hesabın var mı? giriş yap

  • son yıllarda nitelikli kahve sektörünü ele geçirmiş adeta bir gece khksı ile yönetime el koymuş bir tür darbeci fermentasyon yöntemidir.

    kahve kirazlardan ayrılır yıkama tanklarına ya da yataklara serilip güneşte kurutulur ya hani ha işte bu işlemde kahveler toplandıktan sonra kirazları ile birlikte oksijen seviyesi minimuma indirilmiş kapalı tanklar içine konur ve bildiğiniz nasıl turşu yapıyorsunuz evde onun gibi fermentasyona tabi tutulur. islem esnasında kahve kirazı ve oksijenden büyük oranda arındırılmış tank içinde doğal bakteriler ürer.

    bu fermentasyon süresi 10 saati de bulabilir 100 saati de tamamen çiftçinin ne kadar deneysel yaklaştığı ile ilgilidir. yıkanmış ve güneşte yataklara serilip kurutulan kahve işleme metodundan farklı olduğu için tatsal farklılıkları da acemi bir kahve içicisi tarafından kolaylıkla algılanabilir.

    çünkü bu yöntem sonrasında ortaya çıkan yüksek laktik ve malik asitler algılanmayacak seviyede değildir. hepsi bir kenara eğer fermentasyonun boku çıkmışsa kusuruma bakmayın böyle yazıyorum siz baya baya sirkemsi çürük meyve tatları alırsınız.

    peki kim kahvesinden lezzetli şeftali,erik ya da ananas tadı almak varken keskin sirke tadı ile karışık çürük vişne tadı almak ister? lezzet algısı oturmuş kimsenin isteyeceğini sanmıyorum.

    ama bir kere bu bir trend haline geldiği için hemen hemen tüm kavurucular bu anaerobik işlem kahveleri seçkileri içine koyarlar ve bu çoğu başarısız kahveler için yüksek fiyat talebinde bulunurlar. tırnak içinde "özel seçki kahve" olarak da satarlar.

    dünyanın bütün kahve üreticileri birleşin! ve artık bu saçmalığa son verin.

  • kavga için 10 yıl verildiğini düşünenler var sanırım. cezadaki en büyük kalem "kişiyi silahla hürriyetinden alıkoyma". kişiyi evine çağırıyorsun, arkadaşlarınla beraber biber gazı sıkıp, zorla bir odaya kilitleyip, hep beraber dövüyorsun. sokak kavgası değil bu olay. biraz okuduğunuzu iyi anlayın ve değerlendirin. o odada kızın kaçacak hiçbir yeri yok ve tek başına kaldığı için kızı orada dilim dilim kesseler kimsenin haberi olmayacak.

  • şekil üzerinde kısa bir çalışmayla doğruluk payı olup olmadığı rahatlıkla anlaşılabilecek iddia.

    - ulan hepiniz oradaydınız be. (oldu)
    - oğlan hepiniz oradaydınız be. (olmadı)

    eş anlamlı başka kelimeler üzerinde deneyelim şimdi de:

    - sandalyeye oturma, kırık. (oldu)
    - iskemleye oturma, kırık. (oldu)

    şu saatten sonra kazık kadar adamlara eş anlamlı kelimeler üzerinde ders mi verelim lan? ayıp denen bi şey var.

  • -alo aşkım napıyosun
    +sağol hayatım iyiyim, evde televizyon seyrediyorum. sen napıosun?
    -sen de karı gibi ne oturuyorsun evde anlamıyorum ki...
    +birazdan çıkacam zaten arkadaşlarla ya
    -kim kim?
    +ercan, kamil, ufuk, behzat...
    -kesin bi bok yiyeceksiniz erkek erkeğe siz. ne yapmaya nereye gidiyorsunuz bu saatte?
    +kızlar da var hayatım
    -ne işin var ben yokken kızların arasında senin ha???
    +yok öyle değil hayatım, yani bizim arkadaşların sevgilileri falan, boşta kız yok yani
    -o daha kötü ya, ne işin var onlar çift sen tek..
    +onlar sorun etmiyor ki...
    -sen niye etmiyorsun?
    +lan ben niye edeyim?
    -hoşuna gidiyor galiba...
    +sende gel...
    -ben gelemem!
    +lan o zaman ne yapayım.. manyak mısın?!
    -ne biçim konuşuyorsun sen yaaa? kavga çıkarmakta üstüne yok! nereye gidersen git, beni ilgilendirmez...
    +tamam o zaman
    -nereye gidiyorsun?
    +allah belamı versin, bi yere gitmiyorum evde oturacam..
    -otur zaten evde karı gibi
    +.....
    -sana diyorum orda mısın?

  • huzur veren tenor saksafonculardan, gerçek blues ruhlulardan, 52nd street tayfasından, "the brute". bu adama "brute" diyorlar da o hep hüzünlü... zaten müziğini de o kadar etkili yapan tüm egosundan sıyrılarak en yalın haliyle çalabilmesi. hakkındaki bir yazıda geçtiği gibi müziği iki uçtadır. hızlı tempoda ham, haşin ve havalıyken, balladlarda hassas ve yumuşaktır. birçok caz müzisyeni gibi abartılı duyguları ve tepkileri de (kimi zaman "brute") boldur gözyaşları gibi... birden fazla kayıtta çalarken saksafonunun ardında göz yaşları döktüğü görülüyor. adamı mezarından çıkarıp, sarılıp, geri yatırasım var saksafonunu eline verip.

    malum, caz anekdotlarının sonu yok... şöyle bir şey geçiyordu hakkındaki bir belgeselde... soruyorlar "neden ağlıyorsun baladları çalarken" diye. o da "çünkü çok güzel çalıyorum" diyor. annelerin soğan yalanına mı benzer özünde bilmem ama gözyaşlarını o saksafondan akıttığı kesin.

    bir başka anekdot... bir müzisyen arkadaşı olan yusef lateef'in dediğine göre hayatta tek isteği ufak bir ev, bir eş ve köpeğinin olmasıymış. bunlara ulaşamadan gitmiş olması kalp acıtır.

    en akılda kalan performans kayıtlarından biri olan 1970 kopenhag stardust performansı (teddy wilson piyanoda, ole molin gitarda, hugo rasmussen kontrbasta, ole streenberg davulda. bu kayıt yakın arkadaşlarından alto saksafoncu johnny hodges'ün ölümünden birkaç gün sonradır) hakkındaki güzel bir yazı için şu taraflara adım atın ya da bir parçası aşağıda :

    "was ben webster weeping not only for the deaths of hawkins and hodges, sid catlett and jimmy blanton, but for an entire generation of his friends, artistic colleagues? for the inevitability of their deaths, all the old folks of jazz? was he even wondering how long he would live? perhaps.

    but his tears do not disable him. he does not, in yeats’s words, “break up his lines to weep.” it all had to be saved for the music — a professional musician, a grown man, he had his job to do, whether or not tears were spilling out of his eyes. and so he continues playing old folks, hesitantly, but with such feeling. it almost makes me weep, watching it: ben’s slow pace, his patient, sorrowful exploration of its lines.

    but it took me twenty years to realize that ben’s closing solo is a musical evocation of the weeping he would not surrender to. his eyes dry up; he gains control of himself. but he weeps through his horn. what are his brief, irregular phrases, separated by gulps of air, but sobs and gasps? his loss, his tenacity, his art — inseparable. watch closely: here is ben webster, a man, majestic and infirm at once, someone who would die in two years, racked by emotions, playing as beautifully as any musician ever did. without ever being didactic, this performance has so much to say to us, to teach us."

    ... ahh webster ...

  • victor hugo benim şu halimi görseydi sefiller yerine buna da şükür adlı bir roman yazardı.