• evet, koba'ya ilk 3 gün ben de destek verdim, kabul ediyorum.

    ama sonra köyü yakmalar, süikastler falan... paralelmiş meğerse.

    olmadı koba reis olmadı.
  • sezar'ı türkiye'nin başına koy çağ atlatır dediğim film olmuştur. ilk film kadar beni etkilemese de yine izlerken keyif
    aldım.
    --- spoiler ---

    maymunların metro giriş sahnesinde çoğu giriş kolunun ya üstünden atlıyor ya da altından geçiyordu aralarında sadece birisi normal bir insanmış gibi kapıdan geçti, kimdi derseniz tabi ki sezardı.. gerçekten muazzam bir detaydı.
    --- spoiler ---
  • bence serinin (70'lerdekiler dahil) en kötüsü ama yine de çok da kötü değildi, gideri var diye düşünüyorum.

    --- spoiler ---

    sezar'ın oğlu bize birisini hatırlattı: babacım?

    adettendir bi de saçmalık şeedeyim: lan koskoca şehirde hiç mi jeneratör yok? hadi jeneratör yok, o kadar çalışan kamyon var, bağlayın akülerini paralel, boş viteste verin gazı, al sana elektrik.

    telsizi çalıştırıcam diye koskoca barajı tamir etmeye çalışmak da neyin nesi ki? kaç watt çekiyo bu telsiz dediğin aga?

    ondan sonra vay efendim maymunlar dünyayı ele geçirdi. geçirir tabi sizde bu kafa olduktan sonra...

    --- spoiler ---
  • sırf caesar'a sebep izlenilmesi gereken film. o ne sağduyu o ne karizma arkadaş, gelsin bize başbakan olsun.
  • --- spoiler ---

    hayır normalde film savunmak adetim değildir de, maymunlar nasıl oldu da 3 yılda konuşmayı öğrendi diye bu filmi eleştirmek nedir ya? insanın önce ne izlediğinden bir haberi olmalı.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    joseph campbell'ın the hero with a thousand faces eserinde de bahsettiği, mitolojik hikayelerin/kutsal kitapların defalarca kullandığı "lider" şablonu; bugün adam gibi okunsa bizim ülkenin haline de cuk oturacak "mazlum edebiyatı, mazlumları kurtaran lider" temasını işler başta, yani karakterimiz ezilenin sesi olma görevini bir kez üstlendiyse/kaderinde bu varsa artık ne olursa olsun kahraman odur. hollywood bunu "alakasız adamın dünyayı (evreni de olur) kurtarması" konusuyla defalarca işledi, bugünkü tabirle "modern hollywood"un arkasındaki lucas ve spielberg de başta söylediğim kitaptan çok şey aldıklarını itiraf etmişlerdi hatta.
    serinin '68 tarihli ilk filmi uygarlığı anlatıyor ve sorguluyordu, her iyi düşünülmüş bilim kurgu hikayesi gibi hikayesiyle gerçeğe ayna tutuyor ve finaldeki "özgürlük anıtı" şaşırtmacasıyla bu benzerliği somutlaştırıyordu. bir tür tersine evrim geçirip bizden sözümona daha gelişmiş hale gelen maymunların, kendi uygarlık düzenlerinde bizden farksız oluşlarıydı mevzu, dolayısıyla serinin temelinde bir yerde de bu benzerlik ve uygar düzeni sorgulama damarı var. 70'lerde devam eden serinin sevdiğim bölümleri birinci ve üçüncüdür, ama kabuğundaki hikayeden başka bir şeyler anlatmaya çalışan tek filmin de planet of the apes olduğunu teslim etmek gerek. bence tim burton'ın şimdi kimsenin hatırlamak bile istemediği yeniden çevrimindeki en önemli kusurlardan biri de sadece hikayesini anlatması, yeniden anlattığı bu hikayenin derinine inmeye yeltenmemesiydi hatta. prequel serinin 2011'de izlediğimiz ilk halkası rise of the planet of the apes de, serinin 40 seneden beri bir mesaj veren ilk filmiydi; hem caesar'ın liderlik vasfını hem de insanoğlunun mallığını aynı anda işlemesiyle. düşük beklentilerin üstüne çıkmıştı, devam filmi ise ondan da iyi olmuş.

    "insanoğlunun mallığı"nı anlatan rise of the apes, maymunları kapana kıstıran insanlarla açılırken; bu filmin başlangıcında geyikleri kapana kıstıran maymunları izliyoruz. gücü bulanın boka battığı, hiçbir ırkın diğerinden uygun olmadığı mesajı taşıyan bir film için harika bir açılış: ve "savaşı başlatan kurşun", şu franz ferdinand mavrasında olduğu gibi, anlatılan savaşın başlangıcı oluyor, varlığı bile şüpheli insanlardan biri ortaya çıkıp bir maymunu haksız yere öldürünce dengeler bir kez daha değişmeye, huzur bozulmaya başlıyor. ardından bir tür griple sayısı çok azalmış, darbe üstüne darbe yiyip post-apokaliptik küçük bir şehir kurmuş san fransisco halkına geçiş yapıyoruz; ilk filmdeki rollerin ve dengelerin değiştiği bu atmosferle film de saat gibi işleyen öyküsünü anlatmaya başlıyor. roller değişmiş; başta kendine önder ararken caesar'ı bulan maymunların güçlenmesiyle insanlar bir önder arar olmuş. sonrası, insanların çektiği enerji sıkıntısına çözüm aramayı kabul eden kahramanlarımızdan oluşan grubun maymunların dünyasına girişi ve uygarlığını gözlemlemesi üzerine kurulu. "ilk insan" tasvirlerini çokça andıran maymunlar, baba-oğul kültürü, konuşabildikleri birkaç kelime, sadakat ve kurallarla kendi uygarlıklarını inşa etme sürecindelerken, huzur "kötü bir maymunun" ortaya çıkmasıyla bir kez daha bozuluyor. senaryoyu 'dahice' çizgisine çok yaklaştıran şey de, ismiyle dahi kabil'i andıran koba karakterini "insan-maymun" terazisinin ortasına yerleştirmesi. karakter, mitolojideki ve kutsal kitaplardaki "ilk zalimler" gibi piçlik yaptıkça gelişiyor olaylar; insan öldürdüğünde, kurulma aşamasındaki uygarlığın kurallarını daha baştan bozmaya çalışıp liderlik vasıflarını üstüne almak için çabaladığında. buralar bizlere okulda da çokça anlatılan hz. muhammed ve zulmedenler hikayelerine de, isa'yı çarmıha gerip taşlayan yahudilerin hikayesine de çok benziyor- "koba'nın elleri kurusun".

    tubalcain gibi, lider mider dinlemeden kişisel hırslarıyla davranmaya devam ettikçe de, farkında olmadan ve istemeden, tüm olumlu vasıflarına rağmen "maymun insandan üstündür" tarzı bir kibre düşen caesar'ın da aydınlanmasına, tertemiz oluşuna yardım etmiş oluyor koba. orada hem kahramanın (caesar'ın) yolculuğunun tamamlandığını, hem de 'gelenin gideni aratacağını' anlamış oluyoruz biz de seyirci olarak. liderlerin zaafları, dini hikayelerde 'onların da insan olduğunu' vurgulamak için söylenegelir, peygamberlerin siyasi liderlikleri ve kanaat önderlikleri beşeri sorumluluklar olarak anlatılır hep. bu hikayenin kanaat önderi, "kusursuzu" caesar'ın hatası da, uygarlığını diğerinden üstün görmek oluyor başka bir deyişle.

    koba'yı "kötü" olmaya iten sebepler, motivasyonu, yaptıkları ve kendine küfrettirişi de mitolojiden alınmış gibi, hikayede gelişimini izlediğimiz esas karakter ise caesar. izlediğimiz aile ve diğer insanlar, "puny humans" havasıyla hiçbir şey yapmıyorlar film boyunca. gary oldman sona doğru gereksiz bir hamleyle hikayenin kahramanı olmaya yeltenen bir karakteri canlandırıyor, fakat tahmin edeceğiniz üzere olamıyor (kader istemedikten sonra oldman da canlandırsa kahramanlığa eremiyorsun demek bu). jason clarke hikayenin sacayaklarından biri gibi tanıtılsa da öyküdeki konumu çok önemli değil, ilk filmdeki james franco'nun yarısı kadar bile etkili değil, en çok görünen insan olmasına rağmen; yani çok büyük ölçüde maymunları anlatan bir film bu. '68 tarihli planet of the apes, büyük ihtimalle insan uygarlığının iyi imkanlarıyla kibre ve lükse bulanmış bir temsilcisinin, gittiği "maymunlar cehennemi"nde aldığı dersler ve kişiliğinin gelişmesi üzerine kuruluydu. yine bir denge değişikliği ile, burada, "maymunlar arasında gelişip değişen protagonist insan"ın yerine "insanlarla gelişen protagonist maymun"u izliyoruz. orada dünyasıyla ilgili kendine dersler çıkaran bir insan vardı, burada ise uygarlığıyla ilgili kendine dersler çıkaran bir maymun var. mitolojiyle temellendirilmiş bir kendini bulma öyküsüne, mitolojiyle temellendirilmiş bir kendini bulma öyküsüyle bir öncü-film (prequel) kurmak, ve bu filmi öncekinden tamamen farklı kılmayı başarmak kolay değil, ve başarılmış, helal olsun valla.

    derinliği bir kenara bırakıp ambalaja geçersek, filmde animasyonun kullanıldığı her karenin kusursuz olduğundan bahsedebiliriz rahatlıkla. weta digital mahsulü maymunlar zaten rise of the apes'te de dudak uçuklatmıştı, burada da sırıtmıyorlar. arada maymun yüzlerinin insan yüzüne meyletmesiyle kısa süreli uncanny valley'ler yaşanabilir ama animasyondan kaynaklanmıyor bu, maymun yüzünün insana benzerliğiyle alakalı, doğal bir durum. maymunları canlandıran oyuncular da şaşırtıcı isimler, toby kebbell ve judy greer'ı öğrenince "aa doğru lan" demek mümkün.
    matt reeves'in rejisinden de bahsetmek lazım; jason clarke'ın tek planda çekilmiş apartmandan kaçış sahnesinde veya finaldeki dövüşlerde anlaşılıyor kendisinin ne kadar iyi bir seçim olduğu. filmin entelektüel temeline hizmet edecek durağan ve canlı kareler yakalamış, zaten üst düzey senaryoyu birkaç çıta daha üste çıkarmış filme alırken; iyi yönetmenlik de, günümüzdeki hollywood şartlarında başka bir şey olamaz zaten.
    black hole da yer tutuyor filmde, sürpriz ve sevindirici şekilde. malcolm'ın oğlunun orangutanla beraber okuduğu, çantasında taşıdığı black hole, filmle taşıdığı paralellikten dolayı mı oraya konuldu bilemem, ama açılış sahnelerinin benzerliği ve "hastalık" teması dikkat çekici ortak noktalar. umarım bilinçli yapılmıştır, değilse de canları sağolsun.

    kısaca, çok iyi yazılmış ve çekilmiş, artık her yaz filminde gördüğümüz küçük sarkmaları yüzünden kusursuzluğa ulaşamasa da, güzelliğiyle dikkat çekici bir film olmuş bu. kafa dağıtmak için de, düşüncelere dalmak için de birebir, gönül rahatlığıyla tavsiye edilir.

    --- spoiler ---

    edit: guriyemin dugumleri dedi ki, "koba stalin'in savaş adıdır aynı zamanda. daha evvel de isyancı bir gürcü halk kahramanın adı imiş, stalin ondan esinlenip lakap yapmış kendine". buradan kurulacak paralellik de başka entry'lerin konusu olsun, teşekkürlerimi sunayım kendisine.
    ikinci edit: şu da var.
  • ceasar in, gerek ses gerek jestler olsun, adeta don corleone nin maymun versiyonunu canlandirdigi film (bkz: family)
  • görsel efekt teknolojisi artık kanıksandı, artık hiçbir efekt şaşırtmaz derken; fragmana bakarsak, öyle bir ape (maymun diyeni caesar çarpar) render'lamışlar ki ağzım açık kaldı, korktum amk. cameron'ın avatarlarından bile daha fazla kası oynuyordu lan hayvanın. bu da bi' sanat işte arkadaş; o bakışlar, yüz kasları akıl almaz.
  • --- spoiler ---

    " bende bu kuyruk, sende bu evlat acısı varken biz bir daha dost olamayız " sözünün gerçekleşmesi.
    ceasar insanların ya da ezen toplumların , iktidarların ne denli acımasız olduğunu çok iyi biliyor. kendi toplumunu o yüzden tecrit edip bir yerde gettolaşıp diğer toplumdan uzak tutmaya çalışıyor. oysa ezmeye alışan toplum ve iktidarlar eski düzenlerini kurmak için mutlaka savaşır. ve bu savaşı isteyen, körükleyen, provokasyon yapacak kişiler her iki toplumda da mutlaka bulunur. aslında oyun hep bildiğimiz , hem tarihte okuduğumuz, hem de çağımızda şahit olduğumuz olayların aynısı.
    düne bakın.. bugüne bakın...yarına bakın..
    hatta her şeyi bırakın dönün etrafınıza bakın. görün...
    ezilen, acı çektirilen, yok edilmek istenen toplumlar,ı insanları , başka dine inananları, hatta inanmayanları....
    işte o zaman gerçekten " an " da da maymunlar cehenneminde yaşadığımızı anlayacaksınız.

    --- spoiler ---

    (bkz: #44847689)
  • setini yıkmadılarsa the last of us'ın filmini de çekip aradan çıkarsınlar. bunlar hep tasarruf.
hesabın var mı? giriş yap