148821 entry daha
  • ben büyümedim daha. ama büyüyünce küçücük bir çocuk olmak istiyorum. başka türlü çekilmez bu hayat.
  • bugün, aylar belki de yıllar sonra ilk defa kendim için bir şeyi başarabilmişim gibi hissediyorum. yüksek lisansa kabul edildim sözlük. günümüz şartlarında belki artık yüksek lisans yapmayanı linç ediyorlar, belki de artık sadece modanın bir parçası haline gelmeye başladı. ama ben bugün, hayallerimi gerçekleştirebilmeye başladığımı fark ettim.

    bundan 9 yıl önce aerosmith’in dream on şarkısında geçen “dream until your dreams come true” sözü keşfettim, hayallerin gerçek olana kadar hayal et... çok bağlandım bu söze. gittim dövmesini bile yaptırdım. 8 yaşındayken annesini gözlerinin önünde kanser hastası olması sebebiyle ağzından kanlar çıkarak öldüğünü gören bir arkadaşımın tavsiyesiydi cansız hatta soyut şeylere bağlanma fikri. çünkü bu soyut şeylerin kişi ölünceye kadar onunla beraber yaşayacağını ve kişi istemediği sürece asla o şeyin ayrılmayacağından bahsediyordu. doğrudur, yanlıştır tartışılabilir. ama bu sözlerin çok etkisinde kaldığım bir dönem olmalı ki o gün bugündür hayallerimin gerçek olması hayaliyle yaşıyorum. (bkz: entry ve nick uyumu)

    işte o içimde yaşattığım bir hayalim bugün gerçek oldu. belki hiç sevmeyeceğim hatta nefretle hatırlayacağım günler geçireceğim, önemli değil. ben, hayallerime inanınca istediklerimi gerçekleştirebildiğimi fark ettim. gerisi boş.
  • evliyim ve iki çocuk babasıyım. ailem için herşeyi yaparım, onları çok seviyorum. fakat nedense 2008 yılında tanıdığım bir kızı hala unutamıyorum. üzerinden 12 yıl geçmiş, biz sadece arkadaştık, hiç birşey yaşanmadı ama nedense hep o aklıma geliyor. muhtemelen açılmadığım için, hep bir umut olduğu için böyle oluyor diye tahmin ediyorum. belki açılsaydım, bilseydi ve olumsuz cevap verseydi rahatlardım. ama olumlu yanıt verseydi ne yapardım bilemiyorum. çünkü iki çocuğumun anası olan eşimle o zamanlar tanışmıştık. ikisi de üst üste geldi yani. bu hem itiraf hem de öğüt olarak geçsin isterim. içinizde kalmasın gençler. açılın, olsa da olmasa da içinizde kalmasın. geçen netflixte sex education'ı izleyeyim dedim. boş zaman doldurmaca, güzel diziyse güleriz diye. baş karakter kıza birebir benziyor bahsettiğim kişi. o salak ergen dizisini 3 günde bitirdim sırf o kız için. hayat çok garip martılar filan.
  • 4 aydır istanbudayım çalışıyorum çılgınlar gibi. dedemle yalnız yaşıyordum. bugün kardeşim geldi ankaradan, gezdik deli gibi eğlendik falan. kardeşim geleceği için sürpriz olarak anne babam da geldi.. şu an yemek yedik az oturduk yorgunum odama geçtik içeride onlar sohbet ediyor ben de hafif slow şarkılarla karanlıkta sağa sola bakınıyorum. pek özlem duygum yoktur aslında, tek kardeşimi özlerim de olum aşırı güzel bir duyguymuş lan bu. özlemişim. vay beh
  • en zoru kendini taklit etmekmiş.
  • sıla ile irem derici'yi bir türlü birbirinden ayırt edemiyorum.
  • yaşam denilen kavramı hep tatlıyla acı, güzelle çirkin arasında bir ip çekme yarışı olarak varsaydım.
    düzmece düzenler arasında kalıp, kendimi paradoksal olasılıklarla kandırdım.
    cezası insanlar olan insanlar tanıdım. yaşamakla ölmek arasında hapsolmuş daha sonrasında da tükenerek yok olmuş, hiç var olamamış insanlar...

    gözlerim; hiçlikle yoğrulmuş bu dünyada, cenneti aramak uğruna, cehennemi ayaklar altına taşıyanlara takıldı. ne kadar aptalca, ne kadar ahmakçaydı!
    çağlar ötesinden beri süregelen ve bedeller ödenmesine rağmen giderilemeyen bir bozgun bulutu vardı etrafta. tabi bu sırada asalet ve adalet kavramları bertaraf olmuş durumda...

    caka satanlarla çabalayanlar; enginlere açılıp, derinlerde yüzmek varken, ne diye daracık bir sığlıkta boğulmuştu ki?
    güzergahı yıldızların ardı olan o güzel insanlar, ne ara gecenin kara girdabında kaybolmuştu,
    ne ara yoğun yorgunluklar altında ezilip, zamanla zamana yenilir olmuştu?
    ne yani? attığımız her basamakta acının bilgeliğiyle mi kuşanmaktı mutlak doğru?
    yoksa yaralandıkça yaralamak, yaraladıkça da yaralanmak mıydı doğru?
    gerçekten, kaç kez yenildiğin miydi önemli olan,
    yoksa düştüğün yerden yeniden doğrulmak mıydı?
    peki; geçmişin sonucu, geleceğin nedeni olan "şu an" ışıklı günler vadeden bir dönemeç olamaz mıydı?
    tutam tutam tutarsızlık içinde kalan bu metruk kalplerimizle, yalnızlığın bizi yalnız bırakmamasını istemek, kolaya kaçmak değildi de neydi?
    artık kederimizi yenip, kaderimizi değiştirmenin vakti gelmemiş miydi?

    bu soruların cevapları kocaman bir belirsizlik, kocaman bir boşluk...

    varlığını bildiğim tek şey:
    tutkuların en güzeli olan sen,
    ve sen de tutuklu kalan ben.

    diye düşündü hüzünbaz. sonra durdu, ve ekledi:

    inandığım tek gerçek de, umutsuzluk içinde kıvranan bir hüzünbazın;
    kalemi, acılara umudun ilacını verebilecek kadar güçlü bir sihirbazla, komşu olabilecek kadar şanslı olması...
  • yalnızım. ve sanıyorum mutluyum yalnızlığımla ama arada bir gelen şu hüzün yok mu...geç kalmış gibiyim her şeye, yıllar bir bir kayıp gitti ellerimden; ben sadece bakakaldım öylece. yaşamadıklarımın, yaşayamadıklarımın acısı kalmış gibi içimde. oysa hiç ummazdım böyle hissedeceğimi. diğer taraftan biliyorum ki başka türlü olsa, daha mutlu olamayacaktım yine de.
  • gülüşünü özlemek
  • 2020 o kadar çok şey yaşattı ki bana psikolojim bozuldu. her an kötü birşey olacakmış gibi hissediyorum...
124889 entry daha
hesabın var mı? giriş yap