• sen 92 yılında bir cüce ile travestinin hayatını anlat, cücenin eğlendiği şarkı (bkz: eric clapton) dan olsun, bunun yanında filmin soundtracki (bkz: gökhan kırdar) tarafından trip hop türünde yapılsın, son olarakta bu projeye kültür bakanlıgından destek al. vay amına koyayım nereden nereye gelde anlat.
  • --- spoiler ---
    menderes samancıların canlandırdığı adıgüzel karakteri, fikret kuşkan'ın ağzından düşmeyen şeker kutusu repliği, ötekileşenin ötekileşen ile dünya arasında katalizörlük görevi üstlenmesi, fikret kuşkan'ın mevlüt'ü kucağına alıp istiklalde koşar adımlarla yürümesi, mevlüt'ün uzama umudu ile bir sürü top sakladığı gizli odası... hepsi ayrı ayrı buruk. ama en çok o oda içimi acıtmıştı. hangimizin içinde kapıları kilitli, gizli bir odası yok ki. normal denen saçmalığa ulaşmak için gizli kapılar ardında top sektiren cüceleriz aslında. farkında olmadan o topların çoğunu kendi kalesine atan cüceler...

    --- spoiler ---
  • "bir daha dünyaya geleceğime dair senet ver bana. ya bakarsın öyle. versene bi senet, hadi."
  • travestinin evindeki tek sahnede, çıplak ve kaslı bir adam posteri görürsünüz. altında da flu bir şekilde "all man not created equal" yazar. kamera, bu yazıyı o kadar iyi bir plana sokmuş ki, aslında filmin tam olarak özeti bu poster diyebiliriz.

    filmin sonunda cüceyi dövenlerden birisi de (bu filmden sonra) yeni dönem yeraltı yönetmenlerinden serdar akar.

    ayrıca filmin geçtiği ev, st antuan kilisesinin tam karşısındaki bir teras. ve şimdi kim bilir hangi acanjsın ciks ofisi, hangi müzisyenin stüdyosu ya da hangi bohemin gurme restoranıdır bilinmez.
  • sadece 92 türkiye'si için değil, genel türkiye profili için fazlaca cesur bir yapım.
    estetik olarak da sinematografik olarak da dönemi için çok kaliteli, sanat yönetmeni muazzam bir iş çıkarmış her şeyden önce.

    --- spoiler ---

    fikret kuşkan'ın kardeşinin, oğlunu alıp da kardeşiyle tanıştırmaya getirmesi çok nahif bir mesaj kendi dönemi için. “kocamdan izin aldım oğlumu getirirken.” minvalinde bir cümle kuruyor bir sahnede.

    --- spoiler ---

    fikret kuşkan'ın karakteri, ailesinde kabul görmüş bir şekilde, baskıya maruz kalmış elbette ama yine de kabul görmüş. bununla birlikte asıl baskıyı mütemadiyen toplumdan gördükçe, kendi zorbalığı ile bir savunma mekanizması geliştirmiş. çünkü yeterince zorlarsanız, herkesten bir zorba yaratabilirsiniz. filmde bir dostluk hikayesi yok aslında bu yüzden. yarası diğerinin yarasına denk gelen iki öteki var.

    böyle bir hikaye için “bence” kısa bir film olmasına rağmen, anlatımı öyle yalın ki gizli mesajlar arayıp bulmanıza gerek kalmıyor. mevlüt'ün plastik topları gibi kucağınıza yağıyor her mesaj. iç burkuyor, dünyaya duyduğunuz öfkeyi körüklüyor.

    ve elbette fikret kuşkan'ın oyunculuğu… bazı sahnelerde gerçek bir fransız kadınını izlediğinizi sanabilirsiniz. jestleri, mimikleri… iyi ki kadın doğmamışsın fikret kuşkan, allah muhafaza bir rakibimiz de sen olacakmışsın.
  • nasıl güzel rakı içildiyse artık bu filmde, durdurdum filmi; gittim rakı kestim, kavun doldurdum bardağa. allahsız kavun kelek yaptı, içi geçmiş, rakı da bayatmış, tadı zevzemiş. kırk yılın başı yek başıma rakı-kavun yapayım dedim, feleğe yenildim. neden sonra peynire abandım. aroması kaçık rakıya dadandım. sigara tellendirdim. mevsim yazdı. film bitti. vay arkadaş dedim, sen bu filmi neden bu kadar geç izledin. yav arkadaş diye cevapladım, bazı şeylerin zamanı vardır, anlamış olman lazım. bir cüce ile travestinin dostluğu bundan daha güzel anlatılmazmış. anlatırsan ıslık çal. dönersen kavun getir. hüzünlendirirken güldür be nasrettinim.
  • --- spoiler ---

    - bir daha dünyaya geleceğime dair bir senet var bana, gidip temizleyeyim hepsini. yaa, bakarsın öyle, versene bir senet! hadi! dünyaya bir daha geleceğime dair bir senet ver bana!
    -bende senet çok. ama param yok.

    ''iyi bir müessese kapısından anlaşılır. bir müessese için kapı çok önemlidir. kimse kapıyı önemsemez ama kapı çok önemlidir. düşünsene, açık bir kapı yüzünden hastalanıp yatağa düşebilir insan. yatağa düşmesi demek işe gidememesi demek. milli servetin heba olması demek.''

