hesabın var mı? giriş yap

  • aralarındaki; kitapları aldığı gün ilk olarak türkçe kitabını karıştıran, okuma parçalarını okuyanlar; bugünün kitapseverleridir.

  • erken teşhisin ve iyi cerrahi müdahalenin şart olduğu bir hastalık. teşhis kısmının zorluğu aslında kişinin kendi başına teşhis etmesinin neredeyse imkansız olduğu belirtiler taşıyor olması. ayağınızın elinizin büyümesini rahatlıkla kilo almak olarak değerlendirebilirsiniz, burun dudak şişkinliğini tamamen yüz karakteristiği olarak görebilirsiniz, ileri yıllarda şeker hastalığı çıktığında insülin iğnelerinizle yaşayarak devam edebileceğinizi düşünebilirsiniz. halbuki sinsi ilerleyen ve 8-10 yıl sonra aniden körleşme, kalp vb iç organ büyümeleri yaşama riskinizin çok yüksek olduğu bir hastalıktır. maalesef bir tesadüf veya ciddi bir check-up ile teşhis edebilirsiniz ancak. emin olabilmek için yaptırdığınız ogtt'ler normalde 1-2 günde çıkarken bunu gh eşliğinde kontrolleri bir hafta sürer ve o bir hafta geçmek bilmez. mr çektirmeden zaten fiziksel olarak varlığından da emin olamazsınız. diyeceğim o ki, teşhisi zor, tedavisi ve tedavi sonrası 3-4 aylık süreci oldukça streslidir. tamamen atlatmış biri olarak diyebilirim ki, 2009 yılı hayatımın en zor yılıydı. hala da %100 emin değilim, nüksetme riski taşıdığı için, ama bunu sürekli düşünerek yaşanamayacağını öğrendim en azından.

  • sene 1997, lisede bilgisayar dershanesindeki bir bilgisayarın masaüstündeki microsoft word kısayolunu kopyalayıp diskete yapıştırmak. bir gün bilgisayar alırsam word yüklerim diye düşünüp o disketi uzun süre saklamak.

  • elalemde olunca bizdekinin de meşru olacağı ve normalleştirileceği ümidiyle gündeme getirilen olaylardır.

  • olay bölüm başına üç beş kız düşen elektrik bölümünde geçer,
    hoca dersini güzel güzel anlatırken kapı açılır güzel mi güzel dört tane hatun içeri girerler. arka sıralara yerleşirler. aradan üç beş dakika geçer, kızlar kendi aralarında fısıldaşmaya başlarlar, bu ders kimya değil miydi diye, sonra hoca birden tahtaya dönüp periyodik cetvele benzer birşey çizer ve kimya anlatmaya başlar..

  • orantısız zeka göstergesidir.
    bu ülkenin yobazı haggaten gerizekalı arkadaş. gerizekalılığın bir dibi olsaydı orada türk yobazı olurdu. ekşi sözlük de bildiğin gerizekalılığın prim yaptığı bir yer işte.

    maymun-insan, kaburga kemiği-kadın meselelerine hiç girmeyeceğim. durum şu. ateistler maymunun değil onun atasının milyonlarca yıl evrim geçirdikten sonra insan olduğuna inanır. bildiğin maymunun birkaç yılda insan olduğuna değil.
    salaklar.

  • http://en.wikipedia.org/wiki/photic_sneeze_reflex adresinden edindiğim bilgilere göre, ingilizce bilmeyenler için aşağı yukarı çevirisine benzer bir şeyler:

    adı ışıksal hapşırma refleksiymiş, güneş hapşırması veya fotojenik(?!) hapşırma olarak da bilinirmiş.
    bir insan yaklaşık 5 dakika karanlıkta kaldıktan sonra görüldüğü iddia edilmiş, halbuki kesin değilmiş, ve bu reflekse sahip herkeste böyle olmazmış. bu tıbbi vaka(evet tıbbi bir vakaymış) aynı zamanda insanın art arda çok kereler hapşırmasına da sebep olabilirmiş. bu vaka tüm insanların %17 ila %25'inde görülürmüş, ve en çok da caucasian ırkında görülürmüş. genlerde de otozomal dominant** olarak taşınırmış bu genetik özellik(evet genetikmiş de aynı zamanda).

    bu vakadan ilk defa aristo bahsetmiş kitaplarından birinde.

    muhtemel sebep trigeminal sinir çekirdeğindeki genetik bir bozuklukmuş. trigeminal sinir denen beşinci cranial* sinir hapşırıklardan sorumluymuş. araştırmalara göre* bazı insanlarda bu sinir ile görsel impulsları beyne ileten sinir arasında bir bağlantı varmış. görsel sinirin aşırı uyarılması trigeminal siniri tetikliyormuş, ve bu da hapşırmaya sebep oluyormuş. başka bi teori de diyormuş ki gözyaşı kanallarından burna sızan gözyaşı damlaları ışıksal hapşırma refleksine sebep oluyormuş. refleksin hızı ilk teoriyi destekliyormuş çünkü gözyaşları üretilip de taa burna sızana kadar hapşırık üstüne hapşırık patlatıyormuşuz zaten. ayrıca aniden soğuk hava teneffüsü veya kuvvetli bir tatlandırıcı(ağır mentollü sakız gibi) da hapşırmaya sebep olabiliyormuş, bu da trigeminal sinire yakın herhangi bir sinirin aşırı uyarılmasının hapşırığa yol açabileceğini gösteriyormuş.

