6 entry daha
  • cahit külebi'nin bir şiirinde ses olup söze dönüşüp çığlık gibi bir belge olmuştur.

    28 nisan

    gökyüzü öyle mavi,
    minareler öyle inceydi, öyle aktı.
    anne gibiydi ilkyaz güneşi
    nerdeyse insanları okşıyacaktı.

    anne gibiydi, ılıktı, ılımandı
    saçları uçurmıya hazır rüzgar.
    delikanlılar andızlara benziyordu,
    bahar laleleri gibiydi kızlar.

    kıpırdamaktaydı tohumlar toprakta,
    çimenler yeşermekte, çağlalar büyümekteydi yavaş yavaş
    erguvan kokuları geliyordu boğazdan
    vapur düdükleri, deniz yosunlarıyla sarmaş dolaş.

    öyleyi ama ne güneş okşar,
    ne rüzgar uöururdu saçları.
    siren sesleri deliceydi, umutsuzdu,
    umutsuzdu kent, umutsuzdu çocuklar.

    birşey düğümlenmişti gırtlaklarında
    nisan yağmuru gibi kirpiklerinde damlalar vardı.
    yaşamak güzeldi ama insan gibi
    yaşamadıktan sonra neye yarardı.

    neye yarardı sabahlara kadar
    kör ışıklar altında oturup çalışmak.
    neye yarardı bilim, neye yarardı tüze,
    neye yarardı eşit olmadıktan sonra aşk.

    neye yarardı başaklar gibi
    ilkyaz günlerinde hayal kurmak.
    neye yarardı umut, neye yarardı sevi
    neye yarardı sabahlara kadar çalışmak.

    özgürlük diye bağırıyorlardı
    minareler, kümbetler titriyordu damar damar.
    gırtlaklardaki düğüm çözülüyordu
    çınlatıyordu dört yanı türküler, naralar.

    çınlatıyordu istanbul'u duman duman
    dalgalar gibi, dağlar gibi
    çırpınan çocuk göğüslerinde
    bütün türkiye özgürdü şimdi.

    birden güneş kayboldu korkusundan,
    aldı başını gitti rüzgar,gelmez oldu erguvan kokuları,
    birden öbür yana savruldular ağaçlar.

    karaydı motor sesleri, gölgeler kapkara
    birden dolup yaştı meydanlar.
    kılıçlar uzundular, sopalar uzun,
    namlular genişti, karaydı kuyular kadar.

    ah kader, beklenmedik yolcu!
    sen hep ters zamanda gelirsin.
    umut isteriz, özgürlük isteriz yüz yıldan beri
    geçer karşıya dikilirsin.

    ah kader beklenmeden gelirsin
    bir yanda kılıçlar, sopalar, kara namlular
    bir yanda özgürlük diye, onur diye
    açılmış tertemiz avuçlar var.

    bir yandan bilim, çalışma, inanç
    türküsü söyliyen dudaklar var.
    bir yanda kahpelik, kalleşlik
    küfürler, tekmeler, kurşunlar var.

    durdu iki yaka, bir an durdu,
    hayvanlar bile gitmedi üstlerine.
    birden kara gölgeler uludu,göğüslerine.

    yaşamaya son kurşuna kadar!
    son kurşun akadar bilime.
    tüzeye son kurşuna kadar!
    son kurşuna kadar en güzele, en iyiye.

    bayrak gibi saçlar darmadağın
    kız mı, erkek mi belli değildiler,
    kanrevan içinde, ter içinde
    özgürlük istiyenler devrildiler.

    sonra herşey sustu, meydan sustu
    sustu özgürlük diye inliyenler.
    minareler, güvercinler, lambalar ağladı bütün gece
    beyazıt meydanında gördü gidebilenler.
    son kurşuna kadar boşalttı
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap