacaksınız. doğal olarak tazminat alamayacaksınız. dolayısıyla iş aramanızın da önüne geçilmiş oluyor. hatta sözleşmeyi siz fesih ettiğiniz için işsizlik maaşı dahi alamayacaksınız. (tasarıda işçi de istifa edemez diye değiştirilmiş. yani boynunuzu eğip 3 ay kovulacak mısınız kovulmayacak mısınız onu bekleyeceksiniz. para alamıyorum o zaman başka yerde çalışayım deme hakkınız yok)
    5) işveren işten çıkarmadığı için işler düzelince yeni personel aramak zorunda kalmayacak.
    6) işsizlik rakamları artmayacak.
    7) kısa çalışma ödeneği böylece hikaye olacak.
    8) işten çıkarmayacak firmaları bile ücretsiz izne çıkarmaya teşvik ediyorsun.

    kime yaradığını anlamadığım tasarı.

  • çocuk sahibi olmak zor bir iş arkadaşlar. zaman zaman seni mecburi olarak meşgul edebilecek bir meseledir çocuk. çocuğun birini tekmeliyorsa o noktada annelik görevini yapıp çocukla iletişim kurman gerekiyor. gerekirse meşgul edecek bir şeyler bulacaksın, bacaklarını tutacaksın. kimse senin çocuğundan tekme yemek zorunda değil.

    bunu umursamayan kadın, yarın öbür gün okulda bu çocuk arkadaşlarını dövse aynı şekilde sorumluluğu üstlenmeden davranacaktır. eeeh çocuk canım bunlar nolacak arkadaşının kafasını kırdıysa... siz hiç çocuk büyüttünüz mü???? evet bir tek senin çocuğun var...