gün itibari ile
48. antalya altın portakal film festivalinde galası yapılan iran asıllı, türk ve fransız vatandaşı yönetmen
ramin matin'in filmi.
film ulusal film kategorisinde yarışmasına rağmen baştan sona
ingilizce çekilmiş ve oyuncularının türk olması dışında sanırım türkiye ile herhangi bir ilgisi olmayan bir film.
festivalde
mor biletleri 1 tl'den günler öncesinde kapatıp her filme gelen emekli ev hanımı teyzeleri tam anlamıyla şoke eden bir galaya vesile olmuş filmdir aynı zamanda... salondan -tahammül düzeyine göre- ara ara ve dalga dalga insanların ayrılması da fazla uzun sürmedi doğal olarak. hatta yanımda oturan ve film başlamadan önce herkese ve herşeye karışan, yorum yapan ve bana olur olmadık sorular soran agresif amca'nın da sanırım filmin bir yerinde nutku tutuldu ve sonuna kadar
paralizik bir şekilde çıt çıkarmadan oturdu koltuğunda.
-----------------spoiler ama pek de gerek yok gibi----------------------------------------------------
kara film olarak niteleyebileceğimiz filmin geçtiği yer yanlış anlamadıysam ingiltere, zaman belli değil fakat ülkede tuhaf, faşist bir yönetim var; alkol almak, sigara içmek, resim yapmak mesela yasadışı.
cezası da önce dayak akabininde oracıkta infaz.
hikayenin kahramanları
j ve
m akşam yemeğinde
d ve
k'yı ağırlamaktadırlar.
kahramanların bize gösterilen gerçekliklerinde
dürtüsel bir çok davranış mantıklı, hatta genel geçer bir hal almış normal olmuş durumdadır.
burada uzun uzun anlatamayacağım oldukça sert, seyircinin değer yargılarını zorlayan ve mide bulundırıcı şeyler film boyunca sergilenmektedir.
o akşam hükumetçe yasaklanmış şeyleri yapan kahramanlarımız, j'nin polis teşkilatında olması sebebi ile, hergün rutin olan polis kontrolüne tabi olmamaktadırlar. fakat ilginç bir nokta kahramanlarımız yasakları delerken bile yasakların kesinlikle doğru ve yerinde olduğuna inanmaktadırlar. sonucunun ölüm olmasına bile oldukça duyarsızdırlar.
bu tarz
deneysel filmlere iyi ya da kötü diyebilmek; hikayeyi, yönetmeni ya da oyuncuları eleştirmek çok mümkün ya da mantıklı görünmese de, bu konuda söylemek zorunda olduğum bir kaç kelam var.
"bu film neden kötü" sorusunun yanıtı, en başta filmdeki
ışıksızlık.
yönetmen belli ki atmosfer yaratmak istiyor ama film o kadar karanlık ki çoğu zaman oyuncuların mimikleri seçilmediği için resmen karaltılar şeklinde boy gösteriyorlar perdede. en çok görünebilen de, içlerinde sanırım en açık tenli olan
j rolünde
ibrahim selim, ki kendisi filmin de en kötü oyuncusu görebildiğim kadarıyla. bir kere ingilizce telafuzu çok kötü özellikle
m rolünde
pınar töre'nin ve diğerlerinin ingilizcesi gayet başarılıydı. ki sanırım
töre de filmin en iyi oyuncusu ünvanını hakediyor.
fakat filmin kendisi maalesef kötü...
deneysel bir film için bile kötü...
belli ki anlatmak istediği şeyler var. ama bunu yaparken kullandığı argümanlar fazlasıyla kopuk ve dağınık. izleyicinin zihninde yerine oturan bir taş, çıkardığı bir sonuç ya da bir çeşit aydınlanma söz konusu olamıyor. mesela "bu adamlar faşizmin ötesine geçmiş, işte faşist düşünce bu sebepten kötüdür" gibi bir çıkarım söz konusu olamıyor. zaten ilgiyi sıcak tutması bile mümkün değil bu filmin, ancak bir kaç sinema meraklısı, üzerinde kafa yorup bazı sonuçlara gidebilir.
---------------------------spoiler ama pek gerek yok gibiydi dimi?------------------------------
filmin iğrençlik dozu ise gayet yüksek. ben seyircisini bu şekilde rahatsız etmeye çalışan filmlerden de hoşlanmıyorum sanırım.
festivalde
altın portakal şansı tanımadığım bir diğer film
canavarlar sofrası.
daha önce
cin geçidi filminde görüntü yönetmenliği yapan
matin'in ilk uzun metrajlı filmi olsa da,
ben deneysel bilmem arkadaş diyorsanız bu filmi izlemenizi hiç önermem.