15 entry daha
  • ''türkiye'de mastıringci var mı, varım diye geziyorsa günde kaç rekat karnına karnına ayak tabanıyla girilmeli?'' sorularına yabancı değiliz. hepsi bilinen, konuşulmuş tartışılmış sorular. zaten bu konularda çok yazıldı, çok çizildi. benim, naçizane, dahlim bu başlığa şuradan olacak: bilhassa 80lerde yapılan 'kaset' kayıtlarının çirkinliği. neden o? bilen var mı? komedyen retoriği ile sormuyorum bakın. bilen varsa yazsın buraya diye yazıyorum. merak ettim. ama bunu tutup da yahu kuesçın'a soramam ki? tam sözlükte sorulacak soru bu.

    o seneler bir şeyler olmuş. darbe olabilir o olan şey. ne bilemiyorum ama bir şeyler olmuş. 80lerinde başında mastering ve kayıttan anlayan herkesi vurmuş, katletmiş olabilirler. bunu ciddi ciddi düşünüyorum. başka bir şekilde o dönemki kayıtları çirkinliğini izah edemiyorum. albüm kayıtları gibi kapaklarında da aynı yoğun, kesif çikinlik, tonlarda ışıklandırmada aynı çiğlik, sıpsilik var. yani o albümlerdeki tonlama ve kayıdın fotoğrafını çekmek istesen ortaya çıkacak tonları aynen yansıtıyor kapak fotoğrafları.

    onu böyle aynı plak şirketine çalışan iki tane kadrolu kardeş yapmış olabilir mi? hani kardeşlerden biri birini seçince diğeri diğerini seçiyor şeysi var ya. birisi sesi seçmiş, birisi görseli, ikisi de aynı biyolojik engele aynı sebeplerden takılmış da bu tablo ortaya çıkmış gibi. ofise geliyorlar ümit besen'in şarkılarını miksliyor bi tanesi, diğeri de o tonları dinleyerek yan odada fotoğrafları banyo ediyor gibi.

    bu çok hoş, çok neşeli bir denklik bence. yani fotoğraflar süper olsaydı, ses kötü olsaydı asabımız bozulurdu, ha keza tersi de öyle. ama böyle o kadar 'hoş bir birliktelik' oluşturuyorlar ki neredeyse 'stil' diyecez. stil mtil değil tabi, comic sans seçimi ne kadar stilse o dönem'in fotoğrafları da o kadar stil. ama bir şekilde artistik seçimleri aşacak şekilde yetersizlikler ve cihazların 'standart ayarları' kendi 'görsel, işitsel' aralığını oluşturmuş, ister istemez stilleşmiş. bir yandan da, aslında her dönem için bu standart sanırım. döneme damgasını vuran teknik kapasite, 'zeitgeist' denen şeyi ister istemez belirliyor. 80'lerin video görüntüleri de öyle, o çamurluk, yılansı gece fare görüntüleri stil mtil değil, aletler 'yeni' bir şeyler denerken sıçıyorlar, biz de insanlık olarak o çirkinliğin 'akort' tutmasını bekliyoruz.

    o üzücü bir şey bence, ya da değil ya... niye üzücü olsun. güzel bir şey, kozmik stil gibi bir şeye dönüşüyor ister istemez. teknolojik sınırları, imkanları da estetik değer olarak yaşıyoruz. bi nevi steam punk gibi, ama gerçeği. şekil olsun diye yapmamışlar, bayağı genel malzeme kalitesi, işçiliği olayın estetik bütünlüğüne yansımış. ay yaaa 80ler geyiğine daha girmeden kaçayım. bu arada ya 80ler diyen herkes tam dayaklık olma noktasını uzun zaman önce aştılar. klementin diyene ise artık kafamı sokmak istiyorum. 20 senedir ne klementinmiş be kardeşim? istiklal marşına eklenmesine ramak kaldı klementin in. klementin diyenden tiksinen adam bile kıllanan adama döndü, hala klementin dediğin ay ne korkardık diyen adam var. geçti olm o saund, mastıring'i düzeltin az, basları açın, ortaları kısın. yapın bunu tok tok tok diye trompetleri, çıt çıt çıt diye çiğ çiğ zilleri duymayalım.
24 entry daha
hesabın var mı? giriş yap