• tiyatro bölümünde verdiği derslerde sahnede elindeki metinden herkes bir şeyler üfürür diye düşündüğünden etrafımızda gördüğümüz nesnelerden seçip, gerekirse bahçeden yaprak, izmarit toplayıp onlar üzerinden kurgu yaparak bir anı anlatmamızı istemişti.
    oyuncunun, sanatçının etrafına bakışının "derinlik" taşıması gerektiğini düşünüyordu. maddenin içine nüfuz edebilmeliydi sanatla ilgili insan.
    kolaycılığın pençesine düşmüş sanat bölümü öğrencilerini, hem bahçede öteki bölümlerden insanlarla içli dışlı hale getirmesi, hem kurgu yaptırıp analitik düşünmeye teşvik etmesi yüzünden değerli bir öğretmendi.
    tipik tiyatrocular gibi mah mih moh diye de gezmiyor ortalıkta. böyle öğretmen sevilmez mi?
  • dün sorumlu olduğum sandığa oy kullanmak üzere gelip kapının önündeki sıraya dahil olduğunu gördüm. hemen seçmen listesine bakıp gerçekten o olduğuna emin olduktan sonra yanına gitsem mi gitmesem diye elli kere düşündüm acaba nasıl karşılar, rahatsız eder miyim acaba diye. sonuçta kendisi bünyemde tarkan etkisi yaptığı için aşırı davranma riskim de var. zaten seçim falan derken heyecan tavan. neyse efendim, tam yanına gitmeye karar verdim telefonum çaldı. aman dedim neyse, salça olmayayım şimdi. beş dakika geçti geçmedi, yanımdan geçip gittiğini gördüm ama bu sefer arkasından gitmekten kendimi alıkoyamadım. pardooooğn, dedim, ben sizi hayranlıkla seyrediyorum, hep yüzyüze tebrik etmek istemiştim, bugüne kısmet oldu. ve bunun gibi bir şeyler daha söyledim. yani kesin saçma sapan konuşmuşumdur ama bu kadar mı kibar olur bir insan, bu kadar mi güler gözlerinin içi, bu kadar mı elli yıldır tanıyormuş gibi sıcak davranır. hayatımla ilgili sorular sordu, sefiller'i izlediniz heralde dedi, izledim tabi izlemez miyim dedim. ortak tanıdıklardan konuştuk o iki dakikada. sekiz yüz kere teşekkür etmek istedim ama abartmamak için iki üç kere falan teşekkür ettim. çıkarken de yine o sıcak gülümsemesiyle hoşçakal diyip gitti. tarkancığım, üzgünüm. artık tahtında durukan ordu oturuyor.
  • ankara devlet tiyatrosu'nun genç oyuncularından. atları da vururlar'daki başarısıyla göz doldurmuştur.

    yıllar içinde, hamlet*, salome, giordano bruno ve fırtına'da katlanarak büyüyen bir yeteneğe sahip olduğunu göz önüne sermiştir.
  • beni diyarbakır'da yaşayan ahmed olduğuna inandırmış oyuncudur.. bayağı bayağı inandım yav, o ahmed zaten hep oradaymış da özcan alper gitmiş çekmiş.. ama senaryo-hikaye de muhteşem, yönetmen de..
  • şeytanın ta kendisi.(bkz: rab şeytana dedi ki)
  • gelecek uzun sürer'de "merhaba" deyişi ile doğma büyüme diyarbakırlıya taş çıkartan oyuncu..

    daha uzun diyaloglarda o diyarbakır aksanını devam ettirememiştir ama olsun, çok güzel oynamış..umarım daha çok filmde görürüz kendisini..
  • bir insanda gram ego olmaz mı? sorusunun tam karşılığıdır durukan.. samimiyet, güler yüzlülük, efendilik, sempatiklik gibi ne kadar düzgün adam özelliği varsa bünyesine toplanmıştır sanki.. sahnede belirdiği anda, en ön koltuktan en arka koltuğa kadar tüm izleyiciyi büyüleyecek kadar yetenekli oyuncudur, sanatçıdır..

    oynadığı oyunların selamlamasında dikkat edin.. yüzüne ve özellikle gözlerinin içine.. yaptığı işe saygıyı, seyirciye saygıyı, sahneye saygıyı göreceksiniz..

    yeni oyunu, vanya dayı'sında yine büyüleyecek izleyici.. ışıl ışıl bakan gözleri ve her daim güler yüzüyle selamını yapacak.. seyirci alkışlarını çekip alıcak yine yüreğine..

    gözlerindeki ışık sönmesin..

    hep var ol durukan..
  • ankara dt'de çehov oyunlarından vanya dayı 'da doktor astrov'u da canlandırdı bu sezon. yine aşık etmiştir kendine bütün salonu eminim. cyrano de bergerac 'ta izlediğimden beri hayranıyım. baştan aşağı karizma. tavırları, enerjisi, tarzı, duruşu, jestleri, mimikleri, sesi, sesi, sesi, diksiyonu ve tabii ki oyunculuğu mükemmel. bunun yanında iyi kalpli olması, cana yakın ve alçakgönüllü olması ise paha biçilemez. hep ankara'da kal, hep izleyelim seni.

    o nasıl bir ses zalim, o nasıl bir tonlama.
  • en son tüy kalemleriyle büyülendiğim oyuncu. her oyunda yine aşık etmese olmaz sanki. az kalsın marquis'yi seviyordum, o kadar inanarak oynuyor ki her oynadığı oyunda, izlemeniz lazım. yeteneği, enerjisi, sesi, diksiyonu, karizması yetmezmiş gibi bel gamzesi de varmış.
  • anlatması için ona verilen hikayelere öyle doğal, öyle insanca bir öz katıyor ki kendinden, benim diyen insan kendi hayatından ille de bir şeyler buluyor.
    kendi öz'ü bu kadar saf, katışıksız olmasa nasıl yapsın ki bütün bunları? öyle olmasaydı nasıl hayat verecekti yahya'ya, cyrano'ya, izmarit'e, giordano'ya, hele şeytan'a?
    içindeki ateşi gözlerinden okumak mümkündür her daim. selama çıktığında ise çocuk hallerini görürsünüz sahnede.
    onu izleyip de tiyatronun yüceliğine inanmak, daha nice yıllarda onu sahnelerde izleyebilmeyi dilemekten başka bir şey gelmez ki insanın aklına.
hesabın var mı? giriş yap