• hamburgerlerinin fiyatlarını kasaların arkasındaki panolarda kocaman yazan restoran. burada 34 lira yazan hamburgeri 34 liraya satın alınca şaşırmak çok mantıklı değil.
  • normalde bu tür şeyler yazmayı sevmiyorum ama senelerdir yazmam gerekiyormuş gibi de hissedebiliyorum. bugün ve daha önce birkaç defa daha buyaka'daki carl's jr.'da hamburger yedik. kendi adıma söylersem, hayatım boyunca yediğim en iyi hamburger burada. kavurmalı bir hamburgeri tavsiye etti burada çalışan arkadaşlar hem de ısrarla. yok mok derken, aldık. oldukça iyiydi, ben de bu yazıyı okuyanlara tavsiye ederim. bardağa para verip istediğin kadar içme özelliği de var. bu tür şeyler insanlara heyecan veriyor, istediğin kadar içebilme potansiyeli, eylemin kendisine galebe çalıyor. yalnız bu satırları yazarken aklıma bir anı geldi, sizinle paylaşmak istiyorum:

    seneler evvel bir ekşi sözlük zirvesine davet edildim, bilmemnereye kıyafet yardımı mı neydi. haftasonuydu, gittim. kalabalık bir gruptu. kolileri teslim ettikten sonra yemek yiyelim dendi ve taksim'de bir lokantaya girdik, ben bir iki kişi dışında hiç kimseyi tanımıyorum, ki tanıdığımı söylediğim kişileri de sadece ekşi'den tanıyorum. masalara dağıldık, şimdi nicklerini hatırlayamayacağım ve ekşi'den dahi tanımadığım iki üç kişiyle aynı masada oturmak nasip oldu. onlar hafif yiyecekler almışlar, sezar salata, iki adet zeytinyağlı biber dolması, falan. ben bir geldim koca kemikli et haşlama tabağıyla, ortamda buz gibi bir hava esti. bana baktılar tuhaf tuhaf, sonra masadaki uzun saçlı bir eleman tabağımdan gözünü ayırmadan "insanlar neler yiyor ya" dedi ve çatalıyla önündeki tabaktan hafif hafif yemeyi sürdürdü. yanındaki kız da gülümsedi. ben ise sanki insan kesmişim de, onun etini yiyormuşum gibi hissettim. tabağımdaki kemikli ete bakarak "insanlar neler yiyor ya" denmiş olması beni bu küçük komünitede küçük düşürdü, ne yazık ki kemiğin içindeki şeyi füfüfüfü şeklinde emmeden bırakmak durumunda kaldım. sanırım "ekşici piç" tamlamasını içimden geçirerek de olsa ilkin o gün ben kullandım. gelip de buraya yazmadım, dememiştim, demeden edemedim, o kadar diş gösterildi, o kadar salya atıldı, o kadar kimse tahrik edildi.
  • açılın ben reklamcıyım.

    şimdi bazı markalarda fiyat politikalarını yurt içi yurt dışı diye ayırmak doğru bir yaklaşım. nedenine gelince özellikle hızlı tüketim ürünleri satan markaların marka konumlandırma stratejileri ülkeye göre değişiklik gösterebiliyor. bu ürünün ülke distribütörlüğünün belirlediği bir şey.

    araba markaları üzerinden şöyle izzah edeyim misal fiat ve renault markasının hedef kitlesi genellikle ailelerdir dolayısıyla bu markalar kendilerini bu hedef kitleye göre konumlandırmışlardır. bunun sonucunda gazetelere televizyonlara dergilere sürekli reklam verip kampanya taksit kredi seçenekleri hakkında satışa yönelik hedef kitlelerini bilgilendirirler. misal bir bentley ya da lamborghini öyle değildir. bu tür lüks firmaların hedef kitlesi creme de la creme tabaka olduğundan sağda solda reklamlarını göremezsiniz. çünkü o reklamları görecek insanların çoğu o ürüne hiçbir zaman sahip olamayacak. marka açısından düşünürseniz gereksiz masraf yani. golf turnuvalarına sponsor olurlar en fazla. bir bilgilendirme yapacakları zaman hedef kitlelerinin asistanlarına mail atarlar ya da nadiren prestiji yüksek hedef kitlesinin satın aldığı dergilere reklam verirler. (thy'nin business class'a koyduğu dergiler gibi)

    fast food olayına gelince mc donald's ülkemize ilk geldiğinde marka bilinirliği çok çok az olması sebebiyle kendini konumlandırırken fiyat politikasını yüksek tuttu. bu ise hedef kitle tabanını daraltarak bizim toplumumuzda mc donald's'ın marka algısını orta ve üst tabakaya konumlandırdı. zamanla artan rekabet oranına bağlı olarak fiyat politikasında değişikliğe giderek günümüzdeki yerini aldı. çoğu ülkede olmayan fakat türklerde olan bir anlayış vardır. bizim milletimize göre eğer bir ürün pahalıysa kalitelidir. ürünün içeriği ne olduğu önemli değil. eğer ürünün fiyatı pahalı ise o bize göre kalitelidir. aynı şekilde bir süpermarkete gittiğinizde aynı içeriğe sahip iki ürün gördüğümüzde eğer ürünün televizyonda reklamları dönüyorsa bize bir aşinalığı varsa tercihimizi genellikle o üründen yana kullanırız. fakat diğer ürün daha pahalıysa bir durup düşünürüz. inceleriz. olay aslında tüm ürünlerde tamamen buna endeksli. bir de olayın statü boyutu var. kişiler hayatı boyunca sürekli bir üst gelir seviyesine dahil olmaya egolarını tatmin etmeye çalışır. kısaca kendini zengin göstermek diyelim. asgari ücret alan adamın evkurdan 24 ay iphone taksidine girmesi bu yüzdendir. ya da yine az gelirli selinsu'nun porsiyonuna 50 lira verdiği sushiyi beğenmeyerek yarım bırakıp instagrama 575787 tane etiketle koyması da bu yüzdendir. marka algısını yukarıda tutan bir kurum genellikle bu müşterilerden ekmek yer. carl's jr'da da durum aşağı yukarı böyledir.

    yani şöyle özetleyelim bizdeki burger king mc donalds algısı:

    +yaygın dağıtım ağına sahip kolay ulaşılabilir
    +fiyatları uygun
    +düzenli olarak bir alana bir bedava gibi kampanyaları olan
    +her yerde reklamları dönen
    +herkesin gidip yemek yiyebildiği mekan.

    carl's jr'nin algısı

    +fazla yerde bulunmayan
    +fiyatları muadillerinin üzerinde
    +kampanyaları diğer markalara göre çok az
    +her mecrada reklamlarına rastlanılmayan
    +herkesin gidemediği mekan.

    şimdi fast food'dan hiç anlamayan birine sana yemek ısmarlayacağız nerede yemek istersin diye sorsanız şüphesiz tercihi carl's jr olacaktır. neden? çünkü tüketicinin algısı şu: fiyatı pahalı o yüzden kaliteli. bir avm'ye gidin bakın önünde en çok kuyruk olan yerler sırasıyla şöyle olacaktır:

    +burger king (menüleri büyük fiyat ucuz düzenli kampanya var)
    +mc donald's (menüleri ortalama fiyat ucuz düzenli kampanya var)
    +arby's (menüleri ortalama fiyat ortalama düzenli kampanya yok)
    +carls jr (menüleri büyük fiyat pahalı düzenli kampanya yok)

    yukarıda saydığım sebeplerden dolayı bizim memlekette tüketici tercihini belirlerken lezzet her zaman fiyattan sonra gelir. bu, markaların kendi algısını ülkelerde konumlandırma şekilleriyle de önemli ölçüde etkilidir. bu mekanlar genellikle düşük ve orta kesime hitap eder. zengin adamın zaten burayla işi olmaz gider kitchenette'de yer mexicano burgerini.

    tüm bunları özetlersek carl's jr un müşterileri şunlardan oluşur:

    +marka bağımlıları, (markaya ya da markanın bir ürününe saplantılı olanlar)
    +markanın lezzetine ya da verdiği hizmete hasta olanlar.
    +ürüne sahip olmayı üst statü göstergesi olarak algılayan kesim (check-in yaparak instagrama hamburgerinin fotoğrafını yükleyip foursquire da "hastasıyız" yorumu yaparken aynı anda bunları twitter'ına "iyi yedik ama" şeklinde yazıp paylaşan selinsu)
    +ürünün pahalı olması sebebiyle kaliteli olacağını düşünen kesim ve son olarak da ürünün lezzetini denemek isteyen kesim.(güzel gibi lan bir bakalım şuna)

    siz burger king'e mc donald's a gidiyorsanız carl's jr'a gittiğinizde onlarla kıyaslayıp kafanızda "burger king'de şu kadar burada taş çatlasın x lira olur" şeklinde düşünebilirsiniz. bu kahve dünyasında 6 liraya kahve içip starbucks'da "ne kadar olabilir ki en fazla şu kadardır" şeklinde yanlış çıkarımlar yapmanızla aynı sebepten dolayıdır. markada kendini konumlandırdığı yer itibariyle de zaten bunun bilincindedir. kısaca olayın tüm özeti budur.
  • burgerci. burada 34 liraya satılan burgere "hayatımda yediğim en büyük kazık" diyen arkadaşa allah başka dert vermesin demek istiyorum. insanlar ne kazıklar yiyor eşlerinden dostlarından. bir de öyle tasvirler kullanmış ki arkadaş şaşmamak elde değil. şöyle canım yandı, böyle kendime gelemedim diye. biz gerçekten aynı dünyada mı yaşıyoruz bilemiyorum, benim yaşadığım dünyada insanlar ailelerini kaybediyor, kanser oluyor vs vs... evet belki kazık yemiş olabilir, pahalı gelmiş olabilir ama bunu evlat acısı gibi anlatması çok ilginç. başka büyük dert görmez umarım.
  • şimdi daha önce burdan yemek yediğim için söylüyorum. önce kasaya gidip bana şundan diyorsun. kasiyerde sana şu kadar lira tuttu diyor. sen de paranı verip yerine geçiyorsun siparişini getiriyorlar. yani önce sipariş verip yiyip sonra ödemiyorsun. önden ödüyorsun.

    eğer istenilen ücret sana pahalı gelmiş olmasına rağmen ve yazdığın düşüncelere sahip olmana rağmen ısrar edip o parayı veriyorsan ya gerizekalısın ya da diğer zincir burgercilerin çalıştığı ajansların elemanısın.
  • amerika'da batı yakasından çıkmaymış ama hiç denk gelmemiştim. ilk defa dün denedim çok beğendim. fast food hamburger'lerde iyi seçeneklerden.

    not: mağara soğuk ve rutubetliydi.
  • zincir veya değil çok güzel veya değil hiç fark etmeksizin herhangi bir hamburger için 34 tl çok pahalı bir fiyattır. tartışmaya açık bile değil.
  • kozyatağı şubesindeki ilk müşterilerinin fotoğrafını paylaşmışlar feysbukta: https://www.facebook.com/…86.211410598877669&type=1
    biraz şey olmuş sanki. fast food restoranı ve bu ilk müşteriler.
    biraz şey olmuş.
  • içeceğin sınırsız verildiği hamburgerci. lakin ki "son lokma ile son yudumu denk getirme" öyle bir yer etmiş ki bilinçaltında, daha ikinci kolayı alabildiğim olmadı.
  • cevahir'deki şubesine açılış gününde gittim.
    famous star with cheese menüsünü yedim. fiyatı 10.75 tl. peynirsizi 9.75. patates orta boy içecek ise sınırsız. yanlış duymadınız sınırsız. hani '' olm yabancı ülkelerde burger ve mc'te istediğin kadar içebiliyormuşsun'' geyiği vardır ya. burası öyle işte. çok güzel bir olay.
    gelelim lezzete. kesinlikle mc donalds ve burger king'ten daha iyi. hatta ben çok sevdim. hamburgeri fazlasıyla büyük. yediğim burger steakhouse boyutundaydı; fakat köftesi daha kalındı. çok hoşuma gitti. patatesi de mc kadar güzel. sos konusunda gerideler. ketçap mayonez calve. ranch sos isterseniz özel bir kapta getiriyorlar; burger'dakinin yanına yaklaşamaz. arkadaşım da mantarlı burgerini yedi. onun da tadına baktım, çok lezizdi. ama menü fiyatı 13.75.

    gelelim servis kısmına. burada gördüğüm servis hizmetini en lüks lokantalarda görmedim. self servis gibi; ama değil de. ''nasıl oluyor? '' derseniz şöyle oluyor: ilk başta kasaya gidiyorsun. istediğin menüyü söylüyorsun. parayı ödedikten sonra sana masaya koyacağın bir numara veriyorlar. sonra masana geçiyorsun. o numarayı masana koyuyorsun ve garson menünü masaya getiriyor. öyle kasada ayakta dikilmek yok. ketçap mayonez isteğini soruyor menüyü getiren garson, isteklerini söylüyorsun sonra gidiyor. ama etrafında sürekli dolaşan ve seni rahatsız etmeyen çalışanlar var. içeceğim bitti bir ara kalkmaya yeltenecektim ki biri başımda belirdi ve '' efendim içeceğinizi tazelememi ister misiniz? '' dedi. '' hay hay'' dedim gitti getirdi sağolsun. içimden de vay amnskyy dedim. kısacası böyle bir servisi bir fast food restaruantından beklemezdim. çok takdir ettim.

    cevahir şubesine gelirsek yarı amerikan tarzda döşenmiş ve çok şık. ayrıca terası var sigara içenler için iyi bir alternatif. terasın üzerine de devasa ısıtıcılardan koymuşlar cafe pi'deki gibi. dışarı ne kadar soğuksa da onun altında oturunca etkilenmiyorsun. cevahir avm'deki en iyi yemek yenilebilecek lokasyonlardan biri desek abartmamış oluruz.

    sözün özü gidin deneyin burayı. fiyatı diğer rakiplere göre biraz daha tuzlu. bir alana bir bedava kampanyası gibi atraksiyonları yok. ama inanın hakkını veriyorlar. umarım kalitelerini düşürmezler de canımız hamburger çektiğinde sürekli tercih ettiğimiz yer olur.
hesabın var mı? giriş yap