hesabın var mı? giriş yap

  • ''eğlenceli bir kadındı. kadındı.
    ne abarttı kadınlığını, ne de utandı ondan.
    lise birinci sınıftaki oğluma 'beni güzel buluyor musun? kadın olarak?' derken de kadındı;
    dokuz eylül üniversitesi'nin kellifelli bir öğretim üyesinin, masanın altından bacağına dokunduğunu fark edip haddini bildirdiğinde de.''

    ''içki olsaydı rakı olurdu mesela, ona hiç kuşku yok.
    ev olsaydı, sonradan görmelerin kondurdukları sütunlu mütunlu villalardan değil, bütün depremlere dayanacak, iki katlı, küçük, sağlam taş bir bina olurdu.
    çiçek olsaydı gül, karafil gibi herkesin bayıldığı bir çiçek değil, ancak çiçek zevki olanların arayıp bulacağı, bulunca da asla vazgeçemeyeceği bir çiçek; müge, incir çiçeği olurdu o.
    insan oldu o. tomris uyar oldu. iyi ki oldu.''

    ''kendisiyle dalga geçmeyi bilen ve seven bir insandı tomris. siroz olduğunu öğrendiğinde,
    'en hakiki atatürkçü kimmiş, öğrensinler şimdi.' deyişini anımsadıkça gülerim hala.''

    feyza hepçilingirler, varlık dergisi, ağustos 2003

  • "hayatta iki şey sınırsızdır. birincisi evren, ikincisi de islamcının aşağılık duygusu. birincisinden emin değilim."

    albert anştayn.

  • 13 yaşında olup 28 kişi tarafından tecavüze uğramak ve güvendiği devlet erbaplarının ona "kendi isteğiyle yaptı" demeleri. işte bu yara kapanmaz.
    (bkz: n. ç.)

    edit: başlık başa.

  • mad-eye moody, sirius black ile birlikte seride en sevdiğim karakterlerdendir. gerek yaptığı işler olsun gerek tuhaf huyları olsun diğer karakterlerden sıyrılır. ancak kendisinin sayfasında gezinirkeb şöyle bir şey fark ettim. aslında garip olan moody değildir. kendisi yaptığı işlere göre normal davranmaktadır. garip ve saçma olan ise büyücülük dünyasındaki auror'luk müessesesidir.

    bildiğiniz üzere auror'lar sihir bakanlıklarında çalışan insanlardır ve kimin auror olduğu bellidir. yeni tanıştıkları insanlara bile "merhaba ben auror'um." demekten çekinmezler. ancak mücadele ettikleri insanlar (kara büyücüler ve onların müridleri) gizlenmeyi ve kalabalıklara karışmayı tercih ederler. bu nedenle hem yakalanmaları zordur hem bilgi toplama konusunda auror'lardan daha rahatlardır. auror'lar açık savaş zamanları hariç kim death eater kim değil emin olamazken death eater'lar anonimlikten faydalanıp büyük operasyonlar düzenleyebilirler.

    mesela alastor'un durumuna bakalım. kendisi nesillerden beri auror olan bir aileden gelir. üzerine dünyanın insanını tutuklamıştır ve yaşayan en ünlü auror'dur. fark ettiğiniz üzere adam zaten başının üstünde hedef tahtasıyla geziyor. bir de death eater'ların bir kısmı biz aslında lanet altındaydık deyip azkaban'a gönderilmekten yırtmıştır. ve bu insanların yeni müritler edinip edinmediğini kimse bilmiyordur. moody, lucius malfoy gibi tiplere karşı elbette tetiktedir ama draco kendisi hakkında bilgi topluyor mudur ters bir zamanda kendisine saldırır mı emin değildir. ayrıca azkaban'a gönderdiği insanların, kara büyü ile alakası olmayan yakınlarının da her an dellenip moody'nin peşine düşme ihtimali vardır. her ne kadar bu tip insanların moody'nin karşısında pek bir şansı olmasa da bir anlık boşlukta gönderilecek avada kedavra'nın insanı hakkın rahmetine kavuşturacağını da göz ardı etmemek lazım.

    peki çözüm ne? seherbazlığın gizli bir oluşum olması lazım. mesela sihir bakanlığında ofisleri olmayacak yada başka işler altında diğer departmanların içine yerleştirecekler. çünkü sihir bakanlığı içinde de kara büyücüler var. gündüzleri dosya taşıyan bu insanlar voldemort çağırdığında maskelerini çekip insan öldürmeye gidebiliyorlar. bu nedenle auror'ların da az dikkat çeken, uzun süreyle ortadan kaybolan, sadece gizli toplantılarda bir araya gelen insanlar olması lazım. şimdi iyiler neden gizlenmek zorunda olsun ki derseniz size longbottom çiftinin başına gelenleri örnek gösteririm. eğer alice ve frank'in kimlikleri gizli olsaydı belki de işkence görüp akıl sağlıklarını yitirmeyeceklerdi.

    ancak bir de şu durum var. büyücü toplumu dediğiniz bir avuç insan. hogwarts'ta yapılan son savaşta bile o kadar kalabalık yoktu. okulda da aşağı yukarı herkes birbirini tanıyor. şimdi dersleri şahane olan, bak kesin auror olur bu dediğiniz çocuk sihir bakanlığı'nda alakasız bir işe başlarsa yada birden bire ortalıktan kaybolursa auror olduğu anlaşılır zaten. herkes birbirinin gözünün önünde çünkü. şimdi harry gidip ben süpürge inceleme departmanındayım dese buna kim inanacak?

    çözümler yada yöntemler değişebilir ancak aslında demek istediğim şey şu; moody doğru şeyi yapıyor. emekli olmadan önce bu voldemort destekçilerinin korkulu rüyasıydı. muhtemelen birkaç auror da yemeklerine yada içeceklerine zehir konarak öldürüldü. o yüzden şimdi kimin iyi kimin kötü bilinmediği bu ortamda adamın sadece kendi şişesinden içmesi yada yemekleri koklaması çok da yadırganacak bir şey değildir kanımca.

  • terbiyesizdir. gerçek anlamda terbiyesizdir. ailesi terbiye vermemiştir. kişisel alan nedir bilmez. saygı nedir bilmez. her an her şeyi yapabileceğini sanır. burada onu savunan saygısızlar da vardır. bu ego değil arkadaşlar bu özel hayattır. öğretmenin de özel hayatı var. saygı duymanız gerekiyor.
    benim de bir öğrencim gece 3 te ödev göndermişti ertesi gün neden bu saatte gönderdin diye sorduğumda “daha erken ben 5 te uyuyorum” demişti. işte dünyayı kendi etraflarında dönüyor sanıyorlar. o uyumamışsa kimse uyumamıştır sanıyor.

  • klavye mantığı ile, hatunu ters çevirip sallarsanız, kırıntılar oradan çıkacaktır. ama çıkmayabilir de, sonuçta ben klavye ile her gün beraberim, hatun nedir bilemiyorum pek.

  • hakaret gibi tesbittir. yavşak olanın yavşaklığı en yavşakça savunma biçimi "sen de olsan sen de yaparsın" dır.

    işin doğrusu "bana 100.000 lira verseler anamı satar, kapıda beklerim rahatsız etmesinler" dir.

    kendi adına konuşmalı herkes..

  • dün öldürülen öğretmen hakkında neler yazdığını x hesabından görebilirsiniz. bu eleman hakkında buraya kurşunlu murşunlu bir şeyler yazdım diye beni çaylak yapmışlardı. şimdi konuşun lan ekşi yönetimi! hadi engelleyin bakalım bu adamın başlığını! o büzük var mı sizde? konuş lan ekşi yönetimi sen nerelisin?

  • büyük bir fabrikada nitelikli bir iş makinesini kullanıyordum, fabrikadaki maaşlar hemen hemen aynıdır, makineyi kullandığım için benim maaş biraz daha fazlaydı..

    makineye verilen tabakanın işleme süresi 15-20 dakika, bazen yarım saati bulurdu, bende makinenin başında, öylece beklerdim,

    işim çok rahattı, çalışma saatleri nizamidir, servis var, cumartesi pazar iş yok, ara sıra cumartesi mesai olurdu, sigorta var, maaşlar aksatılmadan ödenirdi,

    bu işimi bırakıp kendim iş kurmaya verdim, patronum severdi beni, -bırak oğlum, yapamazsın, çalış işte- derdi, en sonunda vadalaşırken -allah göstermesin yapamazsan, kapatacak olursan buranın kapısı sana hep açıktır- demişti.

    kendi işimi kurdum, ilk başlarda iyiydi, bazen iş olur bazen olmazdı, işler çok olduğu zaman -nasıl yetişecek- sitresi, işler az olduğu zaman -giderler, ödemeler- sürekli insanın aklında.

    kira stopajı, muhasebe ücreti, ssk bağkur primleri, kira, çalışan maaşları, ödemelerin ardı ardası kesilmiyor, 1 hafta 10 gün iş olmazsa sıkıntılar başlıyor,

    akşam eve gidiyorum, sürekli aklımda iş oluyor, arkadaşlarımla herhangi bir ortamda takılıyorum, yine aklımda iş var, aklımdan bi türlü atamıyorum, acaba şu işi alabilecez mi, alsak yetiştirebilecekmiyiz, yetişdirdik diyelim ödeme yaparlar mı?

    kafamda öyle bir sitres oluşdu ki, sakalım ve saçlarım hızlı bir şekilde beyazlamaya başladı, ne büyük abimde nede kardeşlerimde sacında sakalın beyazlık yok,

    halen işimin başındayım, gittiği yere kadar diyorum, ama gidecek yer kalmadı.