• insani onemli kilan kisilik ozelliklerinden bir tanesidir kendileri.
  • çoğu kişinin sahibim diye ortalıklarda gezindiği ama aslında sahip olamadığı şey.

    bak ben senin açından da bakıyorumvari cümleleri size işkencedir sadece.
  • (bkz: #16381215)
  • dönem dönem insanların diline dolanan bir kavram. "kendini başkasının yerine koyup, onu anlamak" olarak tanımlanıyor çoğunlukla. bu hali ile yanlış algılanıyor çünkü bir insanın diğerini tamamen anlayabilmesi, onun düşündüğü gibi düşünebilmesi mümkün değildir. lakin karşıdakinin durumu hakkında yeterince örneğe haiz iseniz, belki onun ne hissettiğini üç aşağı beş yukarı tahmin edebilir ve ona göre davranabilirsiniz.

    daha önce hiç bilgisayarı bozulduğu için buhran geçiren bir geek ile karşılaşmamışsanız, en azından bir kitapta veya bir filmde olsa bile böyle bir tiple rastlamamışsanız, bu durumda ne yapacağınızı, nasıl hissedeceğinizi bilemezsiniz. eksik ve kısıtlı bilginiz yüzünden de karşınızdaki insanı "basit şeylere üzülen bir zavallı" olarak yargılayıp, empati kanallarını kökünden kurutmuş olursunuz.

    aslında empatinin karşımızdakini anlayıp, ona yardımcı olmak ile alakası yoktur. öyle durduk yere empati kurmak, tüm insanlığı anlamak da değil bununla kastedilen. sizden farklı olana karşı besleyebileceğiniz negatif hisleri ve bunun neticesinde oluşabilecek olumsuz davranışları ortadan kaldırabilmek adına, aslında daha çok sonunda pişman olacağınız şeyler yapmaktan sizi kurtaran bir çözüm şeklidir. ne demişler; "anlamak nefret etmeyi imkansız kılıyor."
  • empati, günlük dilde sıklıkla kullanılıyor olmasına rağmen aslında neler ima edebileceğini bilmeden kullandığımız sözcüklerdendir. sözlük şöyle tarif eder: kişinin kendisini başka bir bilincin yerine koyarak söz konusu bilincin duygularını, isteklerini ve düşüncelerini, denemeksizin anlayabilmesi becerisi. bu ilk okuma da çok açık gözükse de aslında aşırı bulanıktır. “kendi bilincinin yerine başkasının bilincini koymak” ne demektir? ondan öte bilince neyin alanıdır, neler olur orada gibi soruları da cevapsız bırakır. buradaki sorun insanın zihinsel durumları ile onların ifadeleri arasındaki uçurumdur. her uçurum gibi burası da tehlikeli ve kolaycılığa müsaittir. mesela, yaklaşımlardan biri şu olabilir: insan karşısında bulunan insanın deneyimlerine ve düşüncelerine ulaşamayacağı için kendi gözlemlerinden yola çıkarak çıkarsamada bulunarak erişebileceğidir. yani bize ifade edilen şeyler anlamlı ifadelerden ziyade zihin tarafından çıkarsanması gereken görünüşlerdir bu görüşe göre. ne var ki ifade edilen şeyde insan çoktan onun anlamına vakıf olur, yani yüz kızarmasını yüz kızarması görür, anlamsız bir şey olarak değil. burada artık ben, kendimdem çıkıp başkalarının zihinlerine varmaya çalışan biri değil, diğerleri ile çoktan anlamlı bir dünyayı yaşayan biriyimdir.. bunun yanında, kişinin kendini deneyimlemesi ile başkalarını deneyimlemesi arasındaki farkı da gözetmemiz gerekir. burada artık ifade edilene her nufus etme kendi güçlü ve zayıf yanlarını barındırır. artık diğerlerinin insanın zihnine nufus etmesinin gücünü insanın kendine dair erişimine yakınlığı ile gören düşünce yoktur. her erişimin, her yolun kendi gücü vardır.. bu fark kurucu bir farktır, yani öteki insanın deneyimini öteki olarak görebilmemi mümkün kılan budur. karşımdaki insanın kendi deneyimlerine erişmesi ile benimki arasında fark olacak ki karşımdaki insan benden farklı biri olarak belirsin… kabul etmek gerekir ki bazen karşımızdaki insan zihinsel yaşantısı bize açık değildir. bazen herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde birinin kızgın olduğunu söylesek bile bazı durumlarda insanın zihinsel yaşantılarının bize açık olmadığını da kabul etmemiz gerekir. bu zaten tam da yanlış anlamaların, aşırık olarak görülen yerlerin alanıdır. artık şunları ayırtedebiliriz: karşımızdaki insanla empati kurmak onun kendi kendisini deneyimlemesine erişmesindeki kesinliğe bizimde çabalamamız değildir. bu zaten imkansızdır. karşılaştığımız insanlardaki her ifade, onlarla ilgili deneyimleriz hep bize ifade edilenin ötesine bir çağrıdır. bu çağrı, bu talep, bu fazlalık karşılaşmayı ayakta tutan, ilerleten şeydir. empatiden, karşındakini anlamaktan bahsetmeye başladığımız anda etik bir tavırdan bahsederiz. can alıcı noktalardan biri de şudur: imkansızlık bir talepse şayet, artık sonsuz bir talepler ağının içindeyizdir. bu düzenli, huzurlu, canımlı cicimli bir ilişkiden (yani, ermişlerin ya da çok yakın sandığımız kişilerin söylediği gibi “seni çok iyi anlıyorum, seni çok iyi anlıyorum” ya da “ben de bu yollardan geçtim” diyen etrafınızdaki diğerleri gibi değil ) ziyade sarsıcı bir şeydir ve bu sarsıcı olanla baş edebilmek için içimizde sürekli bir “gücün” devinmesi gerekir. bu güç, bu karşındakine yanıt verebilme gücünün sürmesi haline “neşeli olma” diyebiliriz. bu neşe, günlük kullanımda tam da her şeyi umursamama halini ya da geçiştirmek anlamında üstünkörü bir yanıtı değil, sarsıcı bir neşeyi gösterir bize.. neşen olmazsa ne kadar bilsen de, hissetsen de, zorunluluk olarak görsen de yanıt veremezsin, uyuşuklaşırsınız. ne kadar fazla yolla duygulanabilirsen o kadar fazla gücün olur ve yanıt verebilirsin…

    bu bahsettiğim konu dan zahavi’nin “the phenomenological mind” adlı kitabında çok daha derinlemesine işlenmektedir.
  • (bkz: #491034)
  • büyük yalan.
  • bazı tek hücreli asalak türlerin dilinden eksik etmediği kavramdır.
    aldıkları canları bu kisveye sığınarak açıklıyorlar..
    ama bizim de .... ama devlet de....der dururlar.

    anlamını anlasalar konuşmazlardı..
  • bildigin salakliktir. mis gibi bir odun olmak varken hayati zorlastirir. üstelik odunlarin hicbiri de seni anlamaz, degmicek seylere ve kisilere üzüldügünle kalirsin.
  • -kendini benim yerime kosana bir!

    -iyi ya işte! kodum ve diyorum ki, ne var bunda ?

    empatinin çuvalladığı an!

    başkalarının herhangi bir durum nedeni ile neler hissedebileceğini aynı durum karşısında bizim neler hissedebileceğimizden yola çıkarak hesaplamak her zaman doğru sonuç vermeyebilir. herkesin duyarlığı farklıdır. empati yapmaya çalışıp bundan bir sonuç almak istiyorsak karşımızdaki kişi için pozitif ayrımcılık yapmayı da ihmal etmememiz gerekir. bizim tınmayacağımız bir olay başkalarını derinden yaralamışsa değerlendirmeyi tınmama üzerinden değil onların duyduğu acı üzerinden yapabilmek empatinin ta kendisidir ve zor iştir.
hesabın var mı? giriş yap