• kendini müslüman olarak tanımlayan ve tanımda merkeze dürüstlüğü, doğruluğu, adaleti, kalkınmayı, mazlumun yanında olmayı, insanlara insan gibi davranmayı, kimsenin kimsesi olmayı içeren benzeri hususları alan birinin günün birinde bok deryasına bulanması, yolsuzluğun ve rüşvetin dibine kadar batması, zulmün bin türlüsünü yapması, sansürlerden sansürlere koşması, kamu kurumlarını çalışamaz hale getirmesi, adalet mekanizmasını darmadağın etmesi, ahlaki erozyona söylemleri ve yaptıklarıyla başat fail olarak sebep olması, insanları kompartmanlara ayırarak aradaki iletişimi ve ortak zemini bitirmesi, kibirde şeytanı dahi solda sıfır bırakması vs sonrasında yaşadığı çelişkiyi ben bunları yapmış olabilirim, daha doğrusu dışardan öyle görünebilir ama ben "devlet hazinesine el atmadım" atmadığım için de rüşvet ve yolsuzluk yapmış sayılmam, biriktirdiğim parayı da islam dünyasının mutlu yarınlarına harcamak için istifledim, askeri vesayeti bitirdim gibi gerekçelerle savunması da buna bir örnektir.
  • hakkındaki "kaçan kovalanır" ve "sevdin mi kaybedersin, bu devirde zikersen sevilirsin aga" açılımlı tanımlamaları anlayamadığım kuram.

    aklıma uğur mumcunun sözü gelip duruyor bu yüzden.
  • bu kurumsal firmalarin, ise alim yaparken bi ton asamaya, teste, mulakata tabi tutmasi da bu duruma ornek bence.

    gecip de girince, gozunde oyle bi yuceltiyorsun ki adeta sirket hissedari havalari, yani baska aciklamasi olamaz.

    ıste deveye diken, o hesap.
  • "insanlar temel inançlarıyla çelişen durumla karşılaşırlarsa, aşırı rahatsızlık ve zihinsel stres yaşarlar. buna bilişsel çelişki denir."
    (bkz: leon festinger)
  • (bkz: küfür etmek)
  • oyun teorisi*'ne "o iş öyle olmuyo güzel kardeşim" diyen teori ve kavram.
  • sosyal psikolojinin en ilginç alanlarından birisi olan bilişsel çelişki teorisi, insanların "yaptığım şey anlamlı" fikrinden yola çıkılarak geliştirilmiştir. leon festinger , insanların zihinlerinde bir tutarsızlı yaşadıklarında ne olduğuyla ilgilenmektedir. zihindeki tutarsızlık, çelişki adını verdiğimiz rahatsız edici bir duygusal durum oluşturur. mutsuz oluruz ve bu sebepten çelişkiyi ve mutsuzluğu gidermek üzere hareket ederiz.

    genel olarak, herkesin yaşam içinde yaptığı davranışlarda bunu görürüz. ideolojimiz her ne ise o fikri savunan kitaplar okuruz, inandığımız şeyi destekleyen ve onaylayan bilgiler almak isteriz. sevdiğimiz bir sanatçının, politikacının hakkında iyi haberlere bakarız, kötüleri bilmek istemeyiz. tam tersi, sevmediğimiz kişilerle ilgili de açıklarını bulma, kötü şeyler duymak isteme eğilimindeyizdir.

    bilişsel çelişki kuramıyla ilgili, festinger'in klasik deneyi şu şekildedir: iki grup katılımcıya son derece sıkıcı bir görev verilir. bir gruba bu can sıkıcı işle ilgili 20 dolar, diğer gruba ise 1 dolar ödeme yapılır. gruplar işlerini bitirdikten sonra görevi nasıl bulduklarına dair sorular sorulur. gariptir, 1 dolar verilen grup 20 dolar verilen gruba göre, görevi daha eğlenceli bulur. insana sanki tam tersi olacakmış gibi gelir ancak durum gerçekte böyle değildir. zira 1 dolar alan gruptaki katılımcılar kendilerine eşek, kötü gibi hissetmemek için kendi kendilerine bunu meşrulaştırmışlardır.

    aynı şekilde, çocuklarda da bilişsel çelişki örneklerine rastlanır. iki grup çocuğa resim yaptırılır. ilk grup, çizilen resim sonrasında ödüllendirilir, oyuncak, çikolata gibi şeyler verilir. ikinci gruba ise hiçbir şey verilmez. şimdi bu durumda, normalde, davranışsal psikolojide ödüllendirilen çocukların bunu daha fazla yapmaları beklenir, edimsel koşullama böyle çalışır. fakat gerçekte, ödüllendirilen çocuklar daha sonrasında, bu aktivitenin daha az değerli olduğunu düşünmekte, ödül olmayınca yapmaya daha az yatkın görünmektedir. ödüllendirilmeyen çocuk için aktivite daha anlamlı ve değerli iken, ödüllendirilen çocuk için anlamsız hale gelmektedir. burada bir tehlike söz konusudur, ödüllendirelen çocuğa bundan sonra daha fazla ödül vermek zorunda kalırsınız, dolayısıyla aktivite bir zaman sonra kötülenir hale gelecektir.

    bu konuda yapılmış onlarca deney var. örneğin, ücretsiz terapilerin işe yaramadığı bilinmektedir. terapiye para ödemediğimizde onun işe yaramaz olduğunu düşünüyoruz. çünkü bir şeylerden vazgeçmemiz gerekmektedir. bilişsel çelişki, ne için bir şeyden vazgeçiyorsak bunun bir değeri olduğuna sonra da bundan hoşlanmaya başlamamıza yol açıyor.
  • sosyal psikolojide en sevdiğim kavramlardan biri olur kendisi. bilişsel çelişkiye göre, davranışlarımız ve çevremizdeki olaylar kişisel inanç ve tutumlarımızla çeliştiğinde rahatsız oluruz*. olaylara müdahele etmek veya davranışlarımızı değiştirmek görece daha zor olduğu için, kendi düşüncelerimizi değiştirme yoluyla çelişkiyi ortadan kaldırırız.

    bu teori hakkında bilgi sahibi oldukça insanların davranışları, olaylara karşı değişen tutumları daha da anlamlı geliyor. basit bir işlem aslında, insan kafasındaki çelişkilerden kurtulup kendini mutlu etmek için kendi kendini kandırıyor bir nevi. mesela bir insanla arkadaşken hoşuna gittiğini sandığın özellikler, eğer aranız bozulursa sinirine dokunmaya başlıyor. başkalarının ısrarıyla dışarı çıkınca, günün sonunda en azından kafam dağıldı ya, iyi oldu diye düşünüp eğlenmiş hissediyorsun. bir konser ya da etkinlik kaçırıyorsun mesela, aman en azından param cebimde kaldı diye kendini avutuyorsun. planların iptal mi oldu, neyse evde işlerim vardı, onları halledeyim diye düşünüp sinirlenmeye üzülmeye fırsat vermiyorsun. sigara içiyorsan sigaranın olumlu yönlerine bakmayı tercih ediyorsun ya da istediğim zaman bırakırım nolacak deyip işin içinden çıkıyorsun. sevgilin varken aşkı yüceltiyor, yalnızken de yalnızlığı övüyorsun. daha uzar gider. bunlar hep beynimizin çelişkiler içinde boğulup mutsuz olmamızı engelleyen küçük müdaheleleri. işe de yarıyor gayet. fakat yine de bu kavramı öğrenip aydınlanma yaşadığında insan, yaptığı düşünce değişimlerinin de farkına varıp, çelişkiden kurtulamıyor bazen.
  • soyle bir ornekle orneklere ornek katalim:

    hayali bir ulkenin iki tur ozelligi olsun:

    1) bu ulkede calmak, yolsuzluk yapmak ahlaken yanlis olsun.
    2) bu ulkenin basinda calip cirpmayla, yolsuzlukla nam salmis yoneticiler bulunsun.

    bu yoneticileri secmis olan insanlar, dusunceleriyle (ahlaki normlariyla) davranislarinin (o yoneticileri secmeleri) celistigini goreceklerdir. iste cognitive dissonance theory burada devreye girer. soz konusu insanlar, karsilastiklari celiskiyi ortadan kaldirmak ve tekrar icsel tutarlilik saglamak icin dusunsel boyutta harekete gececekler ve bir nihai sonuca ulasmak isteyeceklerdir. ulasacaklari bu nihai sonuc sudur:

    caliyorlar ama calisiyorlar da

    burada toplumun bu kesimi iki davranis bicimini bir arada sergilemektedir:

    1) bilissel celiskiyi azaltacak destekleyici dusunceler bulmak. ornegin, yoneticilerin aslinda o kadar da calmadiklari, calmazlarsa calisamayacaklari vb.

    2) celiskili dusuncelerin onemini dusurmek. yani, calmanin cok onemli olmadigi, yonetimde kim olursa olsun calacagi ve devranin boyle dondugu gibi.

    aslinda bilissel celiskiyi azaltmak icin toplumun yapmasi gereken, ya yoneticilerin calmasini ve yolsuzluk yapmasini ahlaki bakimdan suc olmaktan cikarmak ya da yoneticileri degistirmektir. ilki tarihsel olarak mumkun olmadigindan (toplumlarda boyle temel norm degisikliklerini cok nadiren gozlemleyebildigimizden), en akilci ve kisa yol, ikincisi, yani yoneticileri degistirmek ve bilissel celiskiyi ortadan kaldirmaktir.

    bilissel celiski, sadece ahlaki normlar ile pratigin celistigi durumlarda ortaya cikmaz. ayni sekilde, kisinin kendine bakisi ve kendini algilayisiyla cevresinden aldigi verilerin celismesi durumunda da ortaya cikar.

    yine siyasi bir ornek vereyim:

    ornegin, a partisine oy vermek isteyen bir birey ve bu bireyin ulke kurucusu olarak addettigi tarihsel bir kisilige sempatisi olsun. a partisi sozculerinden biri cikip bu tarihsel kisiligi elestirdiginde, bu elestiri bireyimizde bilissel celiski yaratir. cunku begenileri ve kendinde degerli gordugu dusunceleri ile yapmayi planladigi eylem birbiriyle celisir hale gelmistir. bilissel celiski teorisi devreye girer ve birey, bu tip bir demeci gormezden gelir ya da munferit olarak niteler. halbuki ayni demeci b partisinin bir temsilcisi verdiginde, onu munferit olarak degerlendirmemekte, partinin genel dusuncesini, siyasetini, hatta gizli ajandasini ortaya cikaran bir sey olarak gorme egilimindedir. sonuc olarak, kendinde degerli gorduklerini destekledigi a partisinde, karsitlarini da oy vermek istemedigi b partisinde gormeyi tercih etmektedir.

    konuyla ilgili olarak -yine siyasi bakinizlar-:

    (bkz: bir kamulastirilmis sucuk vardi ne oldu ona)
    (bkz: twitter'da çok sert muhalefet yapmak)
    (bkz: bu halk ile atatürk baş edemedi)
hesabın var mı? giriş yap