    ''dışarısı öyle karışık ki. kimin ne olduğu belli değil. herkes bir yerlere koşturuyor. noluyor anlamıyorum. dışarda bize hayat yok!''

    -neden içtiğimi sanıyorsun ki? şimdi tüm şehir bakacak bana.

    ''yürü lan gidiyoruz! hep gece yürüyecek değiliz ya, biraz da güneşe doğru yürüyelim!''

    ''eskiden böyle değildi. herkes birbirinin yardımına koşardı. dostlukların, aşkların, arkadaşlıkların en iyisi yaşanırdı. ak saçlı biri vardı, adı kirkor. bitirim, ince, bakımlı. sokağımızdan her geçişinde kapımıza gül kurusu bırakırdı. vurgundu bana. ben sokağa çıktığımda mahalle erkeklerinin yüreği hop hop ederdi. şimdi bak şu sokaklara! dinle sesleri! asılıdır çamaşır ipliklerine, cam kenarlarına, sofalara! lakin şimdi hiçbir şey samimi değildir. benim oyun gibi her şey kurmaca, uydurmaca ve herkes de bunun farkında! bilmemezlikten geliniyor. hiçbir şey samimi değil! saflık ölmüş, çocuklarda bile yaşamıyor. bak duyuyor musun sesleri? dinle!''

    ''insanları kandırıyorsunuz! artık boyumun uzamasını istemiyorum! cüce olan ben değilim, sizsiniz!''

    -dursana bir dakika! top al, oyna, boyun uzar dediler değil mi? para istediler değil mi?
    -hı hı
    -hiç uğraşma. boyunun uzayacağı falan yok! biz böyleyiz, böyle doğduk.
    -sen ne diyorsun ya?!
    -uğraşma boşuna. bunlar dolandırıcı! paranı alıyorlar sadece. kandırma kendini, boyunun uzayacağı falan yok! aklını uzat! istersen sana düdüğümü veriyim, hı?

    -bu şehri özleyeceğim. şu ışıkları, seni, dostum.
    -ne demek özleyeceğim? ölecek gibi konuşuyorsun, iyileşeceksin. birlikte gezeceğiz şehri, rakı içeceğiz, dans edeceğiz!
    -sahi mi? küs değil misin bana?
    -o ne demek şimdi?! ben sana hiç küsmedim ki. ben, ben sadece sinirlendim biraz. dostlar arasında olur böyle şeyler, sen benim dostum değil misin? hı?
    -dostunum. sende benim en iyi dostumsun. en iyi! biraz daha, biraz daha yaklaştır beni, lütfen! anam anlatırdı, insan ölünce başka şekillerde yeryüzüne inermiş tekrar. at olurmuş, kuş olurmuş, ağaç, ağaç olurmuş.
    -ya da ak bulut.
    -eğer, eğer bir gün tekrar dönersem beni tanır mısın? küçük dostunu nasıl tanırsın, tanıyabilir misin?
    -tanırım tabi! insan dostunu kokusundan, bakışından, sökülmesinden tanır. hem sen dönersen ıslık çalarsın. işte o zaman tanırım seni.
    -ıslık mı? düdük gibi?
    -tabi. senin ıslığını nerde olsam tanırım. yerin yedi kat dibinde olsam bile tanırım. çünkü iyi dostlar birbirini her zaman......
    --- spoiler ---
  • filmde oynayan cüce mevlüt baba heybeliada'da fırının önünde takılır ara sıra...
  • dunyada adaletin olmadigini, olamayacagini adi gibi bildigi halde hala adalet aramaktan vazgecmeyen su deli gonlu yine ayni husran hissiyle doldurdu. yasamaya dair cok basit bir soru(nu)m var malum: neden su hayatta iki benzer, handiyse ozdes seyden birisi cok sevilip ilgi-alaka goruyor da digerinin yuzune pek bakilmiyor? neden ayni muhitteki bir bakkal is yaparken sokagin karsisindaki sinek avliyor? niye burcu'nun fotograflarinin altindan "burcucum cok guzel cikmissin"lar eksik olmazken, guzellik bakimindan ondan eksigi olmayan halime'lere kimseler ragbet etmiyor? ve neden "sener sen-ugur yucel"li "toprak olacaksin" sahnesi ve eskiya filmi dillerden dusmezken, "fikret kuskan-mevlut demiryay" performansi es geciliyor? zalimsin dunya!
  • --- spoiler ---

    rum kadın(madam lena), hizmetçisinin mücevher kutusunu açıp birini aldığını görür, "onu yerine koyunuz ve gidiniz kızım" dedikten sonra cüce adama anlatır:
    - şaşırdınız. bu onla benim aramda bir yalnızlık oyunu. mücevherlerimi açıkta bırakırım. o çalmaya çalışır, ben görürüm. bazen izin veririm götürmesine.
    - ama madam lena, bu resmen hırsızlık.
    - hırsızlık?.. bu sadece bir oyun. bir yalnızlık, bir ölüm oyunu. kapının altında o güzel ışığın sürmesi için, canlı durması için bir oyun.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap