8 entry daha
  • ithaki bilimkurgu klasikleri serisinden okuduğum 61. kitap harry harrison'ın "make room! make room!" adıyla yazdığı, türkçe'ye ise "yer açın! yer açın!" olarak çevrilen bu distopik eseri oldu.

    kitabın türünün distopya olduğunu daha incelemenin hemen başında belirtmişken, kitapta işlenen ana konunun ise dünyadaki nüfus artış problemi olduğunu peşinen söylemek isterim. çünkü bu incelemede dünyadaki nüfus artış problemini - yazarın da değindiği noktalar üzerinden - biraz konuşmak istiyorum. sizlerin de bu konudaki görüşlerini şimdiden merak ediyorum.

    öncelikle şu paylaştığım linki yeni bir sekmede açın lütfen. (link: https://www.worldometers.info/tr/) çünkü ona inceleme boyunca çok ihtiyacımız olacak. linke tıkladığınızda karşınıza çıkan verilerde ilk olarak dünya nüfusunun her geçen saniye nasıl arttığına dikkat etmenizi istiyorum.

    kısaca özetlemek gerekirse, her geçen gün dünyadan 1 kişi göçüp giderken onun yerine 3 kişi eklenmektedir.

    peki dünyadaki nüfus artışının olumsuz etkileri nelerdir?

    1- kişi başına düşen milli gelirde azalma meydana gelir, tüketim artmasına rağmen tasarruf azalır, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak zorlaşır. dolayısıyla "pastadan payımıza düşen miktar" her geçen gün azalır.

    burada dikkat edilmesi gereken önemli bir diğer husus ise, dünyanın büyük çoğunluğu fakirleşirken, küçük bir kısmı ise acayip bir şekilde zenginleşir. böylece orta sınıf neredeyse ortadan kalkar. paylaştığım linkte "gıda" bölümüne bakarsanız, her geçen saniye dünyadaki aç insan sayısının ve açlıktan ölen insan sayısının arttığını; bununla paralel bir şekilde ise, dünyadaki obez insan sayısının ve aşırı kilolu insan sayısının da arttığını göreceksiniz.

    2- insan sayısının artması, yeni iş kolları ortaya çıkarır; ancak teknolojik gelişmeler neticesinde insana duyulan ihtiyaç azaldığından iş bulma imkanı zorlaşır. bununla birlikte, nüfusun artması sebebiyle ihtiyaç daha fazla olacağından ihracat azalmaya, ithalat artmaya başlar.

    paylaştığım linkteki "kamu ve ekonomiler" ile "toplum ve medya" bölümlerine bakarsanız artan üretimlerin pek de insan ürünü olmadığını göreceksiniz.

    3- nüfusun artması konut sıkıntısını doğurur, gecekondulaşmayı artırır, sokaktaki insan sayısını artırır ve göçler meydana gelir.

    incelemenin hemen başında kitabın orijinal isminin "make room! make room!" olduğunu belirtmiştim. her ne kadar "make" ve "room" kelimeleri birlikte kullanıldığında "yer açmak" anlamına geliyor olsa da kelimeleri ayrı ayrı düşündüğümüzde "make" kelimesinin "yapmak" anlamına, "room" kelimesinin ise "oda" anlamına geldiğini belirtmeliyim... göçlerden bahsetmişken, bugün amerika'nın ve gelişmiş diğer ülkelerin en büyük problemlerinden birinin engellenemeyen göçler olduğunu da belirtmek gerekir. bugün dünyada bazı ülkeler ise nedensiz ve anlamsız bir şekilde, nüfus artışına ve göç alımına teşvik kampanyaları yapmaktadır. o ülkelerden birinin türkiye olduğunu söylememe gerek yok sanırım.

    4- çevre kirlilikleri artar, küresel ısınma artar, ormanlar azalır ve temiz ürüne ulaşmak imkansızlaşır.

    paylaştığım linkteki "çevre" bölümüne bakarsanız, hektar hektar yok olan orman alanlarını, erozyonun yok ettiği alanları, çölleşen toprak alanını ve endüstriyel zararlı atıkların kaç ton olduğunu göreceksiniz.

    5- tüm hizmetler durma noktasına gelir, eğitim ve sağlık hizmetlerinde aksamalar meydana gelmeye başlar ve salgın hastalıklar artar.

    paylaştığım linkteki "sağlık" bölümüne bakarsanız, insanların nasıl her saniye daha çok hastalandıklarını göreceksiniz.

    6- ulusal gelirin büyük bir bölümü ülke nüfusuna harcanmak zorunda kalır ve bu da kalkınma hızının düşmesini etkiler.

    nüfusu hızla artan türkiye için bu madde geçerli değil sanırım. çünkü halktan biri olarak ulusal gelirin büyük bir bölümünün bize harcandığını hiç düşünmüyorum.

    işte kitapta da tam olarak böyle bir dünya tasvir edilmiş. nüfusun son derece arttığı, insanların sefil bir hayata mahkum edildiği,temel ihtiyaçların karşılanamaz hale geldiği, küresel ısınmanın had safhaya çıktığı, sadece zengin/elit bir kesimin bolluk içinde yaşadığı bir dünyadır kitaptaki. tam anlamıyla bir distopya... okurken birçok yerde ruhumun bunaldığını, nefesimin daraldığını hissettim...

    harry harrison, bu eserini 1966'da kaleme almış ve kitapta 1999 yılının new york'unu hayal ederek öngörülerini aktarmış. elbette kitabı amerika ile ya da new york ile sınırlı şekilde düşünmek son derece yanlış bir hareket olur. kitap bir gelecek tasviridir ve dünyanın geleceği tasvir edilmiştir. 1999 yılı yazarın tasvir ettiği gibi bir yıl olmadı ama hızlı bir şekilde yazarın gerçekçi distopyasına doğru sürüklendiğimizi vurgulamak isterim. bu noktada bir bilgi daha vermek isterim: yer açın! yer açın! aşırı nüfus artışını konu edinen ilk eser olarak kabul edilmektedir. bu yönüyle de oldukça değerlidir.

    kitabın ana kahramanı, bir polis olan andy rusch'tır. dönemin zenginlerinden biri olan mike o'brien'ın bir hırsız tarafından öldürülmesiyle andy rusch bu davaya atanır ve olaylar birbiri ardına akmaya başlar. fakat burada önemli olanın, olaylardan ziyade bir gelecek tasviri olduğunu tekrar belirtmeliyim.

    kitabın ayrıca "green soylent" adıyla 1973 yılında, sinemaya uyarlanan bir versiyonu da var. kitapla film arasında bağlantı var gibi görünse de yapıtların gelişme ve varılan sonuçlar bakımından birbirinden farklılıkları olduğu için filmin kitabı tam olarak yansıtmadığını söylemek lazım. fakat filmin de kitap okunduktan sonra seyredilmesini tavsiye ederim.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap