• ferdi tayfur’lu yeşilçam filmleriyle büyümüş bir nesilden işte böyle hastalıklı,kişiyi değersizleştiren,öz saygısını zedeleyen hisler türer.

    entellektüel gelişimini tam tamamlamış da sırf bu duygu işleri eksikmiş gibi, maslow’un hiyerarşik ihtiyaçlarını alt üst etmeniz niye?
    bir daha sevmesen de olur, daha çok sevsen de olur,daha az sevsen de olur. neden bu kadar melankoli?

    önce şu hayata adınız,andınız gibi miraslar bırakmayı hedefleyin.kadınla erkek,erkekle kadın ya da aynı cinsler arasındaki bu tür duygu durum bozukluğunuzun sonu nerelere varıyor biraz düşünün.
  • çocuğumla ilk tanıştığım an hissettim bunu. hatta ilerleyen günlerde, "başka bir çocuğum daha olsa bu kadar sevebilir miyim ki?" diye bile düşündüm. öyle dehşet verici büyüklükte bir sevgi. zaten öyle zor ki annelik, içinde bu sevgi olmasa insan ırkının kökü kururdu.
  • sevemem mi sevmem mi doğrusu bilemedim. bahsi geçen hissin kalıcı olacağından eminim. bu hissi fark etme sıklığı azalır ama ansızın gelir ve o an anlarsın üstesinden gelemediğini. kulağa küpe gibi bir ömür taşırsın yanında. elin değince hatırlarsın küpen olduğunu. saygılar.
  • bir insanın başka bir insanı zihninde/gönlünde ilahlaştırmasıyla (daha hafif tabirle, zamanla o insana bağımlı olmasıyla) gelen ağır mallıktır.

    o da sizin gibi insan, hataları var, yiyor içiyor, sıçıyor. tanrı değil, tanrıça değil. bağlılık fikri zamanla bağımlılığa dönüşünce ve bir yerde ayrılılık gelince doğal olarak böyle mallıklar yapılıyor.

    önce kendinizi sevin, kendinize değer verin. kendinize vermeniz gereken sevgiyi, değeri başkasına vermeyin. sonu kötü bitiyor. kötü bitince de mallıklar başa geliyor. kendisini sevmeyen insan başkasını sevemez, olsa olsa o kişiyle ilgili bir bağımlılık yaratır.

    insan kendisini sevdikçe, kendisine değer verdikçe başkaları da o insanı sever, o insana değer verir. bir kişi hayatınızdan gitmeyi mi seçti, bırakın gitsin. kendinizi yıpratmayın. hayatınızda mutlu memnun şekilde kalmayı seçen ve sizi seven insana odaklanın.
  • birini sevmiştim 16 yaşımda hayatım değişti kimseyi onun gibi sevemem sanmıştım. sonra 20 yaşımda başka birine aşık oldum ondan başka kimse yoktı gözümde. en sonunda 26 yaşımda volkana aşık oldum. en son olarak onun aşk acısıyla boğuştum. demem o ki yeni aşk eski aşkı siler. aşk aşkı siler. tahminen 35 yaşımda tekrar aşık olacağım grafik öyle diyor.
  • zamanla her şey geçer. ama evet hiç bir zamanı öncekini sevdiğin gibi sevemezsin çünkü artık daha tecrübelisindir.
  • kendine yalan söylediğin his. üstüne 3 kere daha güzel seviyorsun. önce kendini sev.
  • aşk, aşık olunan kişinin özelliklerinden bağımsız olarak, insanın kendi beyninde yarattığı gerçekdışı algılar imgeler duygular bütünü olduğundan,
    aşık olmayı becerebilen bir insan evladı bir süre sonra tekrar aşık olmaya çok ama çok elverişli bir canlıdır.

    aşık olunan kişiye dair kafada yaratılan tüm bu fantastik kurgular, ayrılık sürecinden sonra yerini yavaş yavaş gerçek algılara bırakır.

    bunu takip eden süreç, sizin farkında olmadan yeni bir aşk ilişkisine kendinizi hazırladığınız dönemdir...
    ve yine siz pek farkında değilken bu süreç tamamlanır ve bir de bakmışsınız ki kendinizi yeni bir aşkın içinde buluvermişsiniz.

    bu döngü içersinde yıllar geçtikçe çektiğiniz acılar sizi öldürmeyeceğinden daha da güçlendirir ve acılar sıradanlaşır,
    evet eskiden beyaz peynir gibiydiniz fakat şimdi kaşar oldunuz.

    geçmiş olsun.
  • 4 senedir içinde olduğum his. artık bir his değil gerçeğin ta kendisi olduğunun farkındayım.
  • şimdi biraz modern, pozitivist, dogmatik akılcı bakış açılarınızdan uzaklaşmayı deneyin ve bu yazdığım safsatayı nefesinizi yavaşlatarak okuyun. safsatadır, zira beşer dediğin ancak onu becerir. agah aydın hoca der ki, "insan hakikati arayan değil, onu bulduğuna inanan bir varlıktır. safsatacıdır." [kendisi memleketin en kallavi psikanalistidir.] istisnasına verdiğimiz isimler de var, sonra değineceğim.

    unutmadan, dogmatik akıl neden bir tuzaktır: (bkz: paul feyerabend)

    bu bahsedilen hal, hakiki aşk'ın ta kendisidir. anneye, babaya, kardeşe duyduğunuz aşk ile, veyahut karşı cinse duyduğunuz romantik hisle ( ki sevgi de, aşk da desen olur buna) karıştırma. zira eskiler uzun zaman önce bunun kelamını etmişler: "aşık olunmaz. aşka düşülür." hatırla; agah hoca "insan hakikati bulamaz, ona düşer." demeye getiriyor. ha illa bilimsel açıklamalardan yanaysan, nörobilim de aynı şeyi başka bir dille söyler: "aşk, insanın nedenselliğini bilinçli ve bilimsel olarak açıklayamayacağı kadar karmaşık, neredeyse bir anda beliren nörolojik ve kimyasal bir takım süreçlerin ardından oluşur." yine de bilimden ödün verecek değiliz.

    aşk dediğin, kayıp duygusuyla iç içedir. meşkin yalnızlaşmış halidir. yüzleşmenin yokluğu, yarım kalmışlık ve sevgi dolu hayal ve kalp kırıklıkları düşürür beşeri aşka. düştüğü yerde yapayalnız kalır, aynı romantik sürecin ve kaybının tekrar gerçekleşeceği zamana dek de, bu hal tekrarlanamaz. insan yine sever, yine aşık olur. bunlar basit mevzular. lakin ikinci defa aşka düşmek zordur. ömür kısa, düştüğün yerin altını oyup seni başka bir çukura düşürecek bir insan evladı bekle ki eylesin. aranacak şey de değil zira, biri bile bir ömür yetebilir insana. bulunmaz mı, bulunur elbet de, ölme eşşeğim ölme.

    "bir daha öyle sevemem" hissi, yukarıda anlattığım sürecin kaçınılmaz çıktılarından biridir. üstad carl gustav jung, "travmaların, duyguların en gerçekçi halleri olduğunu" söylemiştir. işte bu sebeple, bu haleti ruhiye, hakiki aşk'tan başka bişey de değildir. buna üzülme, kucakla, sahiplen. hüzünlen, çileni çek. yaşamın harcı bunlarla yoğruldu. bir zafer nişanı gibi taşı onu. zira tek çıktısı bu değil. daha gideceğin yol var. yol bitmez.

    istisnası var demiştim. ben dediğin psyche'nin ( istersen ruh, istersen bilinç de ) henüz kendisiyken varacağı bir zirve var: moksha. insan oraya da düşer işte. oraya seni iten nedir peki? bildin. aşk.

    samadhi, bunun farklı söylenmiş halidir: (bkz: #78094985)

    oraya ulaşana beşer demezler, ya aşık-ı sadık derler, ya sadhu derler, ya rishi derler. insan değil mi, bir torba isim koymuş. yalnız bitti sanma, ötesi de var. jacques lacan abi, "insan hakikate ancak ölümle ulaşır." diyor. bak gördün mü? yaşarken ölmeyi taklit ettin, haberin yok ey kara sevdalı. gocunma.

    p.s. lacan ve agah hocalar; bu mevzu bahis hallerin aslen kadınsı olanın harcı olduğunu iddia ediyor. erkeğin de kadınsı olması mümkündür de, fallus sahibi iken kavrayışın bir cenahı hep bir eksik kalıyor gibi. hasılı bu hali kadından ve kadınsıdan dinlemek icab eder. tavsiyem ve hayatta en çok merak ve arzu ettiğim şey de budur. yok bir nefer, kuyumuzu kazsın.

    son not: seversin kanka, seversin. sadece ne yaşadığını bil. bunlarla ölmezsin; hayat güzel yaşa gitsin, son tahlilde zaten öleceksin.

    haydi eyvallah.
hesabın var mı? giriş yap