• "şöyle bir şarkı vardı..." diye başlayan cümlelerin akabinde, soru soranla telapatik bağ oluşturarak melodiyi okuyup cevap verebilen, başka entrylerin konusu olan efsanevi karşılaşmaların baş kahramanı, "o da gelir beni bulur" insanı, 11 yıldır süren dostluğu 10 tane entry i doğrultamayıp 11 aydır ek$i sozluk üzerinde öksüz bırakan dünün çaylağı, bugünün sabırtaşı, yarının mezartaşı.*
  • ekşi sözlük' te "if userbirthday:=true then karma=on" kod satırını aktif hala getirmiş insan. 666' ın yarısı olan 333(-) rakamı da manidar olmuş. nerdeyse 30 yaşına gelmiş hala vay efendim, syd barret, jimmy page, jimi hendrix, kim bendix petersen, axl rose, mikael stanne, ronnie james dio, simone simons ve daha yüzlerce adam, ilerle artık.**
  • her fırsatta "seninle tanıştığım güne lanet olsun" desem de efsanevi karşılaşmamızın 10. yıl dönümünde (11 veya 12 de olabilir) daha önce bir forumda yazmış olduğum yazıyı buraya da aktarmak isterim.

    yıl 1996,

    orta okulun son sınıfına giderken, o dönem sınavı olan meslek lisesi sınavına girilmiş, orta karar bir meslek lisesinin elektronik bölümü 37. sıradan kazanılmıştır. okulun en iyi bölümü olan elektroniğe 80 kişi alınmakta olduğu için bu durum sevinç içerisinde karşılanmıştır. okula başlandığı an görülmüştür ki "kazın ayağı öyle değildir" bölümde okuyan öğrencilerin bir çoğu öğrencilikle alakası olmayan insanlardan oluşmuştur. günler geçtikçe sınıf içerisinde belirli gruplaşlaşmalar oluşmuş 4-5 kişiden oluşan gruplar beraber takılmaya başlamıştı. sınıf o kadar okulla alakasızdır ki dönem içerisinde 3-4 kere hocaların ağlatılması ve demirden olan kapıların yamulması görülmüştür. kolay olan derslerinde etkisiyle güzel bir ortalama tutturulmuş emsalleri arasında iyi sayılacak bir teknik lisenin bilgisayar bölümüne geçilmiştir. bu arada öss sınav sistemide değişmiş meslek liselerinden üniversitelere giriş bir hayli zorlaşmış, belirli bölümlere verilen ek puanlar giriş puanlarının aşırı yüksek olmasından dolayı önemini yitirmişti. çocukluktan yeni çıkılması nedeniyle veya önemsemekten dolayı 1. sınıfta arkadaşımız olan hiç kimseden telefon yada adres bilgileri alınmamış bu durum sonradan üzüntü yaratmasına rağmen elden bi'şey gelmemektedir. artık olan olmuştur, "önümüzdeki maçlara bakılması" gerekmektedir. 2. sınıf başlar, aradan geçen 2 ayın ardından atelye dersinin olduğu birgün, teknik gezi kapsamında tepebaşında bulunan fuar merkezine gidileceği öğrenilir. sınıfı bir heyecan dalgası kaplar, herkes değişik düşünceler içerinde gitmiştir fuara. en baskın düşünce ise "ders olmasında ne olursa olsun" dur. fuarda amaçsızca dolaşıp, sağdan soldan promosyon ürünleri toplarken, beraber dolaştığımız arkadaşlar birinin "vauvvvvv oyuna bakkkk" demesıyle sakin yürüşümüz bir anda bozulur ve hemen ufak sortilerle oyun konsolunun başına üşüşülür. bahsi geçen oyun efsane need for speed ii oyunun yeni sürümü olan need for speed iii' tür. hemen bir not "single race" üzerinde durup "all cars" yazılınca tüm arabalar açılır.

    oyunu oynayan kişiyi bir yerden gözüm ısırmaktadır ama esas kişi oyunu izleyenler arasındadır. etrafa bakınmak için kafamı kaldırdığım an göz göze geldik "vayyyyy" dedikten sonra hemen bir sevinç yumağı oluşturduk. ordan burdan sohbet etmeye başladık, öğrendim ki vasat sayılacak teknik liselerden birinin bilgisayar bölümünü kazanmış. telefon numarasını bir daha görüşebilmek için bi yerlere yazdım. notu daha sonradan düzgün bir kağıda yazmadığım için arada kaynamış gitmiş. kısmet işte ne yapalım.

    teknik lisede ilk yıl biterken yazın 1 ay boyunca staj yapmamız gerektiğini öğrenmiştik. tanıdıklara sorup soruşturmamıza rağmen uygun bir yer bulamamıştık. umutların tükeneceği anda bir gazete ilanı imdadımıza yetişmiş yapılan görüşmede olumlu sonuç almıştık. okulların kapanmasına 1 hafta kala, staj yapacağımız kurumdan kağıt getirmemiz istendi. akabinde hemen bahsi geçen şirkete gidip durumu açıkladım. cevap olarak hiç de beklemediğim "biz stajyer aldık, yarın başlayacak" denmesi bende şok etkisi yarattı. üstüne üstlük beni kabul eden kişi işten ayrılmıştı. o an görüştüğüm kişi çok iyi niyetli olduğundan beni başından savmadı ve bir kaç telefon görüşmesinden sonra benim de orada staj yapabileceğimi söyledi. bu olay karşısında ziyadesiyle mennun oldum. okullar kapanmış ve işe başlama günü gelip çatmıştı. pazartesi günü çalışmaya başladım, diğer stajyer arkadaş gelmedi. orada bulunanlar "zor geldi, iki mal taşıdı yoruldu, daha gelmez o kesin" gibisinden benim de başımla onları onayladığım ileri-geri konuşmalar yapıyorlardı. içimden "yaaa benim yerimi çalar mısın, işte sonucu böyle olur" diye düşündüm. 2. gün 08:45 gibi işyerine gittim, muhasebeden biri elime 3-5 tane banka defteri tutuşturup, yapmam gerekenleri söyledikten sonra beni hızlandırdı. 09:00-09:15 arası geri dönüp muhasebeye bıraktıktan sonra yavaş adımlarla toplam büyüklüğü 6 m2 olmasına rağmen masa ve dolapların düşülmesiyle 3 m2 kare yaşam alanı bulunan teknik servise doğru ilerledim. sürgülü kapıyı kulbundan değil az üstünden tutarak sola doğru çekerek açtım. içerde 2 adet ustam ve arkası dönük ben yaşlarda biri vardı. kapının açılma sesiyle birlikte döner sandalyede oturan yabancı kombine ayak ve vücut hareketleriyle sandalyeyi döndürerek istikametini bana doğru çevirdi. ikimizden de aynı anda "vayyyyy" sesleri yükseldi ve hayatımızda 2. kez, elektronik malzeme, köpük ve karton kokuları olan teknik servis içinde sevinç yumağı oluşturduk. bu esnada içerde bulunan 2 adet usta, dünkü ileri-geri konuşmalarını hatırlamış olacaklar ki, "şimdi hapı yuttuk" dercesine bize bakıyorlardı. bizden sonra patron tanıdığı olan 2 kişi daha stajyer olarak alınmış, çok eğlenceli bir şekilde 1 ay beraber çalıştıktan sonra, bir cuma günü asiye abla' nın yaptığı süper kuru fasülyeyi bitirmiş, tam pilavdan fazla haşlanmış tavuk ekleyerek servis ettiği pilavı yerken, aynı masada bulunduğumuz müdür "teknis serviste çok kalabalık oldu, çocuklar sizin stajınız ne zaman bitiyor" diye üstü kapalı bir şekilde "boş yere heyecanlanmayın yaz sonuna kadar sizi burda tutamayız, staj bitti mi doğru eve" mesajını vermişti. biz "tamam be sizin işyerinize mi kaldık, staj bitsin basıp gidicez. alın işinizi başınıza çalın" babında kafamızı öne eğdik. staj nihayete ermiş bu sefer kesin telefon numaraları ve adres bilgileri işlenmişti. 10-15 günlük süre içerisinde mavi akbilimizin süresinin bitmemesinden de faydalanarak 4-5 kere daha görüşüp işte gerçekleşen komik anılar paylaşılmıştı. okullar açıldı aradan belirli bir zaman geçtikten sonra görüşmek için tekrar aradım ama daha önceden konuştuğum numara kullanım dışı olmuştu. önemli değildi, nasıl olsa benim numaram değişmemişti ve onda vardı. aramasını bekledim, bekledim ama aramadı.

    okulların kapanmasına yakın yine staj yeri bulma hasıl olmuştu. bu sefer işler daha kolaydı ilk staj yaptığım yerdekilerle irtibatı koparmamış orada bulunan ustaların birinin yeni çalıştığı yerde staja başlamıştım. 3. gün mecidiyeköyden parça alınması gerekliydi ve ben oraları avucumun içi gibi bildiğim için benimle birlikte bir arkadaş daha mecidiyeköy yollarına düştük. adres o zamanlar profilo alışveriş merkezinin aşağısında yer alan ve uygun fiyatlarıyla dikkat çeken ay bilgisayar' dı. bahsi geçen yere gidilmiş ve daha önceden siparişi geçilen parçalar alınıp geri dönülmeye başlanmıştı. güzergah olarak profilo alışveriş merkezinin önünden değil, direk giderek ana caddeye çıkmayı planlamıştık... aynı esnada bu yol üzerinde bulunan ismini bilmediğim bir bilgisayarcıda bir stajyer ilk gününü geçirmekte olmasına rağmen işyerinden hiç mennun kalmamış, midesine düşkün bir insan olduğu için öğle yemeğini beklemişti. şirketin anlaşmalı olduğu ev yemekleri yapan lokantada ağzına kadar dolu yoğurtlu mantı ve salatayla karnını doyurmuştu. bunlar şimdi kola olmadan gitmez diyerek yanında kola içmeyi de ihmal etmemişti. öğle yemeğinden erken dönen stajyer, şirkette sekreter dışında kimsenin olmamasından istifade ederek, dolapta bulunan staj dosyasını aşırıp üzerine saklamıştı. ardından, şirketten bir bahane uydurup çıkmış, otobüs duraklarının olduğu tarafa gitmek yerine yoldan aşağıya doğru inmeye başlamıştı... yolun ortalarında bi yerde yol bizim gittiğimiz istikamete göre sağ tarafa doğru dönüyordu, tam burdan geçerken karşıdan hızlı adımlarla birinin geldiğini farketmemle beraber aynı bilindik şaşırma nidası, yanımda bulunan arkadaşın ve çöpü karıştıran kedinin şaşkın bakışları arasında duyuldu, "vayyyyy". kısa bir durum değerlendirmesi yapıldıktan sonra durumun vahameti göz önüne alınarak ve aldığımız parçalar 3 e bölünerek otobüs durağına doğru hızlıca gidildi. oturdukları yerden taşındıklarını, taşınma sırasında telefon numaramı kaybettiğini söyledi. bunun üzerine ben "hadi ordan kimi yiyon sen, gözlerime baksana sen benim yer miyiz biz numaraları" babında "peki" dedim. o günden sonra belirli aralıklarla görüştük ben üniversiteyi kazandım 1 sene okuduktan sonra o da benim okudugum okulu kazandı. 1 yıl boyunca aynı evde yaşadık hatta "bulaşık-yemek-alışveriş" sırasında "badi" olduk. sonuç olarak 3 büyük tesadüf eseri 13 yıldır hayatımda olan önemli dostlarımdan biri, aslında tesadüften öte sanırım bu kader.

    bu yazıyı da ona itafen yazdım, eyvallah bilader.
  • sozlugumuzun soner sarikabadayi "fun club" baskani.
    uyelik icin tum basvurular -pm- kendisine lutfen, konserlere birer ikiser tur duzenliyor "fun" ayagina.
  • yıllardır "ben motordan anlarım aga" derdi de inanmazdım, herif gitti motor sınavından 100 aldı ki aynı adam matematik dersinden 0,2 alabilmek için adını soyadını yazıp numarasını kopya çeken adam. "gel pes oynayak ya la" dedikçe evde gizli gizli inekledi muhtemelen. allah vere de bu utançla gidip kafasına sıkmaya.
  • halloween(1978)'deki karakterlerden biri. filmin başlarında görünüyor.
  • bi kedisi eksikti, onu da tamamlayınca hepten ekşici piç oldu. adını da munis koymuş, kedi canını onun ya!
  • bu dünyada beni tırstıran tek insan.
  • ekşi sözlük'teki tek gerçek arkadaşımdı, kapatıp gitmiş artiz gibi, sağlık olsun.
  • bu dünyada beni tırstıran ikinci insan. tanırdım, iyi çocuktu.
hesabın var mı? giriş yap