  • hayat kırıklarla doludur. beklentiler ve gerçeklik birbirini tutmadığında, ricalar yankı bulmadığında, verilen sözler tutulmadığında içimizden gelen 'çıt' sesini duymuşuzdur hepimiz.

    çoğu insan kırıkları sevmez. onları saklamaya, gizlemeye çalışır. bazen tekrar kırılmaktan korkar ve hayattan kaçınmaya, hayal kurmamaya başlar.

    japonların çok sevdiğim bir sanatı var: kintsugi.
    bu sanat kırılan nesnelerin kırıklarını altınla onarmak üzerine kurulu. kırıkları, çatlakları bırakın gizlemeyi, parlak bir altın rengiyle onararak görünür hale getiriyor kintsugi. çünkü nesne yaşanmışlıkla daha değerli hale geliyor. kırıklarına rağmen varlığını sürdürüyor. kintsugi, altınla kırıkları onore ediyor. yaşanmışlığı yüceltiyor ve bunu - en değerli madenlerden olan - altınla kutluyor.

    depresyon tanısıyla takip ettiğim bir hastama bu felsefeden bahsetmiştim. geçenlerde geldiği seansta bana 'senelerdir ne kadar güçsüz olduğumu düşünürdüm. siz bana bunlardan bahsettikten sonra aslında bütün olanlara rağmen ne kadar güçlü olduğumu fark ettim' diyerek teşekkür etti. ilginç şekilde, bu konuşmanın aldığı ilaçlardan çok daha etkili olduğunu düşündüm o an.

    gerçekten de kırıklarımız, bir anlamda bizim madalyalarımız. onlar bizim deneyimlerimiz, yaşamın tam içinde olduğumuzun kanıtı. onlarla var olmak aslında, onlara rağmen varlığımızı sürdürdüğümüzün ve ne kadar güçlü olduğumuzun ispatı.

  • istanbul sinirilarinda nerdeyse yuz metreyi para istenmeden tamamlamak imkansiz hale geldi .ne zaman bi yerde dursam hemen biri yanasir ve cesitli gerekcelerle para ister.
    dilencilik ,insanlardan dogrudan para isteme , sigara isteme ,karnim ac adi altinda yemek parasi isteme , hayvanlari seviyor musunuz diyerek para isteme , trafikte aynanin kirilmamasi icin para isteme vb . istanbul insani devamli bir para istenmesi ile karsi karisya ve bu inanilmaz rahatsiz edici bir durum. tum bunlar o kadar kaniksanmis ki kimse ya sokakta herkes neden para istiyor demeyi birakmis

  • ön not: doktor ya da sağlık çalışanı değilim. yazacaklarım sadece google’da bulduğum 10-15 adet web sitesinden derlemedir. o yüzden hatam olursa affola.

    tanım: benzodiazepine ilaç grubuna ait, alprazolam etken maddeli ve kısa süre etki gösteren muhteşem ilaç.

    ben daha çok nasıl çalıştığını merak ettiğim için araştırmıştım. buraya da yazayım, belki merak eden çıkar.

    öncelikle bu afacanın asıl mahareti, merkezi sinir sistemindeki reseptörlere tutunarak bunların işlevine müdehale etmek. lise bilgilerine kısaca bir geri dönelim. merkezi sinir sistemi; kalp atışı, nefes alıp verme, kan basıncı gibi hayati fonksiyonları bizim irademiz dışında idare eden genel müdür. haliyle panik atak ya da anksiyete bozukluğu gibi rahatsızlıklar da bu müdürün kontrolünde gelişen durumlar.

    kısa cevap: xanax alınca merkezi sinir sisteminin bazı fonksiyonları baskılanıyor ve yavaşlıyor.

    uzun cevap: bir stres ya da anksiyete durumu ortaya çıktığında beynin salgıladığı gaba kısaltmalı bir kimyasal mevcut. bu gaba, ilgili reseptöre bağlanarak iyon yoğunluğunu değiştiriyor ve merkezi sinir sistemini yatıştırmak gibi bir sonuç elde ediliyor. benzodiazepine grubuna ait bir ilaç alındığında ise, bunlar da ilgili gaba(x) reseptörlerine bağlanıp, post-sinaptik hücrenin 3 boyutlu yapısını değiştirerek, gaba’nın daha kolay bağlanmasını ve hücrenin daha uzun süre eksi yüklü klor iyonuna maruz kalmasına sebebiyet veriyorlar. artan klor iyonu da daha fazla impulse göndererek, uyarıcı impulseları bir anlamda bloke ediyor. haliyle vücut derin bir “oh” çekiyor.

    en favori soruyla entry’yi sonlandırayım. “xanax ile alkol alınır mı?”
    sonuç itibariyle ölmezsiniz ya da muhtemelen bir sıkıntı yaşamazsınız ama saçma bir hareket olur. ikisi de temelde benzer reaksiyonlara sebep oldukları için vücuda aşırı bir yüklenme olacaktır ve pek hayra alamet değildir.