hesabın var mı? giriş yap

  • olayın kahramanı bir muhabir:
    (ne olur ne olmaz yanınıza bir bardak su alınız)

    kaza yerinin etrafını önce polis kordonu sonra da büyük bir meraklı kalabalığı çevirmişti.. gazetesine, iyi bir kaza fotoğrafı yetiştirmek isteyen uyanık foto muhabiri çemberleri aşamayınca "yol verin.. yol verin.. ben kaza kurbanının oğluyum" diye bağırmağa başladı. kenara çekilip yol verdiler.. foto muhabiri yaklaştı:

    arabanın önünde bir eşek yatıyordu!!!

  • 2 cocugum var, 4 ve 7 yasindalar. bir sure once bosandim. her insanin hayati ve yasadiklari farklidir. ben kendi evliligimde kendim ve cocuklarim icin iyi bir gelecek gormedigim icin bosandim. baba olarak iki cocugumun velayetini de aldim. calisiyorum bir yandan iki cocuguma bakiyorum olmadigim zamanlarda bana yardimci olabilen insanlar, yani ailem var. olmasalardi da bir sekilde bakici tutar veya isi birakir bir caresine bakardim.
    cocuklarim annelerini gormek istiyor mesela, anneleri degil gormek telefonla bile nadiren ariyor, yani is oradan bakildigi gibi degil, herkes evladini bagrina basmiyor. veya evladini cok sevdigini dusundugunuz insan oyle degilmis anliyorsunuz

    cocuklar ile kavga kufur icinde bir hayat surmektense bu sekilde yasamak daha iyi, terbiyeli yetistiriyorum, saygi ogretiyorum.
    evet cok ama cok zorlaniyorum, bir erkek olarak 2 cocuga bakmak butun gun ilgilenmek ve bunu yaparken gunlerini doldurarak gecirtebilmek inanilmaz zor, nihayetinde eline telefon tablet versem aksama kadar bir kosede otururlar ama vermiyorum, neyse kendimi anlatmaya gerek yok.
    kendiniz mutsuzsaniz ve bu mutsuzluk cocuklarinizin gelecegini tehlikeye atiyorsa oturup detayli dusunun. bosanma sureci de bir erkek icin hic kolay degil, inanin cekismeliye gidince ugramadiginiz iftira kalmaz, ustelik kanuna gore bunu kadin ispatlamak zorunda degil ordan hesap edin iste.

  • (bkz: ground control to major tom)

    çıkın dolaşın kendi dünyanızda tıkılı kalmayın şu koccaman dünyada yaşayın, tadını çıkarın diyor film. insana yaşadığını hatırlatan bir film, ben stillerın hem oyuncu hem yönetmen olarak en güzel işlerinden. filmde tam da bir doruk noktası voov diye kendinizden geçtiğiniz bir nokta yok ama kendi güzel temposunda duygusallaşıp izliyorsunuz.

    --- spoiler ---

    ve de walter'ın gittiği yerlerde fotoğraf çekmemesi hoştu bence, sadece gitti ve yaşadı, instagram manyağı olunan şu günlerde böyle hayatın zevkini çıkarıp gerisini düşünmemesi çok güzel, zaten sean o' connell direk söyleyerek de anlamayanların yüzüne vurdu mesajı.
    --- spoiler ---

    life dergisi film için yeni kapaklar yapmış şuradan ulaşılabilir: life magazine covers that never were

  • üşenmedim okudum. iyi ki okumuşum*

    otobüste yanımdaki kız feci osurdu benden başka
    kimse anlamadı onun osurduğunu çünkü yan
    yanaydık ve kendi kıç bölgemde titreşimi hissettim.
    çok güzel kızdı aslında böyle bir şey yapması beni
    üzmüştü. daha sonra koku hafiften yayılmaya ve
    kız da bunun farkında olduğu için kızarmaya başladı.
    tabi ben hiç durur muyum ? hemen camı açtım ve
    ayağa kalkarak; hanımlar beyler, az önce talihsiz bir
    şekilde minibüsün içine osurdum. burnunuza çürük
    kavun kokusu gelebilir, aldırış etmeyin. siz hiç
    osurmadınız mı ? sen şoför amca, akşam televizyonun karşısına yatıp ntv sporu açtığın
    zaman, burnunu karıştırırken hiç inletmedin mi
    ortalığı? çocukların odada gülmedi mi hiç ? sen,
    şişman olan kız. sen hiç deprem etkisi yaratmadın
    mı zeminde ? klozeti parçalamadın mı hiç ? beni hor
    görmeyin arkadaşlar, evet osurdum, ama bilinçli değildim. sadece, osurdum. diyerek gözyaşlarımla
    beraber oturdum. yavaştan bir alkış sesiyle beraber
    yıkıldı minibüs. şoför deli gibi kornaya basıyor ve
    herkes zart zurt osuruyordu sonra yanımdaki kızla
    göz göze geldik. gözlerini kapatıp bana doğru
    eğildi. heyecandan kalbim çıkacak gibi olmuştu. ben de gözlerimi hafif kapatıp eğildim. ağzını uzattı
    hafif araladı, yaklaştık.. gargh diye bi geğirdi amk
    kevaşesi kendimden geçtim. direkt gömdüm
    kafayı, müsait bi yerde indim. iyi yapmışmıyım
    beyler ?

  • başlık: beyler toprak genişletme planımı açıklıyorum.

    1. çok basit beyler italya ile hazırlık maçı ayarlıyoruz. ve otobüs kaldırıp 20.000 taraftar gidiyoruz maça. italya ile adam gibi maçımızı yaptıktan sonra dönüşte san marinoya uğrayıp orayı alıyoruz. 30 bin nüfusları var 15 bini karı kız çoluk çocuk yaşlı zaten 2 saatte alırız ülkeyi ve sonra yağmalıyoruz. üstünüde cebimizden tamamlayıp yunanistanı alıyoruz. sıkı pazarlık yaparsak para üstü ile romanyaya karılara bile gideriz.

    not: direk san marino ile maç ayarlayamayız adamların stadı 7 bin kişilik beyler.

  • şalke sıfır dörttür, zaten içinde bu takımın geçtiği muhabbeti yaptığımız insanların yüzde 99.9'u türk, böyle söylediğinde de anlıyorlar, kenardan bir hans'ın fırlayıp "nein nein, nul fiya" deyip fırça atacak hali olmadığına göre şalke meramını anlatan bir söyleyiş şeklidir, doğru olmasa bile

  • çoğu insan jazz'ı bir davranış olarak betimler. bu davranışın da mekanla doğrudan ilgisi vardır. saksafon ya da trompetin ruhtan üflenerek çıkardığı sesin arkasında ya kent silueti ya da ışıltılı bir gecenin renkleri vardır. bunda sinemanın etkisi olduğu aşikar. insanlar izledikleri kliplerin, filmlerin etkisiyle kendini bir ana karakter, o insanı da bir izleyici olarak düşünür.

    müzik dinlerken, türe, melodiye ve ritme göre görüntüler çağırır zihin. bunların büyük bir kısmı öğrenilmiş olanlardır. çoğunlukla o müziği ilk kez duyduğumuzda zihnimizin sıçradığı yer neresiyse sonradan da o sıçrayışın adımını atar, mekanla bütünleşiriz. şanslıysak buna eşlik eden bir insan vardır.

    bazen de müzik öyle güçlüdür ki varlığınızı o siluetle birleştirir. insan o hayal dünyasında keskin bir duyumla hayata karışır.

    john coltrane 'in naima eserini dinlediğimde loş bir odada mıcırlı garaj yolundan giren eski model bir arabanın farlarından çıkan ışık jaluziler tarafından kesiliyor ve karşımdaki duvarı yalıyor.

    untitlet original 11383 bana kentte neon ışıkların hızla kayıp gittiği, yorgunluğun sızısına rağmen uyanık ve canlı kalmanın sarsıntısını yaşatıyor.

    chet baker 'ın polka dots and moonbeams eserini dinlerken roma'da ışıltılı bir bahar sabahı kırlara gidiyorum.

    bu büyük insanlar, gezegenimizin geçmişte yaşadığı yıkıntıyı temize çeken yüce gönülleriyle enstrumanlarına ses verdiler. aynı nefesle konuşuyorum. sevgiler...