• insanın kendisi kütüphanede otururken, önünden geçerken göz ucuyla kişiye tüm ruhuyla el sallayarak 'güle güleeee :)' demesi ya da kendisine doğru gelen birine "ooo! aslı hanımlar da gelmişler. çıstak çıstak' diye tempo tutmasıdır. yani en azından benim gibi dikkati dağınık üç beş kişi bir araya gelsek ve etrafımızda bir hareketlenme olsa (dikkatlerimizin fotoğrafının çekilebileceğini veri olarak alıyorum), böyle bedenden ayrılmış, gelene geçene el sallayan ya da duruma göre 'beni de götüüüür' diye yalvaran plazmalar fotoğraflardık.

    aynı dikkat dağınıklığı çalışma sisteminizi de etkiler. herkes çalışmak için oturduğu koltuktan kıçına zamk sürülmüş gibi on saat kalkmazken, siz en fazla yarım saatte mola verirsiniz; çünkü bir anda başka bir şey o konudan daha önemli hale gelmiştir gözünüzde: üçüncü reich hakkında okurken genetik çaprazlamaya merak salabilirsiniz, yazı yazarken parmaklarınızın duruşu ilginizi çekebilir vs.

    peki normal zamanda bu halde çalışan birinin kafasını kurcalayan başka bir şey varsa ne olur? 'hayat felç oluyor' benim cevabım. sabahtan beri sözlüktü, facebooktu, twitterdı, blogdu oydu buydu dolaşıyorum. ama henüz ona buna el sallayan plazmamsı varlığı doyuramadım, ortalıktan toparlayamıyorum bir türlü. ordan oraya savrulup duruyorum. masamdaki işlerle de arada sırada bakışıyoruz falan, romantik bir ortam.

    sıkıldım. gidiyorum ben.
  • internette video izleme istatistiklerine bakılırsa insanlığın geleceğinde önemi giderek artacak olan sorun.

    şöyle ki: gitgide 5 dk'nın üzerindeki video'lar izlenmez oldu. bilimsel içerikli videoları bile 5 dk.lık parçalara ayırmaya başladılar

    ekşide 2-3 satırdan fazla entirilere hemen "okumadık durumumuz yoktu" esprileri gelmeye başladı

    59 saniye diye video sitesi patlama yapınca 7 saniyelik vine'lar çıktı

    birileri bu 5-10 saniyelik videolara, ancak kafa kesme, ciğer sökme, toplu infaz görüntüleri soktuklarında, ilgi gördüklerini fark etti

    3 saniyeden fazla bir şeye odaklanamayan 2 satırdan fazla okuyamayan hiç bir konuda düşünme problem çözme yorum ve eleştiri getirme özelliği olmayan milyarlarca insanın olduğu bir dünyaya doğru gidiyoruz sanırsam.

    eğer bu satıra kadar okuyabildiysen muhtemelen odaklanma sorunun yoktur. ama yine de sabah ve akşam 20'şer sayfa klasik okuma yazıyorum. survivor ve dizilerden de uzak dur, uykuna dikkat et. 1 ay sonra da kontrole geliyorsun tamam mı?

    edit: imla, gitdige'yi fark edenler dikkatten tam not almıştır. hep böyle arkadaşlar!

    edit2:imla2, "farketmek" ile ilgili hatayı fark eden @reavelyn de yıldız aferin aldı, onu da belirtelim.
  • ders çalışmaya çalışan bir insanı çaresizlik, sinir ve de stresten ağlatabilecek bir hastalık*.
  • alabildiğine sinir bozucu bir hastalık.

    biriyle konuşurken, ona söyleyeceğiniz şey çok çok önemli de olsa "ahh! ne diyecektim unuttum!" diye kıvranmanıza sebep olur.

    bir filmi açıp ancak yarısına kadar izleyebilirsiniz, ya da filmin içinde geçen herhangi bir kelime/şarkı/isim filmi kapatıp onu araştırmaya götürebilir.

    herkesin yazdığı gibi en çileli ve hayati kısım muhtemelen çalışma sorunu. artık biraz biraz aşsam da hala ders çalışırken tam odaklanamıyorum. bazı şeyler değişmeden önce her şey çok kötüydü. kendimi önümde logaritma testi açık, ojelerimi silip yeniden sürerken buluyordum. mesela; sayfaya post it yapıştırmak için çekmeceyi açtığımda eski telefon kabımı görüyordum, bana kabı hediye eden arkadaşımla buluşacağım aklıma geliyordu, kalkıp kıyafet ayarlıyordum... oysa tek derdim post it bulmaktı değil mi? bu paragrafı yazarken bile aklıma o arkadaşımın benden beğendiği bir tişörtümü istediği ve vermeden önce üzerine güzel bir not iliştirmem gerektiği geldi. kağıdın rengine karar verdim entry'yi yazarken allah yardım etsin be bana.

    konudan konuya atlamak, bir yerde uzun süre oturamamak, küçücük bir detayın zincirleme tüm günü harcaması...
    bazı dönemler dikkatim daha kolay dağılıyor tam odaklanma sağlanamadığı için hiçbir şeyden doğru düzgün keyif alamıyorum. kitap okurken alışveriş listesini, alışveriş listesini düşünürken vegan yiyeceklerin cidden zor bulunduğunu falan düşünmek... zor.
  • bu rahatsızlıktan muzdarip kişilerin olası bir günü şöyle geçer:
    (...) epistemolojinin problemlerinden dördüncüsü bilginin kaynağıdır. bilginin akıl mı yoksa deneyimden mi kaynaklandığı yoksa bunların dışında başka bir yetiye (...) dur bir bakayım mail gelmiş mi? hmm gelmemiş. (...) ya içinde hem vanilya hem amber hem tonka fasülyesi olan ama citrus notaları barındırmayan parfüm var mı bak iyi düşündüm tonkayı. amor amor mu bööğh. (...) ekşiye bakayım bir şey yazmışlar mı? (...) epistemolojinin problemlerinden beşincisi bilginin sınırlarıyla ilgilidir. (...) ya bu adam ne zaman ölmüştü? yazık ya. kalp krizinden ölmüştü di mi? genç de gitti adamcağız(...) google ara: kalp krizi nedenleri, kalp krizi belirtileri. (...)
  • kişinin hayat kalitesini fazlasıyla düşüren ve odaklanmayı engelleyen durum.

    öncelikle radyo tiyatrosunun tanımını yazacağım. anonim bir kaynağa göre; sadece sesli olarak oyunların oynandığı, arkadan gelen ses efektleriyle radyo yayını ile dinleyicisine tiyatro izliyormuş hissini yaratan, tiyatronun birebir canlı ortamı dışında etkili bir şekilde izlenebileceği iletişim platformu.

    yaklaşık olarak dört aydır bu etkinliği yapıyorum. beni bu etkinliğe yönelten sebeplerin başında çok fazla odaklanma problemi yaşamam ve haftanın beş günü her gün yolda 2-3 saatimin geçmesiydi. bu entryi yazma sebebim bu etkinliğin zamanla benim için mükemmel bir yararı olduğunu anladım. belki benim gibi odaklanma problemi yaşayan birisinin işine yarar diye kendi yaşadığım tecrübeleri başından sonuna kadar burada anlatacağım.

    yaşadığımız zaman diliminde biz gençlerin en büyük problemlerinden birisi dikkat dağınıklığıdır. burada söyleyemeyeceğim bazı sorunlarımdan dolayı dikkat dağınıklığı bende akranlarıma göre bir hayli fazla. bu durum gitgide canımı sıkar hale geldi. bunu günlük hayatımdaki yaşantımda da gözlemledim. normalde başladığım bir paragrafı ya da kitabı tamamen okumadan bitirmez, konuşan birisinden gözlerimi ve dikkatimi ayırmazdım. uzun zamandır insanların anlattığı olaylara ya da muhabbetlerine, yaptığım işlere, okuduğum kitaba, izlediğim bir filme yazdığım yazıya ve dinlediğim bir müziğe odaklanamadığımı fark ettim. yaptığım eylemden çabuk sıkılıyor ve dikkatimi tam olarak veremiyordum. bu durum yaptığım eylemlerin daha kalitesiz ve daha verimsiz olmasına sebep oluyordu.

    bir gün yine bu sorunu fark ettikten sonra bu konu üzerinde düşündüm. geçmişte bu kadar fazla odaklanma problemi yaşamadığımı anladım ve şu zamana göre daha iyi odaklanabildiğim zamanlardaki davranışlarımı ve yaşam tarzımı gözden geçirmeye karar verdim.

    ortaokulun ikinci sınıfı ve üniversitenin hazırlığı bitene kadar geçen zaman diliminde, şimdiye göre çok fazla kitap okurdum ve bir konuyu çok daha iyi anlardım. şimdi ise hem daha az kitap okuyor hem de aklımda kitapla ilgili fazla bir şey kalmıyordu.

    oturup o yıllarda ne yaptığımı teker teker düşündüm. gerçekten benim dikkatimin çabuk dağılmasını ve bir şeyden çabuk sıkılmama sebep olan durumun ne olduğunu günlerce düşündüm. evet cevabı çok basitti sosyal medya.

    bunu nasıl fark ettiğimi söyleyeyim, benim üniversitemin hazırlığının son yılı sosyal medya uygulamalarının iyiden iyiye hayatımızın içine girdiği ve benim aktif olarak sosyal medya kullanmaya başladığım döneme denk geliyordu. geçmişte olan yaşantımla, şimdiyi kıyaslarsam; hayatıma giren yeni bir şey olarak sadece sosyal medya vardı.

    bir gün yine işimin olmadığı bir an da elime telefonumu alıp sosyal medyaya girdiğimi gördüm. sonra bir şeyi fark ettim canım her sıkıldığında ve boş olduğum her an da twitter'a giriyordum. az önce konuşulan konuyu hiç düşünmediğimi gördüm. twitter'da takip ettiğim kişilerin birçoğu ekonomiyle ilgili tweetler atıyor, bun ek olarak birde mizah, haber kuruluşları ve aktif siyasetçileri takip ediyorum. ekonomi çok kapsamlı olduğu için bir ekonomi konusundan bir diğerini atlıyorsunuz. diğer ekonomi konusundan diğerine atlarken karşıma komik bir tweet çıkıyor ve ona gülüyorum, komik tweeti geçtikten sonra karşınıza birden bir haber çıkıyor bu sefer odak noktamı ona kaydırıyorum. beş dakika önce dünyanın borçlanması ve altın fiyatlarıyla ilgili bir yazıyı okurken, tamamen bu konulardan olarak bağımsız saçma bir tweete gülüyor, aradan kısa bir süre sonra gördüğüm bir habere ya üzülüyor ya da sitem ediyordum.

    bu söylediğim olaylar tamamen beş dakika içinde gerçekleşiyordu, beş dakika içinde düşündüm, güldüm, kızdım ve üzüldüm. bir insan bu kadar hissi kısa süre içerisinde yaşamamalı. yaşayacaksa bile birbirinden bu kadar farklı konular üzerinde yaşamamalı. işte bu davranış her gün tekrarlanınca hiçbir şeye odaklanamaz bir hale geldim. bir konuşmacıyı 10 dakika kadar dinleyemediğimi ve o an anlattığı konuyla ilgili olarak sadece 10 dakika düşünebildiğimi fark ettim çünkü beynim buna alışmıştı bir his ya da düşünce üzerinde 10 dakikadan fazla bir süre durmamı istemiyordu. işte beni başarısızlığa sürükleyen, dinlediğim müziği tam anlamıyla hissedememem, okuduğum kitabı tam olarak anlayamamam ve bir konuşmacının sözlerine odaklanamama sebeplerim buydu.

    ilk başta bu durumu çözmek için sosyal medyadan uzak kalmaya karar verdim. kullandığım tek sosyal medya uygulaması twitterdı. twitter'ı kullandığım süreyi azaltmaya karar verdim. özellikle yolda, gece uyumak üzereyken ve kalabalık bir ortamda birisi bir şey anlatırken twitter'a giriyordum. bu durumlarda twitter'dan uzaklaşmaya karar verdim. hem konuşmacıya odaklanarak hem de telefona odaklanarak beynimi ikiye bölüyordum. ben dâhi değilim beynimi ikiye bölüp, iki eylemi aynı anda yapamam.

    daha sonra bu durumun benim hayat kalitemi fazlasıyla düşürdüğünü fark ettim. gerçekten sinirimi bozuyordu çünkü bu durumu biliyordum ve bir şey yapamıyordum.

    sosyal medyayı azalttıktan sonra film izlemeye karar verdim fakat filmlerde sahneler arası çok fazla geçiş olduğundan istediğim odaklanmayı yakalayamadığımı fark ettim. birinci planım başarısızdı.

    daha sonra enstrümantal müzik dinlemeye karar verdim. evimdeki bir odayı tamamen boşaltarak ve pencerenin panjurlarını indirerek dikkatimi dağıtabilecek her şeyi odadan çıkarttım. müziği açtım ve sadece ona odaklandım. ikinci planım çok iyiydi fakat sosyal medya travmasından yeni çıkmaya çalışan birisi olduğum için çok çeşitli konulara sahip değildim çünkü düşünmeyi tamamen bırakmış, az kitap okur hale gelmiş ve yazı yazmayı azaltmıştım. bu yüzden bir şey düşünemiyordum. günlük hayatın içindeki saçma sapan konulara odaklanıyordum. ikinci planım kısmen başarılı olmuştu.

    üçüncü planım ise kulak tıkacı alıp herhangi bir ses ya da gürültüyü engelleyip , bomboş odada kitaba tam odaklanmayı sağlamaktı. bu şimdiye kadar olan en başarılı planımdı. eskiye göre daha iyi odaklanıyor ve kitabın içinde geçen olayları gözümde az da olsa canlandırabiliyordum. yalnız bu benim karşımda konuşan kişiye odaklanmamı sağlamayabilirdi. karşıdaki kişinin anlattığı konuya tam hakim olamama, gözümde canlandıramama sebep olabilirdi. nitekim öyle oldu çünkü kitabı okurken siz okuyorsunuz dışsal hiçbir faktör yok.

    dördüncü planımda ise sesli kitap okumaya karar verdim. daha önce hiç yapmadığım bu eylemi yapmaya karar verdim. sokrates'in savunması'nı okuyarak hem kendimi sokrates'in yerine koyabilecek hem de o an onu anlayabilecektim. 2 gün boyunca bunu yaptım ve daha önce sokrates'in savunması'nı okumama rağmen hiç bu kadar yoğun duygular hissettiğimi ve aklımda bu kadar kaldığını hatırlamıyordum. yani sokrates'in o an hissetikleriyle ilgili az da olsa bir şeyler hissedebiliyordum işte bu odaklanmayla ilgili güzel bir adımların başlangıcıydı ama problem olan bir şey vardı o da bu eylemi sürekli yapamayacaktım. bunu sadece evde yapabilirdim ve yolda bunu yapabilmem mümkün değildi. bu eylemi bir kenara koydum.

    daha sonra rahmetli dedemin zamanında ve ölmeden önce sık sık yaptığı bir eylem aklıma geldi. radyo tiyatrosu. kendisi zamanında işinden dolayı tiyatroya sık sık gidememiş ve emekliliğinden sonra hastalığından ve yaşlılığından dolayı tiyatroya gidemiyordu. gençliğinde televizyon yokken, eve gelip bu radyo tiyatrosunu dinlermiş. daha sonra televizyon gelmesine rağmen bu alışkanlığını bir türlü terk etmemişti. sandalyesinde oturur, radyosunu açar, gecenin bir vakti abajurla aydınlatılmış loş ışıklı odasının penceresinden saatlerce dışarıyı seyreder bir taraftan da radyoyu dinlerdi. bunu yaparken odaya girilmesinden ve rahatsız edilmekten hiç hoşlanmazdı. dedem öldü. onun ölmesiyle birlikte dedemin etrafındaki insanlar için radyo tiyatrosu da öldü. dedem öldükten sonra bir daha radyo tiyatrosunun adını duymadım.

    işte dedemin yaptığı bu aktivite aklıma geldi. yolda, gece uyurken, yürürken dinleyebilecek hem de dışarıdan gelen bir sese ya da olaya odaklanabilmemi sağlayacaktı. en büyük problemim tam olarak buydu. çok güzel bir fikirdi. aradığım şey tam olarak bu olabilirdi. ilk olarak daha önce okuduğum, sevdiğim ve kısa olan bir kitaptan başlamaya karar verdim. tiyatro sayılmasada okan bayülgen'in seslendirmesiyle stefan zweig'a ait satranç'ı dinledim. ilk deneyimim mükemmeldi. okan bayülgen okudukça her şey gözümde canlanabiliyor ve dışarıdan gelen bir sesin anlattığı olaya odaklanma gücüm artıyordu. o anlattıkça gözümde daha çok canlanıyor ve olay örgüsünün kopmaması için iyice odaklanıyordum. ikinci deneyişimde sesli kitap değil radyo tiyatrosu dinlemeye karar verdim. ilk olarak daha önce okuduğum bir eser olan suç ve ceza'nın tiyatroya uyarlamasıyla başlamaya karar verdim. aşağıda kitapla ilgili bir spoiler yer almaktadır.

    --- spoiler ---

    en başında biraz sıkıldım fakat odaklanabiliyordum çünkü bir cümleyi kaçırırsam bazı kopukluklar yaşanabileceğini biliyordum. oyun devam ettikçe ben iyice odaklandım. kitabı yıllar önceden okuduğum için önemli olayları biliyordum. raskolnikov'un tefeci kadını öldürmeye gittiği anlarda merdivenden çıkıp, kapıyı çalmaya kadar olan süreçte çok fazla gerildiğimi ve tefeci kadını öldürürken çok heyecanlandığımı fark ettim. tefeci kadının kız kardeşinin eve gelişi ve raskolnikov tarafından öldürülmesi, daha sonra tefeci kadının evinin kapısına gelen o iki adamın raskolnikov'u yakalama ihtimali tehlikesi beni fazlasıyla heyecanlandırıyordu.
    --- spoiler ---

    oyun bitti fakat o az önce gerçekleşen gerginliklerden ve heyecandan dolayı aşırı mutluydum çünkü bir aydan fazladır uğraştığım işler bu sefer istediğimi bana vermişti. dışarıdan gelen bir sesin anlattığı her şey kafamda canlanıyordu. bu da daha çok akılda kalmasını ve olayı daha çok içselleştirerek daha iyi anlamama olanak sağlıyordu ve en önemlisi uzun bir süre odaklanmamı sağlıyordu. bunu her gün ve sürekli yapmaya karar verdim ve dört aydır bunu yapıyorum. son iki haftadır birisi bir şey anlattığında, konuyu çok iyi anladığımı ve gözümde çok iyi canlandığını fark ettim. bu da karşıdaki kişiye daha mantıklı, daha doğru cevaplar vermemi ve anlattığı olayı çok daha iyi anlamama sebep verdi. bu sadece günlük konuştuğum kişi için geçerli değil. bir konuyu ya da bir dersi çok iyi anlamaya başladım çünkü anlatıcının anlattığı konu gözümde canlanıyordu bu da beynimin aktif olarak çalışmasına ve beynimin o konuya fazlasıyla odaklanmasına sebep oluyordu.

    sayın ilber ortaylı hocamın dediği google neslinden birisi olmuştum çünkü merak ettiğim bir şeyi google'dan hemen yüzeysel olarak bakıp daha sonra başka bir konuya geçiyordum. o google'da aradığım konuya odaklanmıyor onunla ilgili fazla araştırma yapmadan hemen başka bir konuya geçiyordum çünkü sosyal medya kullanırken tam olarak böyle bir alışkanlık elde etmiştim.

    özet olarak, ben odaklanma problemimi şu an çözme aşamasındayım ve bu şekilde devam edersem muhtemelen çok daha iyi sonuçlar alacağım. biliyorum çok gereksiz uzunlukta bir yazı oldu ama yaşadığım tecrübeleri buraya yazarak bu konuda çok daha iyi ikna edebileceğimi düşündüm.

    şu an link ya da youtube kanal ismi vermeyeceğim fakat youtube'da şu an onlarca radyo tiyatrosu var. sadece aramanız yeterli. belki bu sadece bende işe yaramıştır bilemiyorum fakat sizin açınızdan düşünürsek, odaklanma probleminden dolayı bir sıkıntı yaşıyorsanız bence radyo tiyatrolarına bir kez olsun şans verebilirsiniz.

    bana gelirsek, bir yerde fazla oturamayan ve sürekli ayakta gezen, yaptığı bir işi sürekli erteleyen, kitap okurken sürekli ayağa kalkan, yaptığı bir işten hemen sıkılan ve bir iş yaparken odaklanma probleminden dolayı sık sık sigara ve çay arası veren birisi olarak yaptığım işe iyice odaklanıyor ve artık ayağa kalmadan, işi ertelemeden, çay arası neredeyse hiç vermeden işimi halledebiliyorum. beynimin çok daha aktif ve algılarımın çok daha açık olduğunu fark edebiliyorum çünkü radyo tiyatrosu beynimi zorlayarak hayal etmemi ve yaşanan olayı içimde yaşamamı sağladı. sosyal medya sürecinde tembelliğe alışan beynim, bir olaya odaklanmayı sevmediği için başka bir olaya geçmemi istiyordu fakat artık bu çok zor. kendimi bu konuda eğittim. bunu siz de yapabilirsiniz. bu çok zor bir şey değil. bu arada artık boş anlarımda, uyurken, eve giderken twitter'a girmiyorum. sadece gündeme ve haberlere bakmak için giriyorum. bir şeyi fark ettim bir haberi, bir yazıyı sonuna kadar okumayı başarabiliyorum. konularda daldan dala atlamıyorum.

    bu olay hem odaklanmamı arttırıyor hem de müthiş eserlerin gözümde canlanmasına olanak sağlıyor. yolda her gün boşa geçen 2-3 saat ve gece uyurken geçen bir saat asla boşa gitmiyor. günümün dört saatini çok güzel bir işe ayırıyorum. bence radyo tiyatrolarına bir kez olsun siz de bu şansı verin.
  • eger sadece okumaya dayali bir bolum secmisseniz caninizdan bezdirebilecek bir hastaliktir gercekten de. kitaptaki okudukca bitmeyen, giderek uzayan aciklamalar, bit kadar puntoyla yazilmis ama okunmasi gerekli olan dipnotlar sinir bozmaya birebirdir. neyse, sonuc: dikkatin milyarlarca farkli konuya, nesneye, kisiye ve akla gelen sacma sapan olaylara kaymasi.
  • odaklanmanız gereken ne ise, odaklanıp yapmak istememenizden kaynaklıdır.
    sevdiğiniz ve yapmak istediğiniz bir işe kendi isteğinizle kolayca yoğunlaşabilirsiniz.
    aksi bir durum eziyet olur.
  • ilkokulda rehberlikçiye gitmiştim velimle. rehberlikçinin kurduğu cümle hala zihnimde yankılanır:
    -beyfendi, oğlunuzda tikhat tağnıklığ var.

    hala popüler mi böyle merak ediyorum.
  • öyle hemen yerilmemesi gereken insan fonksiyonudur.

    bugün kendime itiraf etmem gerektiği bilincine vardım. yazayım da ibret olsun istedim. dikkat dağınıklığı sen ne güzel bir şeysindir kim bilir? bende dikkat yoğunluğu var. dikkat dağınıklığından beter bir şey bence. aynı anda en basit 2 işi dahi yapamıyorum. böyle yemek yerken göz ucuyla gazete okuyan kişi var ya, ona çok imreniyorum. kendimden hiç haberdar değilmişim gibi bir kaç kez denemişliğim var bunu, yazıyı okurken elimdeki kaşığı havada asılı kalmış buluyorum. yarı yolda kalmış öyle yazık, ram düşük aga ne yapalım yani 2 işi birden yürütemiyoruz. televizyon izlerken yanımda konuşan biri varsa mesela ya televizyonu izliyormuş gibi yapıp onu dinliyorum, ya da yanımdakinin anlattığı her şeyi kaçırıp televizyon izlemeye devam ediyorum. hele o telefonu kulağıyla omuzunun arasına sıkıştırıp elindeki işi yapmaya devam edenler yok mu? onları o halde gördüğümde "allah da beni böyle yaratmış yani ne yapayım?" deyip avutuyorum kendimi. derste hocayı dinlerken not tutanlara hiç girmiyorum fark ettiyseniz. allah beni böyle yaratmış, ne yapayım?
hesabın var mı? giriş yap