• dünyayı ışık içinde eriterek, onu renklere bölmek
  • auguste renoir, claude monet , alfred sisley ve frederick bazille'in geleneksel yagliboya tekniklerinden sikilip, alet edevatlariyla fontainbleu yakinlarinda bir ormana gitmeleri ve acik havada dogadan etkilenerek resim yapmalariyla baslamis olan akimdir.modern sanatin ilk belirgin ornekleri bu akim sayesinde ortaya cikmi$tir.fotografa yakin, neredeyse 'gercek' gibi gorunen cizimler yerine, bol ve hizli firca darbeli resimlerin yapilmasina olanak vermi$tir bu akim. lakin donemi nedeniyle ilk ba$ta pek tabiki de hor gorulmu$tur.
  • kısaca serbest firca darbeleri ile yapilan resim akimina denir. salvador dali de resime empresyonist olarak baslamistir.
  • bu akımın çıkışı, fizikte optik kavramının irdelenmesi ve fotograf makinesinin icadından sonraya rastgelir. empresyonistlerin felsefelerinin temelinde çağdaş bir idealizm kavramı vardır. "madde mi önce gelir yoksa ışık mı?" sorusuna ışık yanıtını verirler ve bunu da "eğer ben gözlemci ve insan olarak o maddeyi göremezsem ve algılayamazsam o maddenin varlığının bir anlamı yoktur" düşüncesiyle temellendirirler. önemli olan objenin varlığı değil, insanın objeyi algılayabilme gücüdür ve bu da sadece ışığın varlığıyla mümkündür.empresyonist sanatçılar, kendilerinden öncekilerin aksine, bir atölyeyde, kapalı mekanlarda çalışmak yerine ilk kez doğaya çıkma isteği ve ihtiyacı duymuşlar; ve bu ortamları ve manzaraları ışığı gözlemleyerek resmetmişlerdir; günün farklı zamanlarında ışığı ve gölgeyi incelemiş, resimsel anlamda deneyler yapmış ve deneyimler elde etmişlerdir. bu bağlamda empresyonizm renkçi bir akımdır, zıt renklerin oluşturduğu güçlü etkiden yararlanır. sarı-mor, turuncu-mavi, kırmızı-yeşil kontrastları kullanılır. sıcak renk ışığı, soğuk renk ise gölgeyi canlandırmaktadır. siyah, beyaz ve gri kullanılarak renkler kirletilmez, bulandırılmaz, etkileri azaltılmaz çünkü siyah ve beyaz renk değildir.
    ışık ve gölgenin değişkenliği sebebiyle yapılan işler anlık olmalıdır. empresyonist sanat sadece anlık görüntülerin insan algısında ve hafızasında bıraktığı izleri yansıtmayı amaçlar, dolayısıyla keskin hatlar yoğun detaylar ve kontur çizgileri yoktur; bunun yerine yansıtılan varlıkların izlenimlerini resmeden fırça darbeleri, renkler ve tuşlar vardır. bu sebeple empresyonizm yani izlenimcilik denmiştir.

    bilinen ilk empresyonist tablo renoir'nın "saman yığını" tablosudur. (yanlışsam lütfen düzeltin :) )
    vicent van gogh'un tablolarının bir bölümü ekspresyonizme daha yakın olsa da, bu ressam post-empresyonist olarak bilinir.
    rodin de empresyonizm akımını benimsemiş bir heykeltraştır.
    empresyonist ressamların önde gelenleri :
    renoir
    monet
    manet
    pissaro
    degas
  • izlenimcilik olarak tercüme edilmesine rağmen empresyonizm bu ifadeden tam olarak anlaşılamamaktadır. empresyon'u izlenim değil de intiba yani etki olarak almak daha doyurucu olmaktadır.

    empresyonist ressamlar nesneyi olduğu gibi değil gördükleri gibi çizerler. yani kendilerinde oluşan görsel intibayı yansıtabilme gayesini güderlerdi. günün aynı saatinde aynı yerde aynı şeyin resmini açık havada yaparlardı. hatta çalışmaya başlayınca hava sisli ve puslu ise öbür seansta da sisi ve pusu beklerlerdi.

    yani izlenimcilik ifadesinin empresyonizmi tam olarak karşılamadığı ortadadır.
  • 19. yüzyılın 2. çeyreğinde pissaro nun önderliğiyle ortaya çıkan dönemin bir çok ünlü ressamını etkisi altına alan fakat 20.yüzyılın başlarında popülerliğini yitirmeye başlayan, şaheserler oluşturmaya yarayan resim akımı.
  • şeker ahmet paşa'nın paris'ten döndüğü yıl olan 1871'de fransız izlenimci ressamların birliği dağılmıştı, ama ressamımız hocaları jean leon gerome'dan ve louis boulanger'den baş alabildikçe ancak jean-baptiste camille corot ile gustave courbet'yi görebilmişti, izlenimcileri değil. izlenimcileri tanısaydı, belki de onlar gibi resim yapmaya heves ederdi, ama ülkesinde bu sanatın (resim sanatının) geçmişi olmadığı için, saf renklerin palet üzerinde neden karıştırıldığını anlayamazdı. hele fizikçi michel eugene chevreul'ün daha 1923'de ortaya attığı renklerin zamandaş karşıtlığı yasasının resim sanatında kullanılması olayı karşısında sanırım epey bocalardı. çünkü izlenimcilikten önce genel renk karşıtlığı kırmızı-yeşil ve mavi-sarı idi, bunlar ardıl karşıtlıklardı. michel eugene chevreul ile helmoltz, ardıl karşıtlığın yerine zamandaş karşıtlığı geçirerek, yan yana getirilmiş kırmızı ve sarıdan ikincisinin yeşilimtrak olduğunu saptadılar. öyle ki, bu renkler kendi tamamlayıcıları olan renklerin tonlarına kaymış oluyorlardı sanki, yeşilin yanına konmuş mavinin bitişik kenarı sarı görünüyordu. optik araştırmaların uzantısı oluyordu izlenimcilik. ama izlenimci ressamların bunu bilerek çalışmaya geçtikleri sanılmasın. eugéne boudin, 1858 yılında honfleur'den alıp deniz kıyısına götürüldüğünde claude monet on beş yaşında idi.
hesabın var mı? giriş yap