• coup de torchon, tavernier'nin şok yaratan, "noluyoruz yaaa?" dedirten bir filmiydi, '81 senesinde. neden? evvela film konusu itibariyle, seyircinin ayrıntılara özen göstermeden izleme tehlikesini de hesaba katarsak, mantık içerecek bir şekilde anlaşılması zor bir hikaye anlatıyordu. sonra, filmin sunduğu kolonyal afrika portresi içinde barındırdığı mide bulandırıcı öğeleri alaycı bir noir dünyası gibi sunuyor, filmdeki karakterler için zencilerle dalga geçmek, zenci dövmek, zenci cesedine ateş etmek bir oyuna dönüşüyordu. tüm bu oyunlar ise filmin sadece arka planıydı; gerçek anlamda sinik, alaycı bir film noir dünyası sunuyordu tavernier.

    neydi filmin konusu? gene philippe noiret'nin canlandırdığı başkahraman, kanunun hüküm sürmediği bir kolonyal kasabada, insana tersine çevrilmiş rio bravo john wayne'nini hatırlatan bir polis memurudur. herkes tarafından itilip kakılan, eşi tarafından (nono isimli ve eşinin, kardeşim dediği bir adamla) aldatılan bir mazlum portresi çizen cordier (noiret), acep gözüktüğü kadar masum mudur?

    filmin handiyse metafiziğe çalan, çok incelikli hikayesini takip ederken insanın gitgide tüyleri ürperiyor. cordier'nin durmadan bir anlam içermeyeceğini düşündüğümüz şeyler yaptığını görüyoruz, ama her seferinde yaptıkları, kader dönüp dolaştığında öyle bir şekilde tekrar karşısına çıkıyor ki... durun anlatamadım be. hatta anlatırsam tadı kaçar. bulun izleyin. benim izlediğim en iyi filmlerden birisi.
  • sadece isabelle hupert'ın 28 yaş performansı için bile izlenebilecek 1981 yapımı film.
  • izlediğimin üzerinden zaman geçti ama etkisi hala aklımda, demek ki çok iyi. filmin öyle karanlık bir tarafı var ki sanırsın sadece bir el fenerinin aydınlattığı sahnelerin hakim olduğu, karakterlerin uçurumdan düşen koyun sürüsü gibi sırayla öldüğü bir seri katil filmi, ama değil işte. noir janrını modernize etme çabasının genelinde görülen tüm o tumturaklı halden uzak, alabildiğine doğal bir şekilde anlattığı absürd hikayesinde seyircinin karakterle (ve dahi hikaye ile) kurduğu bağ ile dalga geçercesine oynadığı dramaturjinin yanında da nefis ve özellikle aydınlık bir sinematografi, oldukça eğlenceli müzikler, komik anlar, ki karısının sözde kardeşi bile yeter, hatırlıyorum. tavernier yeminini bozmuş, diğer yanağını çevirmektense kafa atan, adeta coen karakterine dönüşmüş bir isa'yı anlatıyor bu filmde.
  • filmden bir kesit;
    -köpekler neden birbirinin kıçını koklar bilir misin?
    dünyayı köpekler idare ederken yeni kanunları görüşmek için bir toplantı düzenlemişler.
    baş köpek demişki: "buranın kötü hijyen koşulları nedeniyle kıç deliklerimizi kapıda bırakmayı öneriyorum"
    köpekler anlaşmış ve deliklerini çıkarmış.
    ama tam o anda bir fırtına kopmuş ve tüm kıç deliklerini karmakarışık etmiş.hiç bir köpek kendininkini ayırt edememiş.
    o günden beri köpekler birbirlerinin kıçını koklarlar ve bu sonsuza kadar devam edecek.
    -komik değil mi?
    -çok komik
  • tavernier'in kara komedisi. tümüyle özgün bir yeni kara film.

    --- spoiler ---
    salaş polis memuru lucien cordier (yönetmenin fetişi philippe noiret) cinayet işlediği gece rüyasında sahilde hızlı hızlı hareket eden onlarca yengeç görür. kara film için arketip olan çok etkileyici bir rüya sahnesidir.

    cordier'nin bilinçaltı ilginç biçimde çalışır. adam öldürerek ahlaki tuzağa düşer; kirli ve kıskaca alınmış ruhunu yengeç görüntüleriyle, kaçınılması gereken tehlikeli bir deniz canlısıyla ilişkilendirir.

    filmin bütünü de ahlaki tuzağa düşmeyle ilgilidir zaten.
    --- spoiler ---
  • hem akıcı, hem "beyin tokatlayan"...
    son zamanlar izlediğim en iyi yapımlardan.
  • yalnız kalmışlık üzerine, ordan oraya itilen bir adamın hikayesi. 7/10
hesabın var mı? giriş yap