• bu kadar turk oldugunu defalarca tekrar etmemize ragmen , asansorde yanlislikla bizim kati zemin kat zannedip inmeye kalkan adama "oha be 9 kat yani" diye laf edip arkadasimdan da"essek olmak lazim" seklinde bi onay alip daha sonra adam asansorden inerken "evet, biraz essegiz ama... " seklinde bi tepki alinca yerin dibine girdigimiz, kufretmeden once etrafa bakinmak zorunda oldugumuz amerikan sehri.
  • deli gibi özlediğim abd şehri. kendisi amerikaya ilk gidişimde kalbimi çalmayı başarmış; benim gibi ingiltere hayranı birini bile 2 ayın sonunda kendine sımsıkı bağlamıştır. çok daha uzun süre kalsam sıkılır mıydım bilmiyorum ama en azından şimdilik hiç de sıkıcı gelmiyor bana. bence boston; kozmopolit haliyle birazcık istanbul, sert geçen kışıyla birazcık ankara, limanıyla deniz havasıyla birazcık izmir, öğrencileriyle de birazcık eskişehir'i barındırıyor içinde. bulunduğum süre içinde "ahh be güzel şehir, tam da yaşanılacak yersin!" dedirtmiştir. belki de yaşadığım güzel anılar, tanıdığım güzel insanlardır beni bu kadar boston'a bağlayan ya da yaralarımı sarmaya gittiğim bir dönemde bana kucak açmasıdır, bilmiyorum...
    arkadaşımla birlikte zamanımızın büyük bir kısmı t ile aktarma yapıp ordan oraya koşturmayla geçti, günün sonunda eve yorgun argın döndük çoğu zaman ama şöyle bir düşünüldüğünde hiçbir günümüz ziyan olmadı, sığ geçmedi boston'da. yeri geldi, aldığımız citypass ile 1 hafta içinde 5 müze gezip kültürel anlamda doyduğumuzu hissettik, yeri geldi, boylston'ı newbury'i o kadar kanıksadık ki gideceğimiz yere ayaklarımız götürdü bizi.
    boston'a gideceklere verebileceğim en önemli tavsiyeler sanırım şöyle olurdu:
    - müze, sanat vs seviyorsanız en baştan parayı verip bir citypass alın, böylece skywalk observatory, harvard natural history museum, museum of fine arts vs gibi pek çok önemli yere baya bir ucuza girebiliyorsunuz.
    - eğer ünlü markalardan alışveriş yapmak istiyorsanız lechmere'daki cambridgeside galleria'ya gidebilirsiniz ya da aynı şekilde boylston'daki prudential da emrinize amade. ama "bu markaları ucuza alsak ne güzel olur" diyorsanız işte o zaman wrentham'daki outlet'e 40$'a bilet alıp gidebilirsiniz, inanın buna değiyor.
    - bir gece ünlü cheers'da gidip bir şeyler için mesela, atmosferi çok hoş.
    - yapabiliyorsanız fenway park'da bir red sox maçına gidin, zaten boston'a gidince fark ediceksiniz, halk bu takım için tek yürek olmuş durumda:)
    - bir haftasonu limana gidip turlarla boston adalarına ya da cadı şehri salem'a gidebilirsiniz.
    - arabanız varsa kuzeye doğru sahil kenarından devam edip o hollywood'dan fırlama yalıları görebilirsiniz, insan kıskanıyor tabi ama yapacak bir şey yok:(
    - boston'dan çıkayım başka yerler göreyim derseniz, new york city ne güne duruyor! topu topu 4 saat! hemen south station'a gidip erkenden bir bilet alın! ha bir de amerika'nın en küçük eyaleti olan rhode island da hemen yanıbaşınızda. biz gittiğimizde gerçekten şanssız bir gündü, fırtına, yağmur vs. ama sahilinde dudak uçuklatan malikaneler olduğunu söylüyorlar.
    - güneşli bir günde dunkin donuts'dan alın kahvenizi public garden ya da boston common'a gidip çimlere uzanın, huzurun tadını çıkarın ama oradan oraya zıplayan sıcakkanlı sincaplara da dikkat edin:)
    - yine sıcak bir günde blue line'a atlayıp revere beach'e gidin, bir de okyanusun tadına bakın bakalım;)

    kısacası boston'da ayak basmadığınız yer kalmasın!
    son olarak; bu güzel şehre çok bağlanmayın, sonra çok özlüyorsunuz:( bir de gitmişken benden selam söyleyin...
  • eski ama yeniliklere acik. buyuk ama karmasik degil. hayat dolu ama bogucu degil. kalabalik ama yasamasi zor degil. alismasi kolay bir sehir cunku yormuyor, zorlamiyor...
  • amerika`nin gercekten en guzel insanlarinin bulundugunu du$undugum $ehri -
  • küçükken orda yaşayan herkesin uzun kıvırcık saçlı ve bıyıklı olduğunu sandığım şehir.

    devamlı more than a feeling klibini izlersen böyle gerizekalı olursun tabi..
  • eşcinsel nüfusu giderek artan amerikan şehridir. toplu taşıma araçlarında öpüşen iki kız ya da erkeğe rastlama ihtimali bu kentte biraz daha fazladır. cuma ve cumartesi akşamları evlere kasalarla bira taşınır. gençlerin olduğu her evde parti vardır. abonman kartlarına koydukları 'charlie ticket' ismi tebessüme yol açar, istanbul'daki aylık akbile 'ahmet bileti' demek gibi bişiydir. boston'a ilk defa gelindiğinde kente hakim olan yanmış pizza yağı kokusu rahatsızlık verir, ancak kısa zamanda alışılır. dünyanın her yerinden gelmiş çeşit çeşit öğrenciyle karşılaşılabilecek harika bir kenttir. kütüphanelerin büyük kısmı herkese açıktır. gittiğiniz dil kursu, okul vs.'nin kimlik kartını göstermek yeterlidir, sıcacık ders çalışma ortamlarına giriş yapılır. north end bölgesinde takılabilecek çok güzel mekanlar vardır. bahar mevsimi yoktur burada, yaz da kış da çok acımasız geçer. güzel kar yağar. o soğukta üşümüş elleri sıcacık dunkin donuts kahvesi ile ısıtarak boylston street'te bir akşam yürüyüşü yapmanın tadı hiç bir yerde yoktur, özlenesidir.
  • boston'da gecirilmis olunan 5 gunun sonunda texasimin sicak bayirlarina donerken bir kenara almis oldugum notlardan derlenmistir.
    amerika'yi gormek icin boston gibi avrupadan devsirilmis bir sehire gelen gezginler oldukca yanli ve yanlis bir amerika stereotipi olusturacaklardir kafalarinda. boston sokaklarinda insanlarin yurudugu ve newsbury caddesinde piyasa yaptigi, sokaklarinda sokak calgicilari olan, toplu tasimayi sadece araba kullanamayacak kadar akli dengesi yerinde olmayan insanlarin kullanmadigi, bakkaldan alisveris yapilan ve sokakta oturulup kahve icilebilen bir sehirdir ve downtownda hayat 6da bitmez. ınsanlar bu sehirde parfum kokmakta, ve makyaj yapmaktadir. genclik sort, parmak arasi terlik ve hoodie ile okula gitmemekte, kaykayi bir ulasim araci olarak kullanmamaktadir.
    boston' da sunlarin neye benzedigini asla ogrenemezsiniz: (bkz: strip mall), (bkz: walmart supercenter), (bkz: drive thru), (bkz: terkedilmis sokak)
    guneyde amerikalilar arabalarinin icinde yasayip, drive thru bankadan para ceker ve drive in lokantalardan yemek yerler, yanyana dort futbol sahasi buyuklugunde walmarttan alisveris yapip bos zamanlarini bahcelerinde barbeku partisi yaparak degerlendirirler. birbirlerine dort adimdan fazla yaklasmaz, yaklasma geregi de duymazlar. paralel park edebileni azdir, zira geregi yoktur. arabalar buyuktur, evler buyuktur, yollar buyuktur, park yeri problem olarak tanimlanmaz. ehliyet 16 yasinda alinir, ve evdeki her bireyin bir arabasi vardir. ınsanlar sadece spor olarak kosar, aman metroya yetistim mi, karsiya gectim mi vb problemler yoktur.
  • amerika sınırları içinde kişi başına en çok üniversite düşen şehir
  • bean town diye de bilinir. yani fasulyeden, ciddiye alinmaya degmez sehir demek oluyor. insanlari her boka "wicked awesome" diye tepki gosterir. aksani manyak komiktir, mesela araba anahtarlari demek gerekiyor, kah kiis derler bunlar, klem covdah derler clam chowdera falan. kahveyi kafi diye isterseniz anlamazlar, kuuafi demek lazimdir. guzel yerdir yani.
  • nefis aor grubunun müthiş debutü. başarılı vokalleriyle, temiz gitar tonuyla ve enerjisiyle sizi ilk bir kaç parçadan itibaren kendine bağlayan bir albüm. albümdeki parçaları iyiyle mükemmel arası bir skalaya yerleştirebiliriz bence. aksini iddia edecek babayiğidi düelloya davet ediyorum.

    tracklist:

    1. more than a feeling(4:45)
    2. peace of mind(5:01)
    3. foreplay long time(7:47)
    4. rock n roll band(3:00)
    5. smokin(4:21)
    6. hitch a ride(4:11)
    7. something about you(3:48)
    8. let me take you home tonight (4:43)
hesabın var mı? giriş